İstanbul’un içini yakan alevlere ışık tutan satırlar

Alfa Yayınları’nın okurunun beğenisine sunduğu ‘İstanbul Yangın Kuleleri ve Çığırtkanları’ isimli kitap, Osmanlı döneminde İstanbul’da çıkan yangınlara karşı verilen mücadeleyi tüm boyutlarıyla ortaya koyuyor. Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç’ın kaleme aldığı eserde, Osmanlı yönetimden memnun olmayan ve sadrazamı devirmek isteyenlerin başvurdukları kundaklama yöntemi, yangınların bir numaralı sebebi olarak gösteriliyor.

Dönemin mimari yapısına ilişkin bilgilerin de yer aldığı kitap, Tulumbacılar Ocağı’nın kurulma nedenine ışık tutuyor.

SEDAT PALUT

İstanbul’daki yangınlara dair meşhur sözler var: “İstanbul’un yangını, Anadolu’nun salgını” ya da “İstanbul’un yangını olmasaydı, evlerin eşiği altından olurdu.” İstanbul’un yangınları meşhur. Sayısız yangına maruz kalmış ve her seferinde yeniden inşa edilmiş bir şehirden bahsediyoruz. Tarihten günümüze baktığımızda İstanbul, gerçek manada da bir yangın yeri.

Peki, “Dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” diyen Napolyan’a inat neden sayısız yangınlara beşiklik etmiş bu şehir? Bu soruyu, İstanbul’un yangın kulelerini ve yangın söndürmek için Osmanlı döneminde çaba gösteren görevlileri anlatan bir kitap yayımlandı yakın zamanda: “İstanbul Yangın Kuleleri ve Çığırtkanları”. Kitap, Alfa Yayınları arasından okurla buluştu. Yazarı, yakın zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç. Sayın Kılıç İTÜ Makine Fakültesi’nde öğretim üyesiymiş. Kendisi Türkiye Yangından Korunma ve Eğitim Vakfı’nın kuruculuğunu ve onursal başkanlığını yapmış. Yangın güvenliği konusunda çok sayıda makalesi, araştırması ve kitabı var. Alanıyla ilgili akademik çalışmaların yanı sıra itfaiye ve yangın tarihi üzerine araştırmalar yapmış. Kısacası ömrünü yangın, sebepleri ve tedbirleri üzerine adamış bir bilim adamı kendisi.
Kılıç, geçmiş zamanda, İstanbul’da çıkan yangınların sebeplerini şöyle sıralıyor: “Mangallardan dökülen korlar, dikkatsizce eritilen yağların parlaması, patlıcan közlemesi, aydınlanmak için kullanılan mumlar, mutfakta tutuşan yağlar, saçılan nargile ateşi, söndürülmeyen sigaralar, yıldırım düşmesi, şiddetli rüzgârda ocak ve baca tutuşması ve daha çok da kundaklama gibi sebeplerden başlamıştır.” (S.20) Peki, çıkan yangının hızlı bir şekilde yayılıp felaket boyutuna ulaşmasının sebepleri nedir? Osmanlı dönemindeki evlerin önemli bir kısmının ahşap ve birbirine yakın olması, sokakların dar olması, yeterli su bulunmaması ve söndürme ekipmanlarının, ekip organizasyonlarının yetersiz olmasına çekiyor yazar. Sayın Kılıç’ın yangınların çıkma sebeplerinin başına kundaklamayı alması oldukça manidar. Osmanlı döneminde yönetimden hoşnut olmayan, sadrazamı devirmek isteyen, efendilerinin yaklaşımından mutsuz olan çalışanların, hırsız ve yağmacıların çıkardıkları yangınların bir hayli fazla olduğunu öğreniyoruz kitaptan.

Yazarın kundaklama ile ilgili aktarımı şöyle: “Çam ağacından biçilmiş tahta içine yerleştirilmiş kav ve kükürtlü maddelerden oluşan paçavraya “kundak” denirdi. Kundak, hızlı yanması için tahta katrana daldırılır veya yağlanırdı. Yangın çıkarmak isteyen kişi bu kundağın içindeki kavı yakardı.” (S.28) Peki, kundakla yakalananlara verilen cezalar nasıldı? Yazarın anlattıklarına bakılırsa cezalar oldukça caydırıcı. Osmanlı döneminde bir kişi kundakla yakalandığında, orada hemen infaz edilirmiş. Ardından cesedi sokağa serilir, kafası bacaklarının arasında, ağzına kundak veya bir tutam kibrit yerleştirilirmiş.

Yangınlar görüldüğü gibi doğal sebeplerden değil de daha çok mesaj kaygısı ile çıkarılmış. Yazar, yangınların bir kısmını da bürokratlara bağlıyor. Kılıç’ın araştırmalarından öğrendiğimize göre, bir sadrazamın görevi sırasında fazla yangın çıktığında bu durum onun uğursuzluğuna yorularak görevden alınmasına sebep olurdu. Sadrazamın yaklaşımlarından memnun olmayan yeniçeri ağalarının onu görevden aldırmak için İstanbul’da yangın çıkarttıkları biliniyor. “Sadrazam Divitdar Mehmet Paşa’nın yeniçeri ağasıyla arası iyi olmadığı için yeniçeriler sadrazamı görevden aldırabilmek amacıyla günde iki defa yangın çıkarmaya başlamışlar ve Sultan 1. Mahmut en sonunda sadrazamı görevden almak zorunda kalmıştır.” (S.29)

Yangın söndürme çalışmaları ilk olarak baltacılar ile başladı Osmanlı’da. Yangın bir binayı kaplandığında, baltacılar, yanan binanın yanındaki evleri baltalarıyla yıkarak alevlerin yayılmasını önlemeye çalışırlardı. Fakat burada ev sahiplerinden bazılarının, binalarının yıkılmaması için baltacılara haraç ödediklerini; ayrıca baltacılar tarafından yıkılan ev sayısının yanan ev sayısından daha fazla olduğunu öğreniyoruz, Kılıç’ın satırlarından.

MÜCADELEYE İLK ADIM: TULUMBACILAR OCAĞI

Osmanlı Devleti’nde yangınları söndürme adına yapılan ilk kurumsal çaba Lale Devri’nde yapıldı. Yeniçeri Ocağı’ndaki askerlerin bir kısmından oluşan Tulumbacılar ocağı kuruldu. Tulumbacılık mahallelerde başladı. Tulumbalar başlangıçta Müslüman mahallesinde camilere, mescitlere, Hristiyan mahallesinde ise kiliselere kondu. Böylece devlet vatandaşlarına da yangın konusunda sorumluluk yüklemiş oluyordu. Tulumbacılar, Beyazıt ve Galata’daki kule görevlilerinden (bunlara köşklüler denirdi) yangın haberlerini alır, başlarında amirleri, omuzlarında su tulumbaları ve yangın söndürme aletleri ile yangın yerlerine koşarlardı. Yangını gören nöbetteki gözcüler, olayı ilk önce kule ağasına bildirirdi. Gözcü, uyuklamakta olan kule ağasına” Ağa bir çocuğun oldu” diye bağırırdı. Ağa da sorardı: “Kız mı, oğlan mı?” Anadolu yakası, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli yakası yangınları kız, İstanbul içi yangınları ise oğlan’dı.” (S. 88) Gözcü, oğlan olduğunda çanak bir maytap çıkarıp yakar ve İcadiye yangın kulesine haber verirdi. Devletin yangın söndürmeye dair kurumsallaşma çabaları 19’uncu yüzyılda önem kazanmasına rağmen, günümüzdeki yangınlara baktığımızda atılan adımların hala çok yetersiz olduğunu görebiliyoruz. Rahmetli Abdurrahman Kılıç’ın yazdığı “İstanbul Yangın Kuleleri ve Çığırtkanları” adlı kitap birçok kaynaktan istifade edilerek hazırlanmış bir eser. İstanbul’un meşhur yangınları, sebep ve sonuçları, tüm yangın süreçlerine dair merak edilenleri okur, bu kitapta rahatlıkla bulabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

Kültür Sanat Haberleri