Şemsin Türkiye çevresindeki 360 derecelik dönüşü

Medyada sık yapılan yanlışlardan biridir.

Birinin tam zıt pozisyonuna radikal bir biçimde dönmesine, fikirlerinin tam zıddını savunmasına “360 derece döndü” denir.

Biraz matematiği iyi olanlar bu hatayı yapanları “Hayır, o 180 derecelik dönüş” diye uyarırlar.

Çünkü biri 360 derece döndükten sonra başlangıç pozisyonuna geri döner.

İşte işadamı Ethem Sancak bunu başardı.

Türkiye’nin yörüngesinde Batı’ya doğru 50 yıllık dönüşünü başarıyla tamamlayarak, ülkedeki neredeyse bütün siyasi pozisyonların yörüngesinden geçerek başladığı yere, yani Doğu’ya geri döndü.

AK Parti’den ihraç edilen Sancak, Doğu Perinçek’in da katıldığı basın toplantısıyla Vatan Partisi’ne katıldı.

Toplantıda konuşan Sancak, “Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar yaşasın 10. köy. Şimdi ben doğruları söyledim onlar istemediler beni. Mücadele isteyen için yollar kapanmaz ki. 10. köy olur, 11. köy olur. Ayrıca Vatan Partisi benim ilk köyümdü. İlk köyüme döndüm” dedi.

Sancak’ın ilk köyü aslında Siirt’te koyu muhafazakâr bir Arap köyüydü.

Seyit bir ailede doğdu. Babası Abdülhakim Sancak, bölgede tanınan, bin kişilik bir ailenin şeyhiydi.

Baba Sancak, oğlunu 1970’lerin başında İstanbul’a üniversite okumaya göndermişti.

Ama genç Sancak İşletme okumak için geldiği İstanbul’da sosyalist oldu. Hem de goşist bir sosyalist.

Mahir Çayan’ın Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi örgütünün devamı Maocu bir hareket olan Halkın Yolu’na katıldı.

Halkın Yolu, “Halkın Sülalesi” diye lakap takılmış üç Maocu grubun (Halkın Kurtuluşu ve Halkın Birliği) en sertiydi.

“Sosyal faşist” dedikleri Moskova yanlısı Türkiye Komünist Partisi ile silahlı çatışmalara girecek kadar hasımlardı.

TKP çizgisindeki DİSK’in ev sahipliğindeki 1977 1 Mayıs’ında bu husumet büyük bir felakete dönüştü.

DİSK ve TKP’nin mitinge sokmak istemediği “Halkın Sülalesi” üçlü bloğunun en önündeki Halkın Yolu korteji, Taksim Meydanı’na girmeye çalışırken DİSK görevlileri ile başlayan kavgada havaya birkaç el silah sıkıldı. Sonra hepsi silahıyla meydana gelmiş Halkın Yolu mensupları silahlarına davrandı, havaya ateş açmaya başladılar.

Polisin de havaya ateş açmaya başlaması ve panzerlerin meydana girmesiyle bir milyona yakın insanın olduğu meydan karıştı, izdihamdan 35 kişi hayatını kaybetti.

TKP ve DİSK, katliam için önce Maocu grupları suçladı.

Suçlamalara Halkın Yolu dergisi, hala 77 1 Mayıs’ı için anlatılan esas suçlunun Sular İdaresi üstündeki Thompsonlu sivil polisler olduğunu iddia eden fotoğraf kareleriyle cevap verdi.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-26.jpg

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24.jpg

Ama bu savunma hareket içindeki tartışmaları bitirmedi.

77 1 Mayıs’ı yüzünden Halkın Yolu’nda çözülmeler başladı. Yeni adres ise “silahlı-külahlı” mücadeleye karşı bir çizgi izleyen Doğu Perinçek liderliğinde başka bir Maocu grup Proleter Devrimci Aydınlık’tı. (PDA)

1977’de Halkın Yolu’ndan bir gençlik grubu da topluca Aydınlık’a katıldı.

Gruptaki gençlerden biri Ethem Sancak'tı.

Sancak, yeni hareketinde hızla ilerdi.

1978’de Aydınlık hareketi Doğu Perinçek liderliğinde legal bir parti kurdu: Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP)

Partinin İstanbul İl Örgütü’nün sekreteri Ethem Sancak oldu.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-5.jpg

Sancak’a parti daha sonra TİKP’nin Diyarbakır İl Örgütü’nü kurma görevini verdi.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-25.jpg

1978-79 artık bölgede Apocuların ortaya çıktığı zamanlardı.

Apocuların ilk hedefi rakip sol gruplar ve aşiretlerdi.

TİKP Diyarbakır İl Başkanı Ethem Sancak ve Aydınlık gazetesinin muhabirleri Cevher Ürek ve Nurperi İItan, Apocuların saldırısına uğradılar. (Sancak ve Nurperi Irtan daha sonra evlendi.)

Ethem Sancak 12 Eylül darbesine ise ‘darbeci’ olarak yakalandı.

Darbe sırasında yedek subay olarak askerliğini yapmaktaydı. Böylece Perinçek ve diğer yoldaşları gibi tutuklanmaktan kurtulmuştu.

Darbeden sonra ise artık tüccar Sancak vardı.

Genç bir sosyalist militan olan Ethem Sancak’ın ticarete atılma hikayesiyle ilgili bir resmi bir de gayri resmi hikaye var.

Resmi hikayeyi yani hikayenin Sancak versiyonunu onunla yapılmış röportajlardan birinden okuyalım:

“1980`de ihtilal olduğunda askerdeydim. İhtilalin ardından parti ve gazetenin kapanmasıyla asker dönüşü ben de işsiz kaldım. Ailemle hiç görüşmüyordum. Siirtli Nuri Emral adlı bir eczacı arkadaşım ile küçük bir ecza deposu kurduk.Kısa zamanda ilk 10’a girdik. Sonra ben ayrıldım Hedef Ecza Deposunu kurdum.”

Hikayenin gayriresmi versiyonunu ise Aydınlık hareketinin önemli isimlerinden Gün Zileli’nin hatıralarından okuyalım:

“Dışarı çıktıktan sonra Doğu'nun yaptığı ilk işlerden biri, "Perinçek Hanedanlığı"nın maliyesini yeniden yapılandırmak ve daha sağlam bir "kurumsal güvenceye" bağlamak oldu. Bunun için yapılacak şey, basitti. O güne kadar Doğu'ları olsun, bizi olsun, mali bakımdan destekleyen, Sadık Perinçek'ti. Ama bu böyle sürüp gidemezdi. Bu "malî kaynağı" yatırıma yöneltmek gerekirdi. O sıralar, Şule'nin kız kardeşi Şive Zaloğlu, Ethem Sancak'ın hemşehrisi, Siirtli Eczacı Nuri'yle evlenmişti. Nuri, daha o zamandan, başarılı bir işadamı olacağını kanıtlamış ve eczanelere ilaç sevkiyatı işini yürüten "Koz Ecza" adlı bir ecza deposu kurmuştu. Doğu, partinin mali aparatçıklarından Ethem Sancak'ı Koz Ecza'ya yönetici olarak atadı ve babası Sadık Perinçek'i, bu şirkete ortak olmaya ikna etti. Bununla da kalmadı, partinin en değerli elemanlarından bir kısmını, Koz Ecza'nın "ucuz işgücü" olarak seferber etti. Yanılmıyorsam, aynı zamanda partinin malî işlerine bakan Ethem Sancak aracılığıyla, partinin bir kısım malî kaynakları da aynı şirkete aktarıldı, yani parti de şirkete ortak edildi. Bu, Feyza'yla benim geçimimizin de, bundan böyle, Koz Ecza'dan alacağımız aylığa bağlı olacağı anlamına geliyordu. Öyle sanıyorum ki, Doğu Perinçek ve ailesi için de aynı durum söz konusuydu.”

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-1.jpgEthem Sancak, 1983 yılında bir dolandırıcılık soruşturmasında polisin aradığı Koz Ecza’da Nuri Emral ile. (Kaynak: Dinçer Gökçe)

Sancak, Koz Ecza’dan, ortağım dediği Siirtli eczacının Perinçek’in bacanağı, partinin şirketin ortağı, partililerin de ucuz işgücü olmasından en son Vatan Partisi’ne katılırken anlattığı ticarete giriş hikayesinde bile bahsetmedi.

Belki de hikayenin bu kısmı 1990’lardan sonra uzun yıllar Perinçek ve Aydınlıkçılarla görüşmemesinin de sebebidir.

80 darbesi sonrası işadamı olan Ethem Sancak artık Maocu değil, sosyal demokrattı.

Mehmet Ali Aybar, Murat Belge gibi isimlerle ortak bir sol parti kurulması çalışmalarında yer aldı.

Ondan bir sonuç çıkmayınca 1983’de Erdal İnönü genel başkanlığında kurulan Sosyal Demokrat Parti’ye (SODEP) katıldı.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-23-2.jpg

SODEP daha sonra Halkçı Parti ile birleşip, Sosyal Demokrat Halkçı Parti yani SHP adını aldı.

Tabii Sancak da SHP’li oldu.

SHP İstanbul İl yönetimine girdi, Ahmet İsvan, Ercan Karakaş, Hikmet Çetin, Muharrem Aksoy gibi isimlerle birlikte SHP İstanbul il kongresinde partinin büyük kongre delegelerinden biri olarak seçildi.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-8.jpg

80’li yıllarda bütün sol muhalif bildirilerde imzası olan bir eczacıydı Sancak.

1989’da Viyana’da İran ajanları tarafından öldürülen İran Kürdistan Demokrat Partisi genel sekreteri Abdurrahman Kasımlo için 1989’da gazetelere verilmiş bir ilanın altında Ethem Sancak’ın imzasını görmek sürpriz değildi.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-23.jpg

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-6.jpg

Sancak, 90’lı yıllara ise CHP’li olarak girdi.

SHP içinden Baykal’la birlikte yeniden açılan CHP’ye geçen ekip içinde yer aldı.

Ama artık siyasette değil, iş dünyasında aktifti.

90ların ortasından itibaren karşımızda İstanbul sermayesinin önemli bir ismi olan, “Beyaz Türk” bir Sancak vardı.

1993’de kurduğu Hedef Ecza Deposu, 700 milyon dolarlık ciroyla Türkiye’nin en büyüğü haline geldi. Şirketin hislerinin yarısını 2000 yılında İngiliz ilaç devi Alliance Unichem satın aldı. Hedef Alliance Mısır ve Rusya pazarlarına açıldı.

Bu başarı hikayesi gazete sayfalarında, köşe yazılarında, dergi kapaklarında sık sık övgüler aldı.

2002 yılında Capital dergisine “Ethem Bey’in Müthiş Öyküsü” başlığıyla kapak oldu.

Şimdilerde sıkı bir muhalif olan bir gazeteci 2004’de onunla yaptığı röportajına “Modern Zamanların Seyidi” başlığını atmıştı.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-2.jpg

Sancak, İstanbul burjuvazisinin seçkin bir üyesiydi.

1994’de vakıflaşan TESEV’in kurucularından biriydi. İshak Alaton, Bülent Eczacıbaşı, Hüsnü Özyeğin ve Osman Kavala gibi isimlerle birlikte TESEV’in Yüksek Danışma Kurulu’na yer almıştı.

https://www.tesev.org.tr/wp-content/uploads/Vakif_Senedi.pdf

2004 yılında Eczacıbaşı ailesiyle birlikte İstanbul Modern’in kurucularından ve en büyük sponsorlarından biri oldu.

İstanbul Modern’in o günden bu yana yönetim kurulu başkan yardımcılığını yürütüyor.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-7.jpg

2000’li yılların ortalarından itibaren İstanbul Modern’in sergi açılışlarında, ödül törenlerinde, İKSV’nin sponsoru olarak festivallerde, “Baba beni okula gönder” kampanyalarında görünen bir Ethem Sancak vardı artık.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-26-2.jpg

2007 yılında da Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın başkanlığı sırasında TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi oldu.

Cumhuriyet gazetesinde bile ondan “vizyon sahibi bir sermayedar” diye bahsedildiği günlerdi.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-24-4.jpg

Peki, TÜSİAD üyesi, İstanbul Modern yönetim kurulu başkan yardımcısı “kızıl milyarder” takma adlı işadamı ne zaman ve nasıl AK Partili olmuştu?

Aslında 2008 yılının başına kadar Sancak’ın Erdoğan ve AK Parti ile yakın bir ilişkisi bilinmiyor.

Ethem Sancak, 2008 yılının başında TMSF’den Kıbrıslı işadamı Ali Safa Özmen’in satın aldığı, iktidara yakın işadamı ve Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan’ın ortak olduğu Star gazetesi ve Kanal24’e ortak olmaya karar verdi.

Birkaç ay sonra 2008 Mayıs’ında ise bir adım daha ileri gidip iktidarı destekleyen medya grubunun tek patronu haline geldi.

Medyaya bu ani girişiyle eşzamanlı bir gelişmenin zamanlaması ise manidar:

Ergenekon soruşturması…

2007 yılında Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan bombalarla başlatılan ve 2001 yılında Tuncay Güney’in Emniyet’te verdiği ifadelere dayanan Ergenekon soruşturmasında, 2002 yılında MİT tarafından, kuruma gelen bir ihbar mektubu ve Tuncay Güney’in ifadelerinin ses kayıtlarına dayanarak 69 kişilik bir örgüt şeması hazırlandığı ortaya çıktı.

MİT’in diğer devlet kurumlarına ilettiği ve yıllardır devlet içinde dolaşan şemanın işadamları bölümündeki isimlerden biri Ethem Sancak’tı.

Türkiye’deki önde gelen pek çok ismin konduğu şemada Sancak’la birlikte onu ilaç işine sokan Perinçek’in bacanağı işadamı Nuri Emral’ın da ismi vardı.

whatsapp-image-2022-08-05-at-12-58-26-1.jpg

Şemaya göre Doğu Perinçek, Ergenekon’un üst düzey yöneticilerinden biriydi. Örgütün yayın organı da Aydınlık’tı.

Şaibeli ve soruşturmaya esas teşkil etmeyen bu şemadaki diğer isimler için olmasa da eski bir Aydınlıkçı olan Sancak için tedirgin edici bir fişlemeydi bu.

Mart 2008’de Ergenekon operasyonları İşçi Partisi ve Aydınlık’a uzandı, Doğu Perinçek ve parti yöneticileri gözaltına alındı.

Perinçek’in gözaltına alınmasından bir ay sonra sonra 24 Nisan 2008’de Ethem Sancak adliyeye çağrıldı ve Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel tarafından ifadesi ’tanık’ olarak alındı.

Sancak ifadesinde 1976-80 arası Aydınlık’la bir müddet irtibatı olduğunu ama 80 sonrası ilişkisi kalmadığını anlattı, Perinçek ile olan husumetine TESEV üyeliğini ve Aydınlık’ın TESEV’e Sorosçu demesini delil olarak gösterdi:

“Ben şu anda Hedef ceza deposu adı altında ilaç dağıtım şirketinin yönetim kurulu başkanıyım. Aynı zamanda Star gazetesi ve Kanal 24’ün ortağıyım. 1976 yılında İşçi Partisi’ne üye oldum. İşçi Partisi’nin yöneticisiydim. 1980 yılında askere gittim daha sonra parti kapatıldı. Bir süre SHP partisinde üyelikle delegelik yaptım. Daha sonra İşçi Partisi ile bir irtibatım olmamıştır. 1976-80 arası partiye yayın kurulu olduğu için Aydınlıkla bir müddet irtibatım oldu. Daha sonra ben iş dünyasına girdim. “Ben iş hayatına atıldıktan sonra Doğu Perinçek’le aramızda herhangi bir ilişki kalmadı. Hatta beni kapitalist olmakla suçladığı için 1992’den beri görüşmemekteyiz. Kendisiyle herhangi bir irtibatım yoktu.

Aynı zamanda ben TESEV Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı’nın da üyesiyim. Bu vakfın başkanı Can Paker’dir ve bu vakfın faaliyetlerini de Aydınlık grubu Sorosçu olarak vasıflandırmaktadır. George Soros dünyada zengin bir adamdır. Kendisi Macar asıllıdır. Babası Komünistler tarafından öldürülünce Amerika’ya kaçmış ve zengin olmuştur. Bu sebeple Komünistlere karşı faaliyetleri vardır. Ancak Aydınlık grubu ve Ulusalcı grup bütün yayın organlarında Amerikancı ve İsrail ajanı olarak göstermektedirler. Doğu Perinçek’le yollarımız ayrıldıktan sonra benim aleyhimde çeşitli yazılar yazmışlardır. Savcılığınıza ibraz edeceğim. Tuncay Güney’i tanımıyorum. Hiç görüşmedim. Son günlerde gazetelerde görmekteyim. Doğu Perinçek’in yanında hiç görmedim. Veli Küçük’ü hiçbir zaman tanımam. Ancak eski yıllarda Aydınlık’ta Jitemci olarak Doğu Perinçek’in Veli Küçük hakkında yazılar yazdığını bilirim. Geçmiş dönemde İşçi Partisi ile irtibatlı olan ve hala şirketimde çalışan kişiler vardır. Yakın zamana kadar Mehmet Sabuncu’nun eşi Belma Sabuncu mali işler müdürümdü. Belki o dönem itibarıyla şirketten askeri ihaleler için bir teklif istemiş olabilirler ya da devlete daha ucuz ilaç alımı için görüş sormuş olabilirler. İkinci belgedeki adıma yazılmış olan ” Ulusal Lobi faaliyeti içinde yer alması uygun görülen iş adamlarından koordinasyon merkezinin oluşumuna 50 milyardan az olmamak kaydıyla bağışta bulunmaları kararlaştırılmıştır“ şeklindeki yazıyı da hatırlamıyorum. Böyle bir yazı gelmiş olabilir. Bu yazıyı haraçvari bir yazı olarak kabul edip itibar etmemiş olabiliriz. Şirketin böyle bir yardım alması mümkün değildir. Benim Ulusal Lobi hakkına hiçbir bilgim yoktur. Bu tür belgelerin Doğu Perinçek’le geçmişle yol ayrılığı yaşamamızdan ötürü yazdırılmış olabileceğini düşünüyorum. Bu oluşum hakkında hiçbir bilgi sahibi değilim. Ayrıca bana kanalda ve yayın organında sürekli Ergenekon’un üzerine gidilmesi yönünde yayınlar yapılmaktadır. Bu tür yardım etmiş biri olsam yayın yaptırmam. “Benim şirketlerim hiçbir ilaç üretimi yapmaz. Hazır üretilmiş tüm ilaçlar bizim tarafımızdan satılır. Bizim ithalatımız da yoktur. Biz sadece fabrikalardan alınmış ilaçları eczanelere dağıtırız. Ergenekon türü yapılara da karşı bir insanım. Birinci sınıf demokrasinin inşası için bu tür yapılara karşıyım. Bana sorulan belgeler yazılıp bana gönderilmemiş de olabilir.”

Peki Rahmi Koç’un bile adının yazdığı, soruşturmada delil olarak da kabul edilmeyen bu şema için neden 69 kişi içinden sadece Ethem Sancak’ın ifadesi tanık olarak alınmıştı?

Sancak’ın savcılara bilgi verdiği askeri ihale, Lobi belgesi, 50 milyar bağış gibi meseleler nereden çıkmıştı?

Soruşturmada tutuklanan İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bedri Gültekin, mahkemede Tuncay Güney’in ifadesinde Ethem Sancak ile ilgili bölümlerin dosyadan çıkarıldığını, Tuncay Güney’in 170 sayfalık mülakatından 42 sayfanın eksik olduğunu ileri sürdü.

O günlerde gazetelerde çıkan haberlere göre savcılık ifade sırasında Sancak’a 1999-2000 yılları arasında askeri ihalelere girmek istediği ve bunun için de Doğu Perinçek ve Tuncay Güney'le görüştüğü yolundaki iddiaları sormuştu.

İddiaların kaynağı Tuncay Güney'in 2001’deki ifadesiydi. Ama ifadenin bu kısmı Ergenekon soruşturmasındaki Güney’in uzun ifadeleri içinde yer almamıştı. Ama Sancak’a ifadesi sırasında bu iddialar sorulmuştu. Tuhaf bir durumdu.

Kanada’da gazeteci Bedir Acar’a konuşan Tuncay Güney bunu doğruladı. "Tuncay Güney Anlatıyor, Ergenekon'un İlk Tanığı" adıyla kitaplaştırılan röportajda Güney isim vermeden şöyle demişti:

“Evet. Benle görüşen işadamları, bugün bir televizyonun ve medya kuruluşunun patronu, görüştüğünü inkar ediyor. Oysa biz Ümit Oğuztan'la beraber Hilton Oteli'nde görüştük. Doğu Bey, kendisi bana "Ortağımdır" dedi. "Askeri ihalelere girmek istediğini söyledi, kendisiyle oturup konuşmak, fikir almak istiyor" dedi. Biz de ilk görüşmemizi, Sayın Ümit Oğuztan da vardı, Hilton Oteli'nde yaptık. Neden buna dokunamıyorlar? Paranın saltanatı var Türkiye'de.”

O günlerde Hürriyet’te Gülden Aydın imzasıyla çıkan bir haberde ise başka bir iddia ileri sürüldü:

“Ethem Sancak, Ergenekon soruşturmasında elde edilen çeşitli dokümanlarda adı geçtiği için ifade vermeye çağrıldı. Yakın çevresinin iddialarına göre "sanık" olarak sayfalar dolusu ifade verdi. Ancak Ankara’dan araya giren hatırlı dostların etkisiyle bu ifade buharlaştı. Yerine dava dosyasında yer alan 24 Nisan 2008 tarihli 2 sayfalık "tanık" ifade tutanağı kondu.”

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kendi-ergenekon-karsiti-esi-perincek-in-avukati-10328747

Ergenekon mahkemesindeki savunmasında Perinçek de eski dava arkadaşını suçladı:

“Ethem Sancak, 2001 yılında İşçi Partisi yandaşı büyük bir işadamı, bugün 'Tayyip Erdoğan'ın sevdalısıyım' diyor. Ethem Sancak, 2001'de MİT'in şemasında listede ama bugün Kanal 24'ten, Star Gazetesi'nden iftiralar dağıtan konumda.”

Perinçek, 2012’de hapishaneden Aydınlık’a yazdığı bir yazıda da Sancak’ın ifadesine olan öfkesini sürdürmüştü:

“Öyle her önüne gelen TESEV kurucusu olamaz! Soros muhibliği, hem bir vekâlet, hem de bir kefâlettir. Örneğin Tayyip Erdoğan’ın yakın iş bitirme arkadaşı Ethem Sancak, Ergenekon savcılarına “bilgi” verirken, “Soros’tan sorun beni” diyordu.”

Ergenekon davaları Sancak ailesinde de krize neden olmuştu.

Ethem Sancak’ın aralarında boşanma davası süren, Aydınlık hareketinden tanıştığı eşi avukat Nurperi Sancak, Ergenekon davalarında Perinçek ve diğer Aydınlıkçıların savunma ekibine katılmıştı.

O günlerde gazetelerde aile içindeki Ergenekon ayrışması haber oldu.

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/kendi-ergenekon-karsiti-esi-perincek-in-avukati-10328747

Ethem Sancak, patronu olduğu Star ve Kanal24 ile Ergenekon davalarına destek verirken, soruşturmanın sürdüğü 5 Ekim 2008’de Zaman gazetesinden Nuriye Akman’a röportaj verdi ve meşhur açıklamasını yaptı:

“Tabii şu anda en önemli idolüm de o. İdeallerime uygun davranıyor. Kendimi çok yakın görüyorum onu. Ben AKP’li değilim. Ama onunla çok iyi bir dostluk oluşturduk. Adamın sevdalısıyım. Yalan söylemiyor. Halkla muazzam bir yeknesaklık içinde.”

(Sancak, Kasım 2013’de çıkan Erkam Tufan Aytav’ın Aydınlık’tan Kaçanlar kitabında Fethullah Gülen ile ilişkisini şöyle anlatmıştı: “Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ABD’de ziyaret gittim. Başında Hocaefendi’nin bulunduğu hareketi ahlaklı Müslüman bireyi inşa etmek ve bunu bütün dünyaya yaymak ve örnekler oluşturarak insanlığı sürece çekmek noktasında fikri ve içtimai bir topluluk inşa etti. Kendimi bu harekete ait görüyorum)

Bu aşk hikayesinin gerisi malum.

Sancak 2011’de ilk kez AK Parti’nin yönetimine girdi.

Aşkın derecesi yıllar geçtikçe arttı:

“…dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor.”

“Bir Arap atasözü der ki ‘Sana anam babam feda olsun’ ben de Erdoğan için diyorum ki ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun”

Daha sonra o kadar sıkı AK Partili oldu ki başında bulunduğu medyanın omurgasını oluşturan Yeni Şafak’tan gelen kadroyu tasfiye etti, iktidar da onun sorgusuz sadakatini tercih etti.

Bu sadakatinin karşılığı olarak 2017’de AK Parti MKYK üyeliği ve BMC ile ödüllendirildi.

Sonra ne olduysa önce iktidar medyasından çekildi, sonra AK Parti yönetimden, en son da BMC’den..

İktidardan uzaklaştıkça yerlilik millilik ulusalcılık, anti-Batıcılık, Avrasyacılığa döndü, eski önderi Perinçek’e yaklaştı.

Çinlilerle ortak toplantılara birlikte katılmakla başlayan yanaşma, Ukrayna savaşı sırasında Şule Perinçek ile birlikte Moskova’ya gidip Rus televizyonlarında NATO karşıtı açıklamalar yapmaya, “Bayraktarları bunun için Ukrayna’ya satmadık” gibi ileri sözler söylemeye kadar vardı.

Nihayet “Bu millet Tayyip Erdoğan’ı seçti. Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıdır. Aslında ABD’nin desteğiyle geldik” dediği bir konferansının kaydı yayınlanınca bir zamanlar MKYK üyeliği yaptığı AK Parti’den ihraç edildi.

Sancak, Doğu Perinçek’in de hazır bulunduğu bir basın toplantısında Vatan Partisi’ne katılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da şöyle sitem etti:

“Diyaloğumuz olmadı. Niye diyaloğumuz olmadı? Onu ona sormanız lazım. Partinin kuralları var. İhraç istemiyle disiplin kuruluna verilmemin ona sorulmadan yapılabileceğini pek tahmin etmiyorum. Yani orda o cesarette bir il yok. Dolayısıyla ben de zaten bir diyalog kurmadım. Bir halk deyimi var, Yılmaz Güney filmlerinde kullanır. Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar yaşasın 10. köy. Şimdi ben doğruları söyledim onlar istemediler beni. Mücadele isteyen için yollar kapanmaz ki. 10. köy olur, 11. köy olur. Ayrıca Vatan Partisi benim ilk köyümdü. İlk köyüme döndüm.”

50 yıl sonra ilk köyüne dönmüş olduğu kısmı doğru ama halk deyimindeki gibi köylerden kovulduğu kısmı pek doğru değil.

AK Parti ive Erdoğan ile arasının neden bozulduğu kısmı hala muamma.

Siirtli bir Arap seyit aileden gelip, 50 yılda goşist bir komünist, Aydınlıkçı, sosyal demokrat, sol-liberal işadamı, CHP’li, Beyaz Türk, TÜSİAD üyesi, Ergenekon davası tanığı, AK Partili, biraz cemaatçi, sonra yerli milli Reisçi, Avrasyacı ve nihayet tekrar Aydınlıkçı oldu.

Bu 360 derecelik dönüş hikayesinde güneşin Doğu’dan mı Batı’dan mı doğduğunun, fikirlerin, değerlerin pek önemi olmadı.

Ama şemsin Türkiye’nin yörüngesinde 50 yılda tamamladığı bu dönüş hikayesi sırasında harcanmış çok fikir, değer ve insan oldu.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum