Eczacının dolabından ruha ilaç hikâyeler
Sinem Us’un ‘Eczanedeki Kırmızı Dolap’ deneme kitabını çok sevdim. Us, eczacıymış, nasıl bir eczacıdır, fikrim yok ama edebiyatçılığı harika. ‘Atatürk’ün Hastalığı’ denemesinde bildiğimiz hikâyeyi baştan sona edebiyata taşımış. ‘Eczacılık Kütüphanesinde Bir Şair’de İlhami Bekir Tez, ‘Hastalıkları Güldürerek Kaçıran Eczacı’da Ali Poyrazoğlu var. ‘Eczacı Amcabey’ ve ‘İlaç Reklamlarında Sanatçılar’ nefis, ‘Fazilet Eczanesi Yeniden Açılıyor!’ ise okurunu alıp Haldun Taner’in meşhur oyununa götürüyor.

Uzunca bir süredir emekliyim, medâr-ı mâişet için kırk yıl kadar avukatlık yaparken de bir süre dergilere yazmıştım, ancak adliye hikâyelerinden deneme çıkardığımı hiç anımsamıyorum. Mesleklerin edebiyatla harmanlandığı bu deneme alt türünün hayli meşakkatlı bir iş olduğunu biliyorum, son yıllara bu işin ustası olarak da Fatih Hazinedar’ı yazarım. Geçen gün ise kargodan Sinem Us’un Remzi Kitabevi’nden yayımlanan ‘Eczanedeki Kırmızı Dolap’ı çıktı, içinde neler olduğuna şöyle bir bakayım dediğimde kitabı yarılayıverdim, aynı günün gecesinde de kitabı bitirdim.
Sinem Us’u, daha önce ‘Organik Eczanemin Aroma Bahçesi’ ve ‘Şifacının Üç Yolu’ isimli kitapları yayımlanmasına rağmen, bilmiyordum. Eczacıymış, nasıl bir eczacıdır, fikrim yok ama edebiyatçılığı harika, bu yüzden ‘Eczanedeki Kırmızı Dolap’ı çok sevdim. Onun ‘İlaçlarda Eczacı İsimleri’ başlıklı denemesinde anlattıkları benim de ilgi alanıma dahil, bir ara ‘20’lerin başından ‘80’lerin başına kadar gazete arşivlerindeki reklamları araştırırken, ‘Sirop Pertev’, ‘Nevrozin Celal’ ve ‘Assipine Kenan’ gibi ilaç isimleri dikkatimi çekmişti. ‘Atatürk’ün Hastalığı’ başlıklı denemedeyse içim acıdı. Bildiğimiz bir hikâye ama Sinem Us o hikâyeyi baştan sona edebiyata taşımış. ‘Ceylan Eczacılar’ da öyle, ‘Eczacılık Kütüphanesinde Bir Şair’ başlıklı denemesinde ise İlhami Bekir Tez var, onun SEK isimli neşriyâtını görenler, SEK’te kitap, sinema veya tiyatro ilanlarının yerine ilaç ve eczahâne ilanlarının bulunduğunu anımsayacaklardır, ben de merâk edip kendisine sormuştum, Afrika Aslanı’nın ‘45’den itibâren ekmeğini çoğu defa eczacılardan kazandığını da işte o zaman öğrendim. ‘Eczacı Amcabey’ ve ‘İlaç Reklamlarında Sanatçılar’ nefis, ‘Fazilet Eczanesi Yeniden Açılıyor!’ ise okurunu alıp Haldun Taner’in ‘Fazilet Eczanesi’ oyununa götürüyor, Haldun Taner’in bu oyun için Erenköyü çarşısındaki Afiyet Eczanesi’ndeki gözlemlerinden yararlandığı biliniyor.
BABASININ ADI BU KİTAPLA DAHA UZUN YAŞAYACAK
Gelelim, ‘Hastalıkları Güldürerek Kaçıran Eczacı’ denemesine, kahramanımız Ali Haydar Bey’dir, eczacılık mektebinin 1902 mezûnu, beş yıl boyunca İnebolu’da işlettiği Kanaat Eczanesi’ni Fatsa’ya taşıyor, oğlu Mahmut da eczacılık okuyup ‘50’de mezûn oluyor, yıllarca Fatsa’da ve Ankara’da eczacılık yapıyor, Mahmut Bey bayrağı oğlu Ali’ye devretmek niyetindedir, ancak Ali kalbinin sesini dinleyip eczacılığı yarıda bırakıp sahneye çıkıyor. Bu Ali de kimdir demeyin, medâr-ı iftihârımız Ali Poyrazoğlu’dur. Kitaptaki ‘Agatha Christie’nin Zehirleri’ başlıklı deneme, benim gibi Agatha Christie tutkunları için muhallebi lezzetinde, ‘Eczanelerde Satılan Coca-Cola’ çok iyi bildiğim bir hikâye, yıllar önce ‘Kola Savaşı Nasıl Kazanıldı?’ ve ‘Coca-Cola’nın Formülü Nasıl Bulundu’ isimli kitapları edinmiştim, bir de Sinem Us’tan okumuş oldum. Elbette kitabın en hüzünlü ve en hoş denemesi ‘Atilla Us Eczanesi’, denemeye ismini veren doktor, yazarımızın babası, Sinem Us ‘99’da kalp krizinden kaybettiği babasının ismini Yalova’da açtığı eczahâneye vererek onu yaşattını söylüyor, doğrudur, ancak babası yazdığı ‘Eczanedeki Kırmızı Dolap’ ile çok daha uzun yaşayacak.
Ötüken Neşriyât’tan çıkan Reşid Halid Gönç’ün ‘Tanıdığım Eski Sanatkârlar ve Osmanlı Ricâli’ ile Remzi Kitabevi’nden çıkan Sinem Us’un ‘Eczanedeki Kırmızı Dolap’ı bana göre bu ayın en iyi kitapları, ikisini de mutlaka kitaplığınıza dâhil edin.

BİR DEVRİN TANIKLIĞI
Ağustos ayının en önemli kitaplarından biri de, Timaş Yayınları etiketiyle raflara konan Osman Selahaddin Osmanoğlu’nun ‘Sürgünden Anavatana’ isimli anı kitabıdır. Aynı diziden Mayıs ayında da Ali Vâsıb Efendi’nin ‘Bir Şehzâdenin Hatıratı’ isimli kitabı yayımlanmıştı. Daha önce de hanedânın sürgün kararını pek doğru bulmadığımı yazmıştım, bana mesele farklı şekilde çözümlenebilirdi gibi geliyor. Bunu isterseniz başka bir yazıda tartışalım. Osman Selahaddin sürgünde doğan nesillerden, ‘40’da İskenderiye’deki Mowasat Hastahanesi’nde dünyaya gözlerini açıyor. Babası Şehzâde Ali Vâsıb Efendi’dir, yani ‘Bir Şehzâdenin Hatıratı’ kitabındaki sürgün, bu nedenle size önce Ali Vâsıb Efendi’yi okuyun derim. Kitabın ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerinde sürgündekilerin eğitime nasıl baktıklarına dâir önemli bilgiler bulunuyor, bazı aklı evveller dikkatle okusunlar, beşinci ve altıncı bölümlerde sürgündeki hanedân ve onların diğer kraliyet aileriyle ilişkileri açısından hayli ilginç.
Osman Selahaddin’in Lübnan tatillerini ve ilk gençlik yıllarını eğlenceli buldum, bu iki bölümde nedense ‘60’lı yıllarda Hayat mecmûasını okuyormuş hissine kapıldım. Osman Selahaddin’in anıları on beşinci bölümden itibâren Türkiye’ye dönüşü ve İstanbul’a yerleşmesi üzerine, ancak anıların temposunun bu bölümlerden sonra biraz düştüğü kanısındayım. Yeri gelmişken Osman Selahaddin’in kızı Ayşe Gülnev’in ‘Boğaz’daki Altın Kafes’ isimli kitabına da değineyim, ‘Boğaz’daki Altın Kafes’i mutlaka okuyanlarınız vardır, okumayanlar ise bu kitapla birlikte onu da okurlarsa iyi olur derim. Kısacası, ‘Sürgünden Anavatana’ mutlaka kitaplıklarınızda bulunsun, çünkü bir devrin tanıklığı, çok da önemli bir kaynakça.

SAHHAFİYE KÖŞESİ
Bu hafta sahhafiye bölümümüzün ilk kitabı Heinrich Böll’ün Ahmet Cemal çevirisiyle ‘74’de Altın Kitaplar’dan çıkan ‘İftira’ romanı, siz romanı ‘Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’ olarak da biliyorsunuz. Giovanni Guareschi’nin Osman Canberk çevirisiyle ‘73’de Koza Yayınları’ndan çıkan ‘Acele Koca Aranıyor’ romanıysa harika bir şenlik. Madem koca faslından gidiyoruz, alın size Frédérique Hébrard’ın ‘Koca Kocadır’ı, Müntekim Ökmen çevirisiyle ‘76’da Milliyet Yayınları’ndan kitaplıklarımıza girmişti. Edmundo Desnoes’in ‘Azgelişmiş Bir Adam’ını Seçkin Selvi çevirisiyle ‘73’de Sander Yayınları basmıştı, ihtilâlden sonra Amerika’ya kaçmayı reddedip Havana’da kalaqn bir burjuvanın kendi kendisiyle hesâplaşmasını konu alan roman beni epeyce eğlendirmişti. Son romanımızsa Belkıs Çorakçı çevirisinden ‘Madrabaz’, Budd Schulberg’in bu güzel romanı ‘73’de Uycan Yayınları’ndandı. Sammy Glick’in New York’un bir sefâlet mahallesinden Hollywood’un zirvesine tırmanışını anlatan romanı siz de seveceksiniz.
