Bu trajediyi anlatan son kız olmalıyım

Yıllarca IŞİD esaretinde kalıp kaçmayı başaran Nobel Barış Ödüllü Nadia Murad, yaşadığı cehennemi ‘Son Kız’da anlattı: Ezidi kültürü yok edilmeye çalışıldı. Ancak biz bunlara Osmanlıca’dan alıntıyla ‘ferman’ derdik. IŞİD yakınımızdaki köylerdeydi. Ateşe dönüşene kadar fark etmediğimiz bir kıvılcımdı. Hikâyem bir trajedi ancak dünya üzerinde hikâyesi benimkine benzeyen son kız olmak istiyorum.

MELEK GEDİK/KARAR ÖZEL

Nadia Murad, Ortadoğu’yu kana bulayan terör örgütü IŞİD’in esaretinden kaçabilen Ezidi kadınlardan sadece biri... Irak’ın Koço köyünde doğan, dünyası sadece doğduğu köy olan fakat IŞİD’in vahşi yüzü ile tanıştıktan sonra tüm hayatı altüst olan Murad, hikâyesini ‘Son Kız’ adlı kitapta anlattı. ‘Esaretimin Hikâyesi ve IŞİD’le Mücadelem’ üst başlığıyla yayımlanan kitabın yazarı Murad, aynı zamanda 2018 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi. Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Ticaretinden Kurtulanların Onuru İçin İyi Niyet Elçisi de ilan edilen Murad, Suriye ve Irak’ta kurulan İslam Devleti’nin diğer adıyla IŞİD terör örgütünü vahşi ve kanlı yüzünü hem kendi kişisel tarihi üzerinden hem de Ezidi kültürüne atıflarla yaparak kaleme almış ilk kitabında. Ezidilerin, Sünni Araplar ile Sünni Kürtler tarafından uzun süre çekiştirilip durduğunu, Ezidi kültürünün reddedilmesi için sürekli baskıya uğradığını kitabında sık sık vurgulayan Murad “2014 öncesi dış güçler bizi tam yetmiş kere yok etmeye çalıştı. Ezidi karşıtı saldırılara Osmanlıca bir kelime olan ‘ferman’ derdik, tabii bu ‘soykırım’ kelimesini öğrenmeden öncesiydi. Şeytana taptığımızı, kirli olduğumuzu söyleyerek dinimizi aşağılamış ve inancımızı terk etmemizi istemişlerdir” sözleriyle yakın zamanda neden IŞİD’in hedefinde olduklarını ifade ediyor.

“IŞİD sınırlarımızın az ötesindeki köylerde yavaş yavaş büyüdü, koca şenlik ateşine dönüşene kadar fark etmediğim bir kıvılcımdı” diyen Murad, terör örgütünün Koço’yu kuşatmasının ardından “Onları insan gibi göremiyordum. Taşıdıkları silahlar ve sürdükleri tanklar gibi adamların kendileri de birer silahtı benim gözümde ve hedeflerinde köyüm vardı” diyerek tanımladığı IŞİD militanlarıyla karşı karşıya gelir. Köy muhtarı ile IŞİD militanları arasında süregelen diyaloglara kitabında geniş bir yer ayıran Murad, büyük bir korku iklimine nasıl geçtiklerini ise tüm Koço Köyü sakinlerinin, bir okula militanlar tarafından götürüldüklerinde daha net idrak eder: “O zamana dek köyümün ne kadar küçük olduğunu fark etmemiştim. Kuru otların üzerinde büzülüp durduk. Militanlar silahlarını bize doğrultmuşlardı.” Çoluk, çocuk, kadın-erkek demeden bütün bir köyü, küçük bir okulun içine hapseden terör örgütü, daha sonra kadın ve erkekleri ikiye ayırır; erkekleri kurşuna dizer. Ezidiler sadece öldürülmekle kalmamış; kadınları sistematik cinsel istismara uğramış, küçük yaştaki çocukları da IŞİD saflarında savaştırılmak üzere kaçırılmıştı. Murad, süresini tam bilmediği uzun aylar boyunca IŞİD tarafından köleleştirilmiş ve sayısız kez satılarak ‘insanlık onurunun’ alaşağı edildiği bir zamana hapsedildi.

‘Sebiyye’ olarak yaşadıklarını cesur kelimelerle anlatan Murad’ın satırları, okuyucuyu karmakarışık bir ruh haline sürüklüyor. Vahşetin tüm çıplaklığıyla dile getirildiği satırlarda; gerçeklik ve rüya olgusu birbirine karışıyor. Burnumuzun hemen dibindeki bir coğrafyada yaşanan zulüm; o anlarda ne tek bir tıkla kapanıyor ne de hiç duyulmamış gibi görmezden geliniyor. Esaretten kurtuluşunu sade ve net cümlelerle kelimelere döken Murad, Ruandalı kadınlarla kurduğu ortaklığı ise şu sözlerle dile getiriyor kitabında: “Tecavüz tarih boyunca bir savaş silahı olarak kullanılagelmiştir. Ruandalı kadınlarla ortak bir noktam olacağını hiç sanmazdım (bütün bunlardan önce Ruanda diye bir ülkenin varlığından bile bihaberdim), şimdiyse olabilecek en kötü şekilde onlarla ortak bir bağım var; hakkında konuşmanın çok zor olduğu, IŞİD Sincar’a gelmeden 16 yıl öncesine kadar henüz dünya üstünde kimsenin yargılanmadığı bir savaş suçunun kurbanıydık.”

Murad, karanlık bir dönemin ardından IŞİD militanlarının elinden kurtuldu. Fakat bu kurtuluş o kadar kolay olmadı. 2003’te ABD işgaliyle yeni bir döneme giren daha sonra mezhepsel savaşlara sahne olan Irak’ın bölünmüş yapısı, vahşetin her türlüsünü görmüş bir kadına bile geçit vermedi. Terör örgütünden kaçışını anlattığı bölümde Irak’a dair şu sözleri ülkedeki parçalanmışlığı göstermesi açısından çarpıcı: “Irak’ın kontrol noktalarında ibaret bir ülke olduğu söylenebilir, Hamdaniye ve Musul’u bağlayan kontrol noktası da teröristlerin siyah-beyaz dalgalandığı pek çoğundan sadece bir tanesiydi. Irak’ın yüzlerce parçaya bölündüğü düşmemek için yollarımızda hiç gitmemiş, kontrol noktalarımızda hiç sıra beklemiş ya da sırf plakasında yazan şehir yüzünden sorgulanmamış olmanız gerekir.” 

Musul’da kendisine yardım eden bir aile sayesinde Irak’a kaçan Murad, korku dolu yol macerasını anlatırken ihaneti bir kez daha nasıl yaşadığını da dile getiriyor. Dini, etnik ve mezhepsel faktörlerin birbirine girdiği Irak’ın kuzeyinde, KYB güçleri tarafından riske atıldığını aktarıyor: “Çok çabuk öğrendim ki hâlâ kişisel bir trajedi olarak gördüğüm hikâyem bilhassa Irak gibi bir yerde bir başkasının siyaset aracı olabilirdi. Ne dediğime dikkat etmem gerekirdi çünkü kelimeler farklı insanlar için farklı anlamlar ifade eder ve hikâyeniz kolaylıkla size çevrilmiş bir silaha dönüşebilir.”

Kuzey Irak’ta Ezidiler için kurulan kamplarda ailesinden kalan üyeler ile bir süre yaşayan Murad, daha sonra birçok savaş kurbanı gibi dümenini Almanya’ya kırar. Şu an Almanya’da kendine yeni bir hayat kurmak ve tüm dünyaya Ezidilerin varoluş savaşını anlatmak için çalışsa da Murad; hâlâ memleketi Irak’ı çok özlüyor. Murad, kitabını Cenevre’de yaptığı üç dakikalık konuşmasına atıflarda bulunarak bitiriyor. ‘Son Söz’ bölümünde hem bir dilek tutuyor hem de vahşetin sıradanlaştığı ‘modern dünyaya’ çağrı yapıyor: “Söylevimi kısa tuttum. Dünyanın her yerindeki mazlumları koruyabilme gücüne sahip olduklarını ve IŞİD’in soykırım uygulama suçuyla yargılanmasının tüm Ezidiler tarafından istendiğimi söyledim. Her şeyden çok, dedim, dünya üzerinde hikâyesi benimkine benzeyen son kız olmak istiyorum.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'ndan Ezidilerin yeni ruhani lideri Beg'e tebrik

Hayat Haberleri