Niyazi Beki yazdı: İsyan etmek müminlere yakışmaz

Yemeğini yiyip suyunu içtiği ve havasını teneffüs ettiği bir ülkenin-celâl ve cemali, ihsan ve ikramı gözle görülen-yüceler yücesi sahibine karşı düşmanca tavırlar içine girmek hangi vicdana sığar?

NİYAZİ BEKİ

Yoktan var olmaktan tutun ebediyet yolculuğuna kadar, varlık sahnesinde ayakta durmak için lazım olan binlerce konuda insanların muhtaç olduğu Allah’a karşı gelmeleri, onun emir ve yasaklarına kulak asmamaları, pervasızca her gün günah işlemekle bir nevi başkaldırıda bulunmaları, nefis ve şeytana uyduktan sonra, Allah’tan korkarak ve ondan utanarak tövbe-istiğfar etmemeleri, yaptıklarından pişmanlık duymamaları akl-ı selimin kabul edeceği bir iş değil. “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve Yer’in çev resinden geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Ama bir güç olmadan geçemezsiniz” (Rahman:33) mealindeki ayette, bu konuyla ilgili en üst seviyede bir uyarı yapılmıştır. Bu ayetteki üslubun çağrıştırdığı hakikat penceresinden batığımızda, Rabbimizin -adeta- şöyle dediğini duyar gibi oluruz: “Ey insan ve cin topluluğu! Eğer siz Benim kanunla rım dan kaçarak benim mülkümden uzaklaşmak ve Benden kurtulmak istiyorsanız, haydi gücünüz yetiyorsa, Yer ve Gök’ten ibaret olan memleketimi, mülk ve melekû tumu içine alan ülkemi terk edin! Bunu başarmak için ha rikulâde bir güce sahip olmanız gerekir. Ancak bunu ya pacak ne gücünüz ve ne de hüneriniz vardır.” Diğer bir ifadeyle: “Ey baştan aşağı aciz, güçsüz, hakir ve küçük bir varlık olduğu halde, büyüklük taslayan mağrur ve mütemerrid olan, çok zayıf ve çok fakir olduğu halde, serkeş ve inatçı olan insan ve cin taifeleri! Emirlerime itaat etmiyorsanız derhal memle ketimi terk edin! Siz ne cesaretle Güneş, Ay ve yıldızların birer asker gibi emrine itaat ettikleri bir sultanın emirlerine karşı çıkıyorsunuz? Birer enerji ve güç kaynağı olan me lekleri ve koca gök cisimleri gibi azametli bir ordusu bulu nan, celâl sahibi bir hükümdara karşı gösterdiğiniz şıma rıklığın cezasını tasavvur edebilir misiniz? Değil sizin gibi âciz ve zavallı yaratıklar, farz-ı muhal, dağlar büyüklüğünde birer azgın düşman olsanız, onun askerleri, yer ve dağlar kadar büyük yıldızları ve ateşli demirden gülleleri size atar ve sizi dağıtırlar. Şimdi şu faciayı düşünebilir misiniz: Bir yandan Allah’ın verdiği canla varlık âleminde boy göstermek... Memleketinde oturup Ay ve Güneş’inden isti fade etmek... Atmosferinde teneffüs etmek... Bin bir çeşit nimetlerle donattığı yeryüzünü bir mutfak gibi kullanıp sofrasından faydalanmak... Sonra da yemeğini yiyip su yunu içtiği ve havasını teneffüs ettiği bir ülkenin-celâl ve cemali, ihsan ve ikramı gözle görülen-yüceler yücesi sahibine karşı düşmanca tavırlar içine girmek... Böyle bir küstahlık hangi vicdana, hangi izana sığar? Hangi iman hangi irfan buna müsaade eder?

Konuyla ilgili önemli bir ders

Adamın biri, tacını tahtını bırakıp kulluk koltuğuna oturmayı tercih eden meşhur mutasavvıf İbrahim bin Ethem’e gelir; aralarında şöyle bir konuşma cereyan eder:

Adam:

– Ey Eba İshak (İbrahim bin Ethem’in künyesi)! Ben çok günah işleyip nefsime zulmettim. Lütfen bana bazı nasi hat ve uyarılarda bulunun, belki de ıslah olurum.

İbrahim bin Ethem:

– Fazla üzülmene gerek yok; eğer sen beş hususu kabul edip onları yerine getirebilirsen, ne kadar günah işlersen işle, sana zarar vermez.

– Nedir onlar?

– Birincisi şudur: Allah’a karşı isyan etmek istediğin zaman O’nun rızkını yemeyeceksin, olur biter.

Adam:

- Olur mu hiç! Yeryüzünde bulunan her şey O’nun rız kıdır. O zaman ben ne yiyip içeceğim?

İbrahim b. Ethem:

– Be adam! Bir yandan Allah’ın nimetlerinden istifade edip, diğer yandan O’na karşı isyan bayrağını açmak sana yakışır mı?

– Peki, ikincisi nedir?

– Ne zaman Allah’a karşı isyan etmek istersen hiç ol mazsa o sıralarda O’nun memleketini terk et, başka yere git! Orada canın ne isterse yaparsın..

– Bu, daha da imkânsız; O’nun mülkü olmayan bir yer yok ki oraya gideyim.

– Arkadaşım! Hem Allah’ın memleketinde oturacaksın, hem O’nun verdiği nimetleri yiyeceksin, hem de O’na karşı çıkacaksın; bu, olacak iş mi?

– Anladım; Peki, üçüncüsü neymiş?

– Allah’ın memleketinde oturup O’nun rızkını yediğin hâlde, yine de canın isyan etmek isterse, hiç olmazsa bir yolunu bul da günah işlediğin zaman  O seni görmesin.

– Ey İbrahim! Sen neler söylüyorsun? Bütün gizlilikleri bilen Allah’tan bir şey saklamanın imkânı var mı?

– Arkadaşım! Gizli-açık her şeyi her an görmekte olan Allah’ın memleketinde oturup verdiği rız kını yiyorsun, sonra da kalkıp, O’na karşı isyan etmek istiyorsun.. Bu, hangi vicdana, hangi akla, hangi mantığa sığar?

– Doğru söylüyorsun! Dördüncüsünü de söyler misin?

– Söylediklerimi şimdiye kadar kabul etmedin. Hiç ol mazsa şunu yap: Azrail canını almaya geldiği zaman ona ricada bulun ki günahlardan sonra tövbe edip güzel işler yapabileceğin kadar sana bir süre tanısın!

– Azrail, hiç böyle bir şeyi kabul eder mi?

– Sevgili arkadaşım! Ölümü öldüremiyorsun... Kabrin kapısını kapatamıyorsun...  Azrail’le anlaşıp da hiç ol mazsa bir müddet işi tehir edemiyorsun... Söyler misin Allah aşkına, sen nasıl kurtulacaksın?

– Anlaşıldı. Lütfen beşincisini de söyler misin?

– Beşincisi şu: Bilirsin ki bu dünyada Allah’a karşı is yan ettikten sonra kıyamet günü zebanîler peşini bırak maya caktır. Eğer gücün yetiyorsa onlar seni Cehenneme sürük ledikleri zaman ayak diret. Böylelikle onlardan kur tulabi leceğin için serbestçe günah işleyebilirsin!

– Ya İbrahim! Biliyorsun ki ne onlar beni bırakırlar, ne de ben onlardan kurtulabilirim.

– O hâlde, başka bir kurtuluş çaren varsa onu da sen söyle!

Rivayete göre, bu adam, o saatten sonra ciddî bir tövbe etmiş ve hayatı boyunca salih ameller/iyi işler yapmaya başlamış ve buna devam et miştir. Darısı bizim başımıza!

Eller barış için semaya kalktı

Ramazan ayının 27’inci gecesine denk gelen ve yapılan ibadetin 80 kat daha hayırlı olduğu Kadir Gecesi bu yıl da coşkuyla karşılandı. İslam aleminin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’in indirildiği bu gece ve içinde bulunduğu ‘bin aydan daha hayırlı’ Ramazan ayının son günlerinde Müslümanlar camilere akın etti. Başta Eyüpsultan Camii’si olmak üzere İstanbul’daki camilerde müminler gece boyunca huzur, sağlık, bereket, birlik, beraberlik, barış ve kardeşlik için dualar etti.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Prof. Dr Niyazi Beki yazdı: Kur’an-ı hakîmde yeniden diriliş delilleri
Prof. Dr Niyazi Beki yazdı: Hatim-i Asam’dan sekiz önemli ders

Güncel Haberleri