Muhalefet merkezi istiyorsa yöntemini gözden geçirmeli

Türk siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapan Kutlu Kağan Dalkılıç, merkezi oluşturabilmek için muhalif siyasi partilere önemli görevler düştüğünü dile getiriyor.

Memleket siyasetinde yaşanan krizler şüphesiz imkânları da beraberinde getiriyor. Siyasetin bir diyalektik sürekliliği varsa bu krizlerin ve imkânların sentezinde aranabilir. Bu dönemin en önemli krizi bana kalırsa, iktidarın yaşadıkları ve yaşattıklarıyla beraber ülkede merkez kavramının topyekûn çöküşüdür. Buna mukabil en önemli imkân sahası ise bu merkezi yeniden kurabilme imkânı ve metodunu bize işaret etmesidir yani “uzlaşma kültürünü” tekrar açığa çıkarmasıdır.

Türkiye’de son dönemde yaşanan ve giderek ağırlığı artan ekonomik, siyasi ve bürokratik krizi aşabilmek adına çeşitli yeni muhalif siyasi partiler kuruluyor. Bu siyasi partilerin hemen hiçbirinde, isim zikretmeksizin, merkez kurabilme yetisini ne yazık ki güçlü biçimde gözlemleyemiyorum. Sebebi, merkez kavramına mesafe değil aslına bakarsanız merkezin metotsuzluğu ve herkese veya her şeye tekabül eden bir muğlaklık zannedilmesidir. Merkez olma endişesi var ancak bunun için renksiz, kokusuz bir hayalet gibi “biz herkesin partisiyiz” demekle yetiniyorlar. Bu durum merkez olmanın işareti ve anahtarı değil aksine merkezi deforme eden bir şey. Aynı zamanda hepsini birbirine benzer bir belirsizlik kümesine de dönüştürüyor.

***

Bir diğer sorun da, merkez kavramını kendi dar siyasi kurgusuna hapseden ve oradan merkez çıkarmaya yeltenen bazı yeni muhalif partiler. Hangi siyasi çizgiden ya da hangi siyasi mahalleden gelirse gelsin, kendi mahallelerinin etrafında büyüyecek bir merkez kurgusu taşıyorlar. Zira merkezi kendi kurguladıkları siyasal programla sınırlı zannetmekle başlayan hatalar zinciri, merkez kavramını nesneleştirerek önemsizleştiriyor.

Oysa hayat, siyasal mahallelerin ve partilerin kurgularıyla değil, özne yerine uzlaşmayla merkezi inşa edecek hukuk, refah ve demokrasi ihtiyacında düğümleniyor.

Merkezi oluşturmak için elbette yegâne hedef, vatandaşlık bağından hareketle başka hiçbir aracı kimliğe ihtiyaç duymadan memleketi her açıdan kalkındıracak ve ilerletecek bir program demektir. Bunun yöntemi veya metodu ise siyasi yelpaze arasındaki çoklu uzlaşma ve beraber yaşama kültürünün geliştirilmesi ve bu mutabakata binaen hukuk, refah ve demokrasi üretilmesidir.

Türkiye bugün madem demokrasi krizinde liberal ve illiberal bir düğümde ayrışıyor, işimiz nihayet burada kilitlendi ve aşılamıyor; o zaman her iki kutbun metot ve usulünün de bu düğüm üzerinde tanımlanması gerekir. Zira Ahmet Cevdet Paşa’nın dediği gibi usûl her daim esasa mukaddemdir; hatta bugün yaşadığımız krizde belki daha fazlasını ifade ediyor.

Bugün artık iktidarın uzunca süredir doldurduğu merkezin çöküşündeki metodu en geniş biçimde tespit edebiliriz; bu yöntem özetle çoğunlukçu ve tahakkümcü, uzlaşmaz popülizmi ve radikalizmi, bürokratik kurumların kuralsızlığını temsil ediyor. Öyleyse yeniden merkezi kurmaya aday olan muhalefetin metodunu da tanımlayabiliriz; uzlaşma ve çoğulculuk, tolerans ve hoşgörü, makul ve mutedil, şeffaf ve kurallı bürokratik kurumlara dayalı bir temsilden bahsedebiliriz.

Muhalefetin merkez kurma iddiası varsa ve bu iddia gerçekçiyse öncelikle bir yöntem belirlemek durumundadır. Ne merkezi her şeye ve herkese hitap edebilen soyut bir müphemlik içinde değersizleştirmeli ne de merkezi çok dar ve kurgucu romantizme hapsetmelidir. Zira artık hayatın, toplumun ve devletin reel tecrübesine dayanarak kurulacak merkezi belirleyen yöntemin tek şartı uzlaşmacı - çoğulculuk ile kavgacı - çoğunlukçuluk arasındaki tercihtir.

***

Bu duruma referans olarak uzaklara gitmeye gerek yok. Son yerel seçim tecrübesi bize, insani ve medeni bir diyalog ile uzlaşılabilirliğin ve çoğulculuğun, etik insani ilkelerle siyaset yapabilme cüretinin etrafında oluşturulan pre-merkezin ne kadar işe yaradığını açıkça gösterdi. Dolayısıyla bugün muhalefeti temsil eden bu değerler üzerinden merkez yeniden kurulabilir.

Bir şeyi açıkça ifade etmekte fayda görüyorum; bugün artık yeni bir döneme hazırlanıyorsak hangi siyasi mahalleden geldiğimizin pek önemi yok ama bunu “nasıl” temsil ettiğimizin çok önemi var. Kemalist olabiliriz ama uzlaşmacı mı kavgacı mı? Milliyetçi olabiliriz ama çoğulcu mu çoğunlukçu mu? Sosyal demokrat olabiliriz ama makûl mü radikal mi? Muhafazakâr ya da İslamcı olabiliriz ama tahakkümcü mü hoşgörülü mü? Liberal olabiliriz ama toplumla barışık mı onun tecrübesine karşı kibirli mi? Esasen merkez, tüm bu siyasi spektrumun milli mutabakata uygun meşrebinin ortak temsilinin adıdır.

***

Zira farklı mahallerden veya ayrı siyasi çizgilerden gelsek de uzlaşma ve makûliyeti, ortak medeni yaşam kültürünü ve bürokratik kurumların kurallı işlerliğini, hukuk devleti güvencesini, vatandaşlık esaslı özgürlük ve refah talebini, demokrasinin herkesi kapsayacak kurumsal bir yapıya kavuşmasını vb. bir usûl olarak benimsemişsek bu usûl kişiyi ve siyaseti merkezde buluşturuyor.

Pek âlâ, bugün nerden geldiğimizin ya da neyi temsil ettiğimizin eskisi kadar önemli olmayışını bir kriz olarak değil; bize yani vatandaşa açtığı önemli bir imkân sahası olarak da görebiliriz. Zira temsili “nasıl” sorusunda arıyorsak, bunun cevabını da kavgacı ve çoğunlukçu tahakkümde değil uzlaşma ve mutabakattaki çoğulculuk üzerine kurabilmeliyiz. Bunun muhalif sivil toplum ve siyasi partilerde de bir karşılığını görebilmeliyiz. İşte merkezi oluşturacak en önemli dinamizm de burada karşımıza çıkıyor. Ben bu dinamizm tutkusuna, ölmek üzere olan ve sandıktan sandığa hatırlanan “demokrasiyi yaşatma cüreti” diyorum. Bu elbette pek maliyetli bir şeydir.

Toplumsal uzlaşılar bir günde yeşermiyor maalesef, bugün bu uzlaşıya ve çoğulcu birliğe ihtiyacın en yoğun biçimde hissedilmesini sağlayan da maalesef son yıllarda yaşanan aktif politik gürültüdür. Bu gürültüden edindiğimiz yegâne tecrübe de yine bir şeylerin yolunda gitmeyişini, bu her neyse çok geniş başlıklara da tanımlanabilir, fark edişimizdir. Bunun bugüne dair en önemli ve değerli farkındalık olduğu öngörülebilir.

Muhalif entelektüellerde, sivil toplumda ve sosyal medyada gözlemlediğim hınç ve öfke, radikalizm ve kavga kültürü, kutuplaşma ve linç etme tavrı ne yazık ki bu merkezi oluşturabilme tutkusunu yani bir başka deyişle demokrasiyi yaşatma cüretini baltalıyor. Hiç değilse bu metodu yani neyi nasıl temsil ettiğimizdeki makûliyeti ve erdemi örseliyor. Bu kavgacı ve uzlaşmaz muhaliflik her şeyden önce radikalizmi körüklüyor ve iki kutuptan başka çözümü olmayacakmış sanılan meseleler üretiyor. Oysa gri alandaki onlarca çözümü fark edebilmek merkezde rasyonel siyaset üretmenin de en temel anahtarı olarak görünüyor.

***

Öyleyse muhalif siviller olarak yöntemlerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Kanaat önderlerinden entelektüellere, aktivistlerden sivil toplum kuruluşlarına, gazetelerden dijital medya kanallarına kadar ve tabii ki muhalif siyasi partilerde bu uzlaşmacı ve mutabakata yatkın tavır oluşturulabilirse eğer, bu herkese yetecek kadar büyük bir makul özgür yaşam alanı vadediyor.

Bu yöntem uzlaşma kültürünün, kurumsal kurallı bürokrasinin ve vatandaşlık temelli bireysel özgürlüklerin, şeffaf ve adil, kuvvetler ayrılığına ve parlamenter sisteme dayanan bir hukuk devletinin niyetidir.

Bu niyeti baltalayarak muhalefet etmek ancak ve ancak illiberal demokrasi ya da demokrasinin ölümünü simgeleyen sandıkçı demokrasi tahakkümünü güçlendirir. Bu saatten sonra sorumluluk sahibi hiç kimsenin bu bedeli muhalefete de vatandaşa da ödetmeye hakkı olmadığını düşünüyorum.

Sonuç olarak, merkezi oluşturabilmek için muhalif siyasi partilere önemli bir görev düşüyor. Temsilde siyasi aidiyetleri veya siyasi maziyi değil de uzlaşmacı meşrep ve tavrı esas alarak büyümek ve genişlemek.

Uzlaşmaya niyetli ve temsilde mutabakata aday tüm mahalleleri ve aktörleri bir araya getirerek demokrasi ittifakını sağlamlaştırmak gerekiyor. Hayatın olgusu ve gerçeği merkeze duyulan ihtiyacın ve bunun uzlaşma üzerine kurulan çizgisinin yeniden bir sosyal ve siyasal farkındalık halinde büyüdüğünü gösteriyor, bunu göz ardı etmek politik intiharın bir başka adı da sayılabilir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Görüşler Haberleri