Prof.Dr. Niyazi Beki yazdı: İlahi senaryo

Kamer Suresi’nde varlık sahnesine çıkmadan önce, bütün yaratıkların ezeli ilim ve hikmetle kader projesinde tespit edildiği, her şeyin muayyen kalıpları bütün yönleriyle bu senaryoda belirlendiği, varlık sahnesinde aldıkları rolün bütün detayları, bu senaryoya göre şekillendiğine işaret edilmiştir. Varlık âleminin yaratılış senaryosu, tevhid hakikati üstüne kuruludur. Figüranlar sahnede hangi rolü alırlarsa alsın, oyunun temeli ‘birlik’ üzerine kuruludur.

Bir filmin mükemmel ve güzel olması, senarist ve yönetmenin maharetiyle doğru orantılıdır. Şayet sahnede rol alan figüranlar, tamamen iradeden yoksun birer kukla olarak kullanılmakta ise bu takdirde sahnenin bütün ihtişamı, yönetmenin harika maharetinin açık bir belgesi olarak değerlendirilecektir. Tıpkı bunun gibi:

Kâinat sahnesinde rol alan varlıkların gösterdiği harika performans, senaryoyu yazan ilâhî hikmet ve onu sahneye koyan Rabbanî kudretin eşsizliğini gösteren bir belgesel olarak algılanmalıdır. “Şüphesiz biz her şeyi bir kadere, bir ölçüye göre yarattık” (Kamer, 54/49) mealindeki ayette, varlık sahnesine çıkmadan önce, bütün yaratıkların ezeli ilim ve hikmetle kader projesinde tespit edildiği, her şeyin muayyen kalıpları bütün yönleriyle bu senaryoda belirlendiği, varlık sahnesinde aldıkları rolün bütün detayları, bu senaryoya göre şekillendiğine işaret edilmiştir.

Güneş sisteminin varlığı, ilim ve hikmeti sonsuz olan kutsal bir iradenin varlığını gösterdiği gibi, bu sistemde rol alan figüranların -akıl, hayal ve kalp gibi seyircilerin hayranlığını kazanan- performansı, sonsuz bir kudrete ve aşkın bir iradeye sahip mukaddes bir yönetmenin varlığına şahitlik etmektedir.

Atom sisteminden en büyük galaksilere kadar, kâinat çapında; yan yana, üst üstte yer alan sahnelerde sergilenen senaryoların, aklın gözünü kamaştıran dizaynı ve kalbin içini serinleten eşsiz güzelliği karşısında, gönüller huşuya kapılmakta, akıllar saygıyla eğilmektedir.

Synopsis: Evrensel senaryo synopsisi; eşsiz bir senaristin ortak kabul etmez yektalığını/birliğini, yardım almaya ihtiyaç duymaz kudretini ilan etmek, eşi-benzeri olmayan sonsuz kemal ve cemale sahip kutsal bir yönetmenin harika maharetini, manevî güzelliğinin eşsizliğini kâinat çapında teşhir etmek, özünde cemal ve kemale karşı sonsuz saygı ve sevgi besleyen akıl ve kalp gibi seyircilerin hayranlığını arttırmak ve onları da o güzel sahnede rol almaya teşvik etmekten ibarettir.

Kur’an’da mealen: “Kâinat çapında sergilenen varlık sahnelerine tekrar, tekrar bakın, bir kusur görebilecek misiniz? Elbette göremezsiniz!” (Mülk, 67/3) şeklinde ilan edilen ve İmam Gazali gibi İslam bilgin ve filozoflarına “Evrende mevcut olan senaryo sahnesinden daha güzeli imkân dâhilinde değildir” sözünü söyleten bir sahnede rol almak, “isteyerek geldik ve itaat ettik” (Fussilet, 41/11) diyen kâinattaki varlıklar için bir bahtiyarlıktır.

Özet olarak denilebilir ki, evrensel sahnelerde iç içe girmiş iki rolle iki koldan, aşkın senarist ve yönetmenin her yönden eşsizliği gözler önüne serilmektedir.

FİGÜRLERİN ÜSTLENDİĞİ ROLLER AYRI AMAÇ AYNI

Yaratılış senaryosunun son perdesine bakıldığında ikilik aleminin tüm görüntülerini oluşturan varlıkların, sahnedeki rollerini ifa ettikten sonra yeniden asıllarına dönüp ‘mutlak birlik’ karşısında secde edeceklerini müjdeledikleri görülür: “De ki her şey yok olmaya mahkumdur. Baki olan sadece celal ve lütuf sahibi olan Allah’tır.”
(Rahman, 55/27)

Kâinat çapında farklı ontolojik sahnelerde yer alan varlıklara biçilen rol aşkın, bir varlığın kusursuz güzelliğini ve eşsiz birliğini gözler önüne sermektedir. Bu rolde yer alan figüranların, çift yönlü bir aktivite ile gösterdiği performans, senaryonun söz konusu amacına hizmet etmektedir. Şairin dediği gibi “Onun için, farklı ibareler, ifadeler kullansak da bütün bu değişik ifadeler aynı güzelliğe işaret etmektedir.” Söz konusu çift yönlü sahne rollerini, iki madde halinde açıklamak mümkün...

Senaryonun amacına -doğru orantılı- hizmeti esas alan rol:
Varlık âleminin yaratılış senaryosu, tevhid hakikati üstüne kuruludur. Bu senaryo, iki farklı şekilde tecelli eder. Tevhid menşeli senaryonun ilk perdesi açıldığında, varlık sahnesinde rol alanların üzerlerinde birlik mührünü taşıdıkları görülür.

Varlıkta sergilenen bütün figürler tek bir şeyi işaret eder, figüranlar sahnede hangi rolü alırlarsa alsın, dönen tüm oyunun temeli ‘birlik’ üzerine kuruludur. Sözgelimi kozmik çorbanın ilk maddesi bir tek cevherdir. İster buna heyula, ister ilk cevher, isterseniz esir maddesi deyin hepsi de ‘birliğe’ işaret etmektedir.

“Peki inkârcılar görmediler mi ki, gökler ve yer (başlangıçta bir bütün halinde) bitişik idi ve biz onları ayırdık ve yaşayan her canlıyı sudan yarattık? Hâlâ inanmayacaklar mı?” (Enbiya, 21/30) mealindeki ayette de evrenin başlangıçta tek bir elementten, yani atom numarası bir olan hidrojenden meydana gelen bir tek kütle olduğuna bir işaret kabul edilebilir. Big Bang teorisi de kâinatın bir tek figürden oluştuğunu göstermektedir. 

Varlıkta en önemli role sahip insanoğlunun da menşei bir tek cevherdir. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, sonra ondan eşini var eden ve o ikiliden de pek çok erkek ve kadın üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının” (Nisa, 4/1) mealindeki ayet, bu gerçeğe vurgu yapmaktadır.

En son bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu bilgi ve belgelere göre bütün canlıların ilk menşei sudur. “Yaşayan/canlı olan her şeyi (başlangıçta) sudan yarattık” (Enbiya, 21/30) mealindeki ayet, bu hususu teyit etmektedir.

Bütün bitki ve ağaçların ilk menşei bir çekirdektir, bir tohumdur/bir tanedir. İşte varlık sahnesinde yer alanların gösterdiği bu ilk menşein birliği bu senaryoyu hazırlayan aşkın senaristin birliğine ve dolayısıyla onun eşsiz cermaline ve benzersiz kemaline, maharetine işaret etmektedir. İlmi bir metodolojik kural olan “Bir, ancak birden sudur eder/birliği olan bir ünitenin, kaynağı da birdir” prensibi, konumuz için de geçerlidir.

Senaryonun amacına -ters orantılı- hizmeti esas alan rol: Kâinatın yaratılış senaryosunda, ikinci perde açıldığındaysa bu kez ikilik âlemi, yüzünü gösterir. Sahnedeki figüranlar, senaryonun nihai amacı olan tevhid hakikatine ters bir konumda görünmektedirler. Bunun neden ise birlik sikkesiyle mühürlenen varlıkların, yeni bir role bürünüp üstlerinde ikilik âleminin işaretlerini taşıyan izlerle sahneye çıkmalarıdır. Ancak tevhidin hakikatiyle çelişir gibi görünen ikilik sahnesinde, farklı rollerle ortaya çıksalar da, aslında onlar da senaryonun amacına hizmet etmektedirler.

Yaratıkların birliğini gösteren menşeinin -tevhide işaret eden- ilk sahnesinden sonra, bütün eşya ikili bir sisteme dönüştürülmüştür. Bu prensip, en küçük bir atomdan, en büyük galaksilere kadar, her aşamada cereyan etmektedir: Eksi-artı, pozitif-negatif, itim-çekim, merkez kaç-merkeze doğru, gece-gündüz, yer-gök, eril-dişil vs. şeklinde kategorize edilebilen zıt anlamlılar, ikili sistem figürleridir. Özellikle canlıların bu konuda gösterdiği performans, her türlü takdir ve hayranlık ötesindedir. Örneğin:

Bütün canlıların menşei olan su, hidrojen-oksijen ikilisine sahiptir.

İnsanlık camiasının üretim mekanizmasının ilk kaynağı Âdem-Havva ikilisidir.

Bütün canlıların mensup oldukları türlerin hepsinin birer Âdem-Havva’sı vardır.

Son bilimsel çalışmalar bütün canlıların varlık sahnesinde üstlendiği rolün erlik-dişilik gibi ikili sisteme dayalı olduğunu göstermektedir. Bu sistemin nirengi noktasını teşkil eden telkih/aşılama prensibinin insan ve bitki âleminde olduğu gibi, yağmur olayında da cereyan etmektedir.

Bu ikili sistem, ters orantılı veya zıt anlamlı bir şekilde yahut eskilerin eskimez ifadeleriyle “mefhum-u muhalif” i ile, varlık senaryosunun en önemli ve öncelikli amacı olan Zat-ı Akdes’in birliğine hizmet etmektedir. Şöyle ki:

İkili sistemin en bariz özelliği, sahnedeki figüran çiftlerin birbirlerine olan ihtiyaçlarıdır. İhtiyaç, sonradan var olmanın en bariz özeliklerinden biridir. Yaratıklardaki bu özellik, “mefhum-u muhalif” i ile yaratanın varlığını ve birliğini haykırmaktadır.

Türlerin istihsali gibi çok önemli bir gaye için işleyen bu ikili sistem, şuursuz olmasına rağmen, en büyük beşeri şuurun çok üstünde ve ötesinde gösterdiği  performans, söz konusu hikmetli işlerin, kendi gibi şuursuz figüranların işi olmadığını gösterdiği gibi, mefhum-u muhalifiyle de -tabir yerindeyse- bu senaryoyu ortaya koyan mukaddes büyük bir senaristin ve harika bir kutsi yönetmenin şuurlu iradesine ve hikmetli kudretine delalet etmektedir.

Maddenin yaratılışında var olan atalet/eylemsizlik prensibi, bu ikili sistemde gösterilen aktivite ile bir çelişki teşkil etmektedir. Bu durum, bir yandan rol alan figüranların birer kukla olarak kullanıldığını göstermekte, diğer yandan bu eylemsizliği eyleme çeviren, bu hareketsizliği aktiviteye dönüştüren mukaddes bir yönetmenin ilim, hikmet ve şuur dolu kudret ve iradesine işaret etmektedir.

Birbirinin zıddı olan ikili sistemin figüranları arasında, yapılarının gereği olarak büyük bir iticilik, çekememezlik ve yabancılık olmasına rağmen, eşya/maddeler arasında aşk-ı kimyevi denilen bir çekicilik ile, insanlar arasında aşk-ı mecazi denilen bir sevginin sinyallerini veren tanışıklık, bağlılık ve dostluk, tek başına, bu senaryonun Rahman ve Rahim bir Zat-ı Kerim tarafında yazılıp uygulandığına şahadet etmektedir.

Özellikle şuur sahibi olan insan türünün, tarih boyunca karşılaştığı pek çok felakete rağmen, fıtratına yerleştirilen sevgi potansiyeliyle kâinattaki birçok türün yanı sıra varlığını sürdürmesi ilâhî senaryonun büyüleyici hikmetinin bir tezahürüdür.

Bu perdeyi ikili sistem sahnelerini tasvir eden bazı ayetlerin mealleri ile kapatmak istiyorum:

“Sizin için yeryüzünü bir beşik yapan, (hayatınızı kolaylaştırmak için) onun üzerinde yollar açan, gökten su indirerek (topraktan) çiftler halinde türlü, türlü bitki çıkaran odur” (Taha, 20/53).

“Allah’ın, sizi cezbeden kendi cinsinizden eşler yaratması, onun (ilim ve kudretinin) belgelerindendir” (Rum, 30/21).

“Allah sizi bir topraktan, sonra da bir spermden yarattı; sonra sizi (birer çift oluşturan) eşler kıldı. Hiçbir dişi onun bilgisi dışında ne hamile kalabilir ve ne de doğum yapabilir”(Fatır, 35/11).

“Toprağın verdiği her türlü üründe, insanların bizzat kendilerinde ve hakkında (insanların henüz) bilgi sahibi olmadıkları şeylerde, bütün çiftleri yaratan Allah ne yücedir!” (Yâsin, 36/36).

Bizi çift yaratarak birliğini gösteren Allah’a hamd olsun.

Ve son olarak yaratılış senaryosunun son perdesine bakıldığında, yüce senaristin, yaratılış filminin finalinde, ikilik âleminin tüm görüntülerini oluşturan varlıkların, sahnedeki rollerini ifa ettikten sonra, yeniden asıllarına dönüp ‘mutlak birlik’ karşısında secde edeceklerini müjdelediği görülür: “De ki, her şey yok olmaya mahkûmdur. Baki olan sadece celal ve lütuf sahibi olan Allah’tır.” (Rahman, 55/27)

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Prof.Dr Niyazi Beki yazdı: İslam’da Allah tasavvuru
Prof. Dr. Niyazi Beki yazdı: Kur’an’da tehaddî merhaleleri
Prof.Dr. Niyazi Beki yazdı: Kur’an’ın i’cazı

Ramazan 2018 Haberleri