Prof. Dr. Bahadır Erdem yazdı: Vatandaşlık hakları açısından 15 Temmuz

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Bahadır Erdem, milletin ‘15 Temmuz’ direnişini ‘vatandaşlık hukuku’ perspektifinden kaleme aldı.

PROF. DR. BAHADIR ERDEM

Türkiye 15 Temmuz 2016’da bir cuma gecesi darbe girişimiyle sarsıldı. Halk televizyonlarının başındayken, sokaklar caddeler insan kaynarken, Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu yakası kısmının tanklar tarafından kapatıldığı haberleri ekranı, sosyal medyayı kapladı. Herkes acaba bir terör ihbarı mı var gibi yorumlar yapıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, Ankara’da Genelkurmay’ın önü ambulanslar tarafından kapatılmıştı. Sonunda Başbakan’ın açıklaması geldi. ‘FETÖcü birtakım subaylar TSK’da bir darbe kalkışmasında bulunmaktaydılar’. Bir anda Türkiye 21. yy için inanması güç bir haberle sarsıldı.

Ülke daha önce de darbeler yaşadı, demokrasisi defalarca kesintiye uğradı ama böylesi hain bir terörist eylemi tarihinde görmedi.  Halkına ateş açan, TBMM’yi bombalayan bu vicdansız, ülke ve halk düşmanı eyleme darbe girişimi demek bile aslında bir paye vermektir. Türk milletinin hiçbir zaman unutmayacağı, unutamayacağı bu eylem, yıllarca halkın iyi niyetini, vatan, millet duygularını sömürerek, dış güçlerin de yardımı ile beslenen ve uzun yıllar zarfında Türk Devleti’nin içine bir ahtopot gibi sızarak TSK’yı, yargıyı, güvenlik güçlerini, Milli Eğitim’i ve bürokrasiyi ele geçirmeye çalışan bir terör örgütünün, ülkeyi yerle bir ederek ele geçirme girişimidir.

Terör örgütünün bu darbe kalkışmasını Türk milleti canı pahasına önlemiştir. Dünya tarihinde nadir görülen bir ‘kahramanlık destanı’ yazmıştır. Bütün dünyanın büyük bir şaşkınlıkla izlediği üzere caddelere, meydanlara doluşmuş; askerlerin üzerine yürümüş, tankların önüne yatmış, askerleri kimi zaman yalvarıp kimi zaman savaşarak darbeden vazgeçirmiştir. Farklı görüş, siyasi fikir ve yaşam tarzını benimsemiş halk kitleleri bir olmuş, ölümden korkmamış; bir daha bu ülkeye askeri dikta gelmesin, demokrasi kesilmesin diye vatanını korumuştur. Bu halk hareketinin dünya tarihinde benzer çok az örneği vardır.

Vatandaşlık hukukunun vatandaşa yüklediği en önemli görev, borç; devlete ‘sadakat bağı’ ile bağlı olmaktır. Gönül bağı olarak adlandırdığım bu borç devlet karşısında vatandaşı yabancıdan ayırır. 15 Temmuz 2016 gecesi sabaha kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları, gönül bağı ile bağlı oldukları devlete karşı olan bu borçlarını, canları uğruna askere karşı koyup ülkelerini koruyarak, şehit olarak ödemişlerdir.

Türkiye yakın tarihinde Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dinci vb. çok ciddi ayrımlarla baş etmek zorunda kaldı. Bu ayrımlar çok tehlikeli bir şekilde milletimizi adeta damarlarından ayrıştırdı. Ancak 15 Temmuz gecesi adeta yeni bir ümit doğdu. Bütün bu ayrımlarla yıllardır birbirini öteleyen; birbirini, düşüncesi, inancı, siyasi fikri, kılığı kıyafetinden dolayı suçlayan bu halk, ülkesini orta çağ karanlığına yollamak isteyen düşmana karşı bir anda birleşerek tek vücut olup darbeyi önlemiştir.

Darbe gecesi bütün devlet erkanı, her partiden bütün siyasetçiler darbeye karşı kararlı bir şekilde durmuş ve halkı darbeye karşı durmaya çağırmıştır. Milletvekilleri, TBMM’yi korumak için Meclis’e gitmiş, üzerlerine bombalar atılırken milletin Meclisi’ni korumuştur. Bu ortak tavır halka cesaret vermiş, halkın ülkeyi korumak için yollara, meydanlara akın etmesi ise devlet erkanının cesaretini arttırmıştır.

Hiç şühesiz ki halkı sokaklara döken bu fitili ateşleyen ilk hareket Cumhurbaşkanı’nın yaptığı çağrıdır. Cumhurbaşkanı’nı seven millet onun tek bir çağrısı ile canını tehlikeye atarak sokaklara dökülmüştür. Son yıllarda ülkeyi bölen en önemli ayrımlardan biri haline gelen Cumhurbakanı’nı sevenler ve sevmeyenler ayrımında, sevmeyenlerin bile zannediyorum ki bugün teslim etmesi gereken gerçek, Cumhurbaşkanı’na duyulan sevginin darbe gecesinin seyrini değiştiren en önemli etkenlerden biri olduğudur. Böyle bir güç sanıyorum ki çok az siyasetçiye nasip olan bir güçtür.

Kabul etmemiz gereken bir başka gerçek de Türkiye’yi darbe gecesine getiren uzun süreçte son 35-40 yılın bütün siyasi partilerinin, siyasetçilerinin ve devletin her kurumunun vebalinin olduğudur. Fethullan Gülen hareketinin bu uzun süreçte FETÖ/terör örgütü haline gelmesinin suçunu sadece son iktidara yüklemek çok sığ ve bu tehlikeli oluşumun mantığı ile devletin bu işteki vebalini görememek demektir. Bu vebal görülmez ise o zaman ileriye dönük olarak hukuken gerekli ve doğru düzenlemeler de eksik kalır.

Vatandaşlık hukukunun devlete yüklediği en önemli görev ve borç ise vatandaşlarını korumak ve kollamaktır. Devletin, Fethullah Gülen’in uzun yıllar sürecinde halkı kandırmasında, devletin her kurumunun içine sızmasında ve ülkeyi ele geçirme girişiminde halkını koruyamadığı açıktır.

Bugün darbenin önlenmesinde canını ortaya koyan milletin devletinden ümitle beklentisi; yeni bir başlangıç ile bütün siyasi partilerin, siyasetçilerin, devlet adamlarının, TSK’nın darbe girişimine katılmamış ve karşı koymuş gerçek askerlerinin, devletin her görevlisinin ve halkın el ele vererek bir ‘demokrasi destanı’ yazılmasıdır. Bu demokrasi destanında darbeciler adil ve hukuka uygun bir şekilde cezalandırılırken kurunun yanında yaş da yanmamalıdır. Zira hukuk ve demokrasi her ne ortam ve şart altında olursa olsun suçu bulunmayan o yaşları korumak için vardır.

Terör örgütünün içine sızdığı, yıllar içinde toplumdaki diğer bölünmelerden de etkilenerek bağımsızlığı ve adaleti zarar gören en önemli kurum yargıdır. Aynı şekilde Milli Eğitim sistemi de büyük yara almıştır. Yıllar içinde demokrasinin en büyük garabeti haline gelen, liyakatin bir tarafa bırakılarak ‘bizden olan ve olmayan’ mantığı ile devlet görevlerine getirilme ve devletin imkanlarından yararlandırılma da toplumda kanayan diğer önemli bir yaradır.

Bugün milleti bölen, adeta toplumu son yıllarda ruhen hasta hale getiren bütün ayrımların dışlanması gereken gündür. Bugün milletçe farklılıklarımızdan dolayı suçlamayı bırakmak, iktidarı, muhalefeti ile ele ele vererek gerçek demokrasiyi yeniden inşa etmek için ümitlendiğimiz gündür. Vatandaşın bütün siyasi partilerden, siyasetçilerden ve devlet adamlarından beklediği de budur. Özellikle güvenli ve adil yargının varlığı demokrasinin olmazsa olmazıdır.

15 Temmuz 2016 sonrası en önemli görev ise Sayın Cumhurbaşkanı’na düşmektedir. Bir çağrısı ile milleti darbeye karşı koydurabilen sayın Cumhurbaşkanı’nın bu her kula nasip olmayacak halkın sevgisinden kaynaklanan gücünü, bu millete layık olan, demokratik ve adil bir düzenin inşası için kullanması, bu milletin her vatandaşının beklentisidir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın darbe girişimi sonrası siyasi parti liderleri ile görüşmesi, iktidara ya da muhalefete oy veren bu milletin her ferdini kucaklayan çağrıları, ülkede barışın tesisi için her vatandaşı ümitlendirmektedir. ‘Bir musibet bin nasihattan iyidir’ misali, milletin ve devletin el ele vererek önlediği bu darbe girişimi belki de bugün Türkiye için çok daha güzel ve güvenli bir geleceğin başlangıcıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Alevilerin yas ve ibadet günleri; Yine bir mah-ı Muharrem geldi

Görüşler Haberleri