Yaratılış, evrim ve Aliya

“İnsan maymundan gelmiş, öyle mi? Ya da daha önceki tek hücrelilerden. Öyleyse senin büyük büyük büyük deden maymun! Ha ha haa!”

Böylece Darwin’i tarih sahnesinden sileriz.

Darwin’i bir kalemde çürütmek herhalde tembelliğin zaferidir.

Herhangi bir dinin, herhangi bir imanın zaferi olmadan önce tembelliğin emeğe karşı zaferi!

Merhum İzetbegoviç’in başka birçok şeyle birlikte Darwin’i de iyi çalıştığı anlaşılıyor. Neden çalıştı acaba?

Biyografilerinde lise çağında bir inanç sarsıntısına düştüğü söyleniyor. (TDV İslam Ansiklopedisi.)

Sınamalardan, özeleştiriden, sarsıntılardan geçmiş ve ayağa kalkmayı başarmış bir iman muhtemelen doğduğu andan itibaren elinden tutularak yürütülen bir ‘iman’a nispetle daha kıymetlidir.

Aman yanlış fikirlere kapılmasın, aman onu okumasın, şunu görmesin, şunu dinlemesin. El bebek, gül bebek, büyüsün.

Aradaki farkı Aliya’yı okurken daha iyi fark edersiniz.

Darwin’i önemsiyor İzetbegoviç.

“Biyolojik bir gerçeğe indirgenmiş insanı bir de Darwin ele alır ve konuşan, dik yürüyen ve araçlar işleyen bu varlığın doğal seçilimin ve hayatta kalma mücadelesinin bir sonucu olarak hayvan atalarından geliştiğini nedenleri ile göz önüne serer.”

“Canlılar dünyasının tüm biçimlerinin ilkel yaşam biçimlerine ve bunların son tahlilde fizik ve kimyaya daha doğrusu moleküler güçlerin bir oyununa indirgendiğini gösteren biyoloji ile bu sürecin resmi tamamlanmış olacaktır.”

Burada bir eksiklik yok mu? Bu kadar mı insan?

Alexis Carrel’in ‘İnsan Denen Meçhul’ü insanın bu resimden ibaret olmadığını görmemize yardımcı olabilir.

“Uzmanların tanıdığı insan somut ve gerçek insan değildir. O sadece bir şemadır ve bu şema da her ilim tekniğinin oluşturduğu ayrı ayrı şemalardan meydana gelmiştir. Anatomistlerin parçaladığı bir kadavra, psikologların inceledikleri bir şuur ve iç gözlemin her birimize sırlarını açıkladığı bir şahsiyettir.”

Diyor ki İzetbegoviç; “Sanatsal bir resmin bir miktar boyaya bir şiirin metnindeki söz dizimine indirgenemeyeceği gibi bir insanın da biyolojiye indirgenmesi mümkün değildir.”

“İnsan, tüm bilimlerin toplanarak hakkında söyleyebileceği her şeyin üstündedir.”

“Biz diyoruz ki: İnsan evrilmiştir fakat bu ancak onun dış ve ölümlü tarihidir. Halbuki insan yaratılmıştır da.”

“İnsan, akışın bir anında açıklanamaz bir şekilde hayvan olmadığının farkına varmış dahası hayatın anlamını içindeki hayvanın reddinde bulmuştur.”

Doğu Batı Arasında İslam’da, İzetbegoviç’in iç dünyasındaki ‘sarsıntı’yla baş etmek için bilimden yararlandığını düşünmemize yol açacak çok sayıda pasaj var.

“Maddenin kendi kendine organize olması, canlılar dünyasında gördüğümüz çeşit çeşit ve olağanüstü kompleks yapıların ‘kendi kendine’ ortaya çıkması nasıl açıklanabilir?

“Bunu, dünyada bildiğimiz tüm hayat formlarının yapı taşı olan bir protein molekülünün kendi kendine (tesadüfen) oluşması örneğinde göstermeye çalışalım.”

“İsviçreli fizikçi Charles Eugene Guye bir protein molekülünün tesadüfen şekillenmesi ile ilgili olasılık hesabı yapmaya çalışmıştır. Protein molekülünün en az dört farklı elementten oluştuğu bilinmektedir. Hesabı basitleştirmek için Guye molekülün iki elementten ve 10 atom ağırlığında 0,9 desimetrede 2000 atomdan oluştuğunu varsaymıştır. Guye’in hesaplamalarına göre bu basitleştirilmiş koşullarda molekülün tesadüfen ortaya çıkma ihtimali 2,2x10 üzeri eksi 321’dir. (Klavyede bunun nasıl yazılacağını bilmediğim için yazıyla yazdım.)

Ne demek bu?

Önünde 318 tane sıfır olan negatif bir sayı.

Milyarda bir, trilyonda bir, katrilyonda bir, kentilyonda bir diyemeyeceğimiz, tahayyül edemeyeceğimiz kadar küçük bir ihtimal hesabı.

İzetbegoviç şöyle devam ediyor:

“Bu sonucu zaman ve dünyamızın büyüklüğü sınırları içinde ele alırsak Guye’in yalnızca bir molekülünün oluşması saniyede 500 trilyon titreşim varsayımıyla 10 üzeri 243 milyon yıl gerektirmektedir. Buna göre dünyanın tahmin edilen yaşı olan iki milyar yıl içinde hayatın oluşabileceği ihtimali tamamen ortadan kalkmaktadır.” (Bu defa 10’un önünde 243 adet sıfır var.

Kazı çalışmasında yontulmuş iki taşa rastladığımızda bunun geçmişte yaşamış insanların ürünü olduğunu düşündüğümüzü, fakat aynı taşın yanında bulduğumuz kafatasının bilinçli bir varlığın tasarımı olduğunu varsaymadığımızı, tesadüfen oluştuğunu düşündüğümüzü söylüyor İzetbegoviç.

Ve ekliyor:

“İnsanın Tanrı’yı inkârı bazen gerçekten de bir kapristen ibaret değil midir?”

Geçen pazar bu ayrıntılara girmeyi planlamıyordum. Bu yüzden ‘haftaya tamamlayayım’ demiştim.

Sözümde duramadım; İzetbegoviç’in sevilmeyi ve saygı duyulmayı daha çok hak eden yönlerine değinmek haftaya kaldı.

YORUMLAR (65)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
65 Yorum