‘Süzme’ tarih

Bazıları tarihin ‘süzme’sini severler. İşine yarayanları, seni mutlu hissettirenleri, kafana masaj yapanları al, gerisini unutmaya çalış.

Bu yöntem işe yarayabilir. Eğer hakikatle hiçbir zaman karşılaşmayacağın garanti ediliyorsa.

Bazıları hakikatle karşılaşmama uzmanıdır. Hayatını ve zihnini buna göre ayarlar. Hakikati uzaktan gördüğü zaman yolunu değiştirir.

Böylece, kullanılmamış bir kafayla bu dünyadan göçer, gider.

Mamafih, tarihin her tarafı itinayla süzülmüşse, her şey iyiyse, eleştirilecek ya da ders alınacak bir şey de yoktur.

Yanlışı başkaları yapmış, biz yapmamışız.

Ya da ne biz ne onlar yapmış, üçüncü bir tip çıkmış, o yapmış.

Hz. Osman’ın şehid edildiği dönemde zuhur ettiği söylenen ‘İbni Sebe’ tipi, yanlışın ‘üçüncü şahıs’a ihale edilişine iyi bir örnektir.

Halbuki, kötü bir şey, Medine-i Münevvere gibi bir şehirde birtakım asilerin Halife’nin evini basması ve vahşi bir şekilde katletmesi.

Ya da akabinde Cemel Vakası’nda sahabenin birbirine girmesi.

‘Kader’ mi?

Galiba ‘kader’i yanlış anlıyoruz ya da hiç anlamıyoruz.

Kader’i yanlış anlayınca hayatı ya da tarihi doğru anlamak nasıl mümkün olacak?

Ayrıca, ‘kader’se bile, kader mesuliyeti ortadan kaldırır mı?

Kötülüğün cürmünü mücrimlerin sırtından alıp ‘takdir’e havale etmekte kullanılamamalıydı kader.

Tarihimizde muhasebesini yapmaktan kaçtığımız, araştırmadığımız, sorgulamadığımız sayısız hadise var.

Bugünler Muharrem. Bugünler Aşure.

Aşure tatlısı derler ki Nuh Aleyhisselam’ın gemisindeki kalan son erzaktan yapılmış.

Nuh Aleyhisselam devrinde o kadar şeker var mıydı? Yoktur herhalde.

Mamafih, insanlar arasında anlatılagelen bir efsanenin doğruluğunu yanlışlığını tartışmak acil bir mesele sayılmaz.

Öyküye ister inanırsın ister inanmazsın. Bir şey olmaz.

Ama bugünlerin aynı zamanda Kerbela günleri olduğunu unutursan bir şey olur.

Hak ile batılı, zulümle adaleti ayırt edememene sebep olacak kadar mühim ve vahim bir şey olur.

Kerbela’nın acısı aşure tatlısının lezzetiyle bastırılabilir mi?

Bastırılamaz.

Hayır hayır. Geleneğe uyarak evinde aşure pişiren annelere bir şey dediğim yok.

Kerbela’yı aşure tatlısının içinde kaybetmemeleri kaydıyla.

Aşure, Yezid’in askerlerinin Peygamberimiz’in torunu Hz. Ali’nin oğlu İmam Hüseyin’i tarihte benzeri az görülür bir vahşetle şehid ettiği gün.

Miladi 680. Hicretten 61 sene, Peygamberimiz’in vefatından 48 sene sonra. Miladi 680. Demek ki 1342 sene geçmiş üzerinden.

Yezid, o gün tarihin doğru tarafını tıkamış, kilitlemiş.

Ağıtlara mı yönelmemiz gerekiyor? Neler olduğunu daha iyi hissetmek için?

“Hasan’ım ağu içti leb-i sükker ah çeker/Hüseyin attan düştü kime şikar ah çeker/Nerde kalmış acaba bak Zülfikar ah çeker/Ali’nin on bir oğlu yerde yatar ah çeker/Fatma ana ciğeri sızlar sızlar ah çeker”

“Hüseyin attan düştü sahra-yı Kerbela’ya/Cibril kurban haber ver Hatemü’l Enbiya’ya”

Bence yapacak hiçbir şeyi olmayan… Kerbela’nın bize ne yapmış olabileceğini akletmekte acze düşen... Hakikat’i çölde yalnız bırakmakla, Yezid’in zulmüne terk etmekle neyi kaybettiğimizi, neyimizin eksildiğini soramayan, cevabını bulamayan, hiç olmazsa bu ağıtı dinlesin.

Belki yüreği yumuşar.

‘Uzakta’ saydığı insanlara biraz olsun yaklaşır.

Aleviler ve Sünniler, Kerbela’yı birlikte hatırlasalardı, Kerbela’nın acısını paylaşabilselerdi kötü mü olurdu?

Müşterek bir cemiyette, bir ilmi toplantıda, ya da bir dua meclisinde, aynı çatı altında.

Hz. Hüseyin’in hatırına bir araya gelip ellerini semaya açabilselerdi dostluk için, kardeşlik için.

Önüne geleni tekfir eden, biraz değişik düşüneni ‘sapık’ diye yaftalayan arızalı tiplerin keyfini kaçırmak için bile buna değerdi.

YORUMLAR (61)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
61 Yorum