İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Betül Açıkalın, beslenmeye bağlı olarak kanser riskini artıran ana etkenler var. Fazla şeker ve şekerli madde, şekerli içecek tüketmek, beyaz un ve unlu mamuller tüketmek, fazla kırmızı et tüketmek, işlenmiş et ürünleri tüketmek, fazla tuz tüketmek, hidrojenize yağlar kullanmak, yağda kızartılmış yiyecekler, patates kızartması vb. gibi yiyecekler tüketmek, tütsülenmiş ya da aşırı ısıda pişmiş gıdalar, ızgaralar vb. gibi yiyecekler tüketmek, nitratlar ve nitritler gibi koruyucu maddeler içeren işlenmiş hazır gıdalar tüketmek, yeterli meyve ve sebze tüketmemek, lif içeriği yetersiz bir beslenme tarzına sahip olmak gibi durumlar kanser riskini arttıran ana etkenler” dedi.
ÜSTESİNDEN GELMEK MÜMKÜN
Kanserle mücadelede, hastalara verilecek psikolojik desteğin önemli olduğunu belirten Dr. Açıkalın, “İnsanlar, kanser adını duyduklarında korkuyorlar ve hastalıklarını kimseyle paylaşmak istemiyorlar. Kanserin üstesinden gelmek mümkün ancak bu noktada hastanın yakın çevresindekilerin hastaya verecekleri destek çok önemli. Bu destek hem duygusal yönden olmalı hem de gündelik hayat her alanında olmalı. Hastanede yapılacak işlemler dahi yakın çevrenin desteği ile yapılmalı ki hastaya her zaman yanındayız mesajı verilebilsin" diye konuştu.
MORAL VE MOTİVASYON ÇOK ÖNEMLİ
Moral ve motivasyonun kanseri yenmede tıbbi tedaviye doğrudan bir etkisinin olmadığını ancak hastanın yaşama tutunmasında çok önemli bir yer tuttuğunu dile getiren İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Betül Açıkalın, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Tedavinin sürekliliğinde hastanın ruhsal bütünlüğü sağlanmalıdır. Hastaya, tedavi sürecinde gerek ailesi ve arkadaşları gerekse hastane çalışanları olabildiğince anlayışlı olmalı, hastanın sorularına cevap verebilmelidir. Ameliyatın ardından, kemoterapi ya da radyoterapi sonrasında hasta fiziksel olarak yorgun olduğu için aktif yaşamdan kopabilir. Bu zamanlarda kesinlikle zorlanmamalıdır. Ancak, bugünlerin geçici olduğu söylenerek ona güven verilmelidir.”
İSTANBUL/İHA