İtaat kültürü ve eleştiri

Hem siyasi hayatımızda hem fikir konularında köklü zaaflarımızdan biri itaat kültürüdür. Tenkit yani eleştiri zihniyetinin gelişmemiş olmasıdır.

Bu yüzden uzun asırları kaybettiğimiz gibi günümüzde de “orta gelir tuzağını” bir tür aşamıyoruz… Çünkü orta gelirin üstüne çıkmanın tek yolu ileri düzeyde bilim ve teknoloji, toplum ve iş hayatında da yaratıcı düşüncenin gelişmesidir.

Otoriterlik ve itaat kültürü bunu ciddi surette frenliyor.

Aynı sebepten partilerimize aşiret ya da kabile gibi bağlanıyoruz; partilerimizde eleştiri ve müzakere süreçleri işlemiyor. Hatta ihanet sayılıyor!

Mete Tunçay hocamız “Türkiye’de bütün akımlar dogmatiktir” demişti. Evet, bu açıdan yok birbirimizden farkımız… Sadece ideolojilerimizdeki dogmatizm değil, siyasi hayatımızda “kişilik kültü” de yaygındır. Eleştirilemez, her yaptığı doğru liderlerimiz vardır!

Bu açılardan birimizi suçlamak çıkmaz sokaktır. Hepimizin eleştirel-analitik düşünmeye ihtiyacımız vardır.

KARİKATÜRÜN ANLATTIKLARI

Bu sorunlu zihniyet en somut şekilde siyasette karşımıza çıkıyor. Hakim siyasi fikirlerin eleştirilebildiği, dolayısıyla iktidarların hatalarının tartışılıp düzeltilebildiği dönemler modernleşme tarihimizde bile pek azdır.

Rahmetli Prof. Turhan Feyzioğlu, Mart 1957’de Türk Hukuk Kurumu’ndaki konferansında şöyle diyordu:

Türkiye Meşrutiyet’i takip eden birkaç yıl ve DP iktidarının ilk yılları hariç basın hürriyetine hasret kalmıştır.”

21. yüzyıldayız, yine bu çağın gerisindeyiz.

Bu bir zihniyet sorunu…

İranlı karikatürist Hamed Bazrafkan’nın 2013’teki şu karikatürü çok anlamlıdır:

yazi.jpg

Kayık su almaktadır, ama muti yolcular kendilerine söylenenleri tam itaat halinde dinlemeye devam ediyorlar…

Tipik bir “gelişmekte olan ülke” ve özellikle de “Orta Doğu kültürü”nün çizgiyle ifadesidir bu. Bu karikatürü “Onlar da Kahramandı, Güce Boyun Eğmediler” kitabımın kapağına almıştım. Karikatürü kullanmama izin veren Aydın Doğan Vakfı Müdürü Candan Fetvacı’ya teşekkür ederim

Çizerinin İranlı olması da çok anlamlı, gözlemini ‘içeriden’ yapıyor.

YANLIŞLARI DÜZELTMEK?

Sadece toplumsal düzeyde değil, kurumlar, partiler ve yönetim düzeyinde de yanlışların yaygın ve etkili bir şekilde eleştirilememesi hasarın büyük olmasına yol açıyor.

Bu açıdan Cumhuriyet tarihinde dünden bugüne parti içi demokrasinin çok kısıtlı kalması da Türkiye için talihsizliktir.

Bugün de iktidar partisi içinde mesela enflasyon, faiz, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, ekonomi politikaları, yolsuzluk, şeffaflık gibi son derece önemli sorunlar üzerine serbest müzakere açılabilir mi?

Bu mümkün olmayınca da düzeltmek mümkün olmuyor…

ZARARLI FİKİR?

Gelişmiş ülkeler niye çoğulculuğu, fikir ve ifade hürriyetini, kuvvetler ayrılığı ilkesini, üniversite özerkliğine büyük önem veriyorlar? Aksayan yönler, vücuttaki sorunlar ortaya çıksın, çözümler konusundaki görüşler ifade edilsin diye…

İfade edilemeyince de siyaset ilkelerinden uzaklaşarak yalın güç kavgasına dönüşüyor, yüz yıldır “orta gelir tuzağı”nda dolanıp duruyoruz böyle.

Elbette çok mesafe aldık; eğitim, şehirleşme, dışa açılma, piyasa ekonomisi sayesinde ama yetersiz.

Kulaklarımıza küpe olsun diye, merhum Ali Fuat Başgil’in şu sözüyle yazımı noktalıyorum:

Fikirlerden korkmayınız. Emin olun ki yeryüzünde zararlı tek fikir eleştiri süzgecinden geçmeyendir.” (Yeni Sabah, 22 Ağustos 1960, İlmin Işığında, s. 178)

YORUMLAR (119)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
119 Yorum