İslam lazımsa onu da biz üretiriz!

Joseph A. Massad’ın ‘Liberalizmde İslam’ kitabından iktibaslara devam edelim.

“1970’lerin sonunda ABD Suudilerle ve Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ve onun ardından Hüsnü Mübarek’le iş birliği yaptı. Böylece Afganistan’dan Pakistan’a oradan da Arap dünyasına, Avrupa’ya ve ABD’ye uzanan bir alana yayılmış İslamcıları silah altına alma, finanse etme ve eğitme işine girdi. Taliban ve el-Kaide’nin ortaya çıkmasına ABD’nin bu politikası sebep olmuştu ve onun Suudi Arabistan ve Pakistan gibi taşeronları da bu politikanın suç ortaklarıydı.”

Bizler, aynı dönemde Afganlı mücahitlerin Sovyetleri yenmesini çok istiyorduk. Temiz bir istekti bu. Fakat elin oğlu boş durmuyor. Senin temiz hislerini bir güzel kullanıyor!

Ayrıca, kendi eliyle silahlı örgütler üretip sonra da onları bahane ederek işgal kampanyalarına girişiyor.

Sadece silahlı fanatik örgütler mi üretiyor?

Hayır.

“Ilımlı bir İslam’ı üretip desteklemek için ABD’nin günümüzde yürüttüğü kampanya daha zayıf bir çaba değilse de bu teolojik müdahalelerin devamıdır.”

‘Ilımla İslam’dan kasıtları muhtemelen Fetö tipi yapılanmalardı.

İslam lazımsa onu da biz üretiriz demenin bir başka şekli.

Ilımlı İslam’ı desteklemeyi ABD yönetimine ısrarla öğütleyenlerden biri Rand Corporation’dır.

“Rand Corporation’a bağlı Ulusal Güvenlik Araştırma Birimi 2003 yılında bir rapor yayımladı. Raporda ABD’nin hangi İslam türlerini üretmesi gerektiği tespit ediliyordu. Rapor hedefini en baştan özetlemişti: “İslam muazzam sosyal ve siyasi etkisi olan önemli bir din. Bir dizi ideolojiye ve siyasi eyleme ilham verir. Bunların bazıları küresel istikrar için tehlikelidir. Bu yüzden daha ılımlı, demokratik, barışçı ve hoşgörülü bir sosyal düzen çağrısı yapan İslam türlerini desteklemek mantıklı görünüyor.”

Massad bu tür uygulamaların tarihinin Napolyon’un Mısır işgaline kadar gittiğini söylüyor.

“Napolyon 1798 yılının Temmiz ayında İskendediye’ye çıktığında Mısırlılara şunu ilan etmişti: “Kâinatın Rabbi, her şeye gücü yeten (Tanrı) (Memluk) hanedanının yıkılmasını emretti. Şeyhlerin, ulemanın, kadıların ve imamların görevlerine devam etmesi onların görevidir. Vakit namazları her zaman olduğu gibi camilerde eda edilecektir. Tüm Mısırlılar Tanrı’ya şükretmeli.”

“Napolyon’un ilk başta sömürge faaliyeti için İslami meşruiyete başvurması daha sonra 19. Yüzyılda İngilizler tarafından da tekrar edilecekti. (İngilizler) 1857 yılında, 2. Abdülhamit ‘halife unvanını Fransız işgaline karşı kullanmadan önce Osmanlı Sultanı ve halife 1. Abdülmecit’ten bir bildiri almışlardı. Bildiride Hindistan’daki Müslümanlara hitaben İngilizlere karşı isyana katılmamaları ve Sultan’ın İngiliz müttefiklerine karşı sadık olmaları söyleniyordu.”

Sonraları İngilizler halifeliği Türklerden alıp Araplara vermeyi çok düşünmüşler ama muvaffak olamamışlar.

Massad’ın kitabında bizdeki ‘komünizmle mücadele’ tarihiyle hemen hemen eşzamanlı bazı olaylara değinilmiş.

ABD’nin Nasır’a karşı İhvan-ı Müslimin’i desteklemesi, Suudi Arabistan’ın antikomünist faaliyetlerde Arap dünyasına öncülük etmesi için Kral Suud’ın yerine Kral Faysal’ın geçmesine destek olması…

Gerçi Kral Faysal 1967’deki savaştan sonra ortaya çıkan petrol krizinde Kissinger’ın canını çok sıkacak işler de yaptı.

Demek ki çok güçlü de olsan bazen maksadına ulaşamıyorsun.

Şunu da göz ardı etmeyelim.

Daha derin komplo teorisyenlerine göre maksadına ulaşmamak da planın bir parçasıdır.

Ne gibi?

Arap Baharı diyerek ortalığı hepten berbat etmek gibi.

Bize uzak kaldığı için az biliyoruz.

Endonezya’dan bir örnek vaka:

“Müslüman grupları ve İslamcılığı daha çok komünizme karşı kullanmak Soğuk Savaş yıllarında standart bir durum oldu. 1965 yılında ABD destekli bir darbeden sonra sayıları yarım milyon ile bir milyon arası olan komünistin ya da sözde komünistin katledilmesi olayına sağcı Endonezyalı Müslümanların katılması Chicago Tribune’deki bir köşe yazısı ile kutlandı: “Genç Müslümanların bir şeyleri değiştirmek için Komünist Parti merkezlerini yıktığını ve çok yaşa Amerika diye sloganlar attığını okumak çok güzel.”

Massad aynı dönemde ABD’nin Türkiye’yle nasıl ilgilendiği konusuna girmemiş.

Aslında yeterince çalışılmamış bir alan.

Birisi oturup çalışsa, bizdeki komünizmle mücadele faaliyetlerinin 6. Filo’ya ‘Go Home!’ sloganları atan solcu gençlerin üzerine ‘sağcı’ların nasıl yürütüldüğünün arka planını anlatsa istifade ederiz.

YORUMLAR (47)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
47 Yorum