Kur korumalı fitre!

Gemlik’e ve Körfez’e yukarıdan bakan şirin köydür Umurbey. Ben daha okula gitmiyorum. Babamın çocukluktan beri arkadaşı Hasan Özdin amca galiba Umurbey’in imamı.

Ailece beraberiz. Annem, Hasan Amca’nın hanımı Havva teyze. (Annemin adı da Havva.) Ayşenur kardeşim.

Hasan Hoca’nın oğlu Burhan ve kızı Gülsüm var mı? Emin değilim.

Günlük hayatta nasıl arşivsizim, her şeyim dağınık. Hafızamda da istiflenmiş, tanzim edilmiş bir şeyim yok. Elimi atıyorum, bulabildiğimi çıkarıyorum. Sonra başka bir şey daha buluyorum.

İlk Ramazan’ım hangisiydi diye kendimi yokladığımda hafızam beni Umurbey Köyü’ne çıkarıyor.

Bir de Üsküdar’daki Şeyh Muztafa Devati Camii’nin avlusuna.

Babam ve Allah afiyet versin Hasan Çelebi Hoca (Büyük hat üstatlarımızdan. O sıralar meşk ediyordu. Babam da hokka, kamış falan aldı, biraz çalıştı fakat sürdürmedi) o camide imam.

Teravih’ten çıktık. Caminin avlusunda tertemiz kar. Ben karın üstüne yatmaya niyetliyim. Yatayım mı?

Hasan Çelebi Hoca “Yusuf, yat da boyunu ölçelim” diyor.

Umurbey biraz daha eski. Okula gitmediğim kesin. Mevsim yine kış ama havalar açık. Ya da oturduğumuz evin penceresinden baktığımızda hep denizi gördüğümüz için zihnimdeki Umurbey resminde hava açık ve az bulutlu.

Hiç zeytin ağacı yok hafızamda, ama körfez ve gemi var. Neden?

Ramazan’ın sonuna doğru annemle ‘İstanbul vapuru geldi mi acaba’ diye pencereden limana doğru baktığımızı hatırlıyorum.

Vapur gelsin ki İstanbul’a dönelim.

Şimdi vapur işliyor mu Gemlik’e?

Babam Umurbey’e mukabele okumak için gelmiş olabilir. Nasılsa okul falan yok, bizi de getirmiştir.

Öyle miydi, böyle miydi diye sorup tashih ettirecek kimsemiz de kalmadı. Ne annem ne babam. Ne Hasan Amca ne Havva teyze.

(Halbuki yaralarıma dokunmayacaktım. Annemin hep öğütlediği gibi yaramın kabuğunu koparıp kanatmayacaktım!)

‘Kâhya’ dedikleri bir adam vardı. (Mehmet Şeker’e sorsam bilir mi adını? Umurbeylidir Mehmet. Yaşı benden biraz küçük ama belki bilir.)

Kahverengi yünlü kumaştan ceket ve pantolon hatırlıyorum.

Başının üstündeki tepside getiriyordu iftar sofralarını. Tepesindeki simitçilerin tablayı kolay taşımak için kullandıkları simit şeklindeki bezi de hatırlıyorum.

Türkçede bu bez için bir kelime yok mu ben mi bilmiyorum?

Amörtisör diyemeyiz herhalde!

Çocukluğumda simit de sattım fakat bu bezden nesne için bir kelime hatırlamıyorum.

Bana bu kelimeyi öğreten olursa köle möle olamam ancak kahve ısmarlarım.

Kâhya susam kokulu bir adam olarak giriyordu kapıdan içeri.

Bu bir Ramazan kerametidir.

Kerim olan tabii ki Allah’tır. Kâhya veya başka meşayih abdü’l Kerim’dir.

O gün bu gündür benim bütün ramazanlarım susam kokuludur.

İftarı neyle etmek istersiniz?

Babam derdi ki pişirilmiş bir yiyecekle değil de insan eliyle işlenmemiş bir nimetle oruç açmak müstehap sayılır.

Su ile mesela. Bir meyve ile. Mevsim müsaitse erik, elma olabilir.

Peynirle, turşuyla açsam ne olur?

Hiçbir şey olmaz. Olmaz ama doğrudan, Allahu Teala’nın hazırladığı şekliyle bize ulaşan bir nimet “Ala rızkike eftartü” (Senin rızkınla iftar ettim) duasının anlamıyla daha mütenasip.

Hurma?

Evvelce İstanbul’da hurma yoktu. Umurbey’de de yoktu. Ama bulursan niye olmasın?

Kahya’nın başının üstünde getirdiği sofrada zeytin mutlaka bulunur.

Hayatıma giren zeytin o zeytindir.

Daha çok suyla iftar ediyorum. Sofrada güzel bir zeytin gördüğümde -Umurbey’in hatırına- yolumu değiştiriyorum.

Bu sene de bitti Ramazan. Bugün Arefe.

Fitreyi bayram namazından önce vermek lazımmış.

Fitre, yaratılmış olmanın sadakası.

Diyanet 2023’ün Ramazan’ına kadar fitreyi 40 lira ilan etmiş.

40 lira bir gün yeter mi bir kişiye?

Şüpheliyim. Diyanet’in tespiti biraz TÜİK’in istatistiklerine benziyor. Ufarak.

Enflasyon var, Merkez Bankası bile enflasyon tahminini ikiyle çarptı.

Bari kur korumalı yapsaydı!

Sanki alacak olandan çok verecek olanı düşünmüş. Yoksulları düşünse daha iyiydi.

Eski kitaplarda 3333 gram kuru üzüm, hurma, arpa diye yazmışlar.

Yani imkânı olan bin lira bile fitre verir.

Fakat bizim kültürümüzde ‘zekât keçisi’ diye bir laf var. Zekât için seçilen cılız, çelimsiz keçiler…

Bu lafı üreten hangi damarımızsa, o damarımızla ucuza kaçabiliyoruz.

40 lira o damardan geliyor.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum