Konsey neyi amaçlıyor?

Ahmet Taşgetiren

İstanbul’da seçim yenileme çalışmaları, bu meyanda Ak Parti’nin oy kayıplarını nasıl telafi edeceği tartışmaları devam ederken gündeme bir de Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir Yüksek İstişare Konseyi (YİK) kurulacağı haberi düştü.

Parti farkı gözetilmeksizin eski Meclis Başkanlarından, Başbakanlardan -belki başka kanaat önderlerinden- oluşan bir heyet teşkili…

Haberle bağlantılı olarak isimler de paylaşıldı. Cemil Çiçek, Bülent Arınç, İsmail Kahraman, Köksal Toptan gibi,,,

Bu arada, Ak Parti hükümetlerinde – Meclis içi statülerde görev almış Abdülkadir Aksu, Faruk Çelik, Sadık Yakut gibi isimlerin de bazı kamu bankalarında yönetim kurulu üyeliği-başkanlığı görevlerine getirildiği bildirildi.

Her iki haber iç içe geçtiği ve isimler şimdilerde “kenarda kalmış” simalardan oluştuğu için akla öncelikle “Bu bir toparlama, gönül alma, başka alanlara (Davutoğlu, Babacan-Gül hareketleri gibi) yönelmenin önünü kesme” hesapları geldi. Ardından kamu bankalarında görevlendirilmenin “Akçeli boyutu” etik eleştirilere yol açtı.

Akçeli alan her halükarda tartışılmaya devam edecek. Onda iktidarın nasıl bir ülke çıkarı gördüğü sorgulanacak.

Öte yanda… Bana göre…

Cumhurbaşkanlığı bünyesinde siyasetin duayenlerinden oluşan bir istişare heyetinin teşkili iyi bir şey. Parti farkı gözetilmeksizin, eski Başbakanlar, Meclis Başkanları gibi bir kriter de doğru. Bu heyet için teklif edildiği bildirilen isimler… Ak Parti bünyesinde siyaset yapan, sorumluluklar üstlenen kişiler. Bu isimlerin siyaset hayatları da -şüphesiz tartışılabilir boyutlarıyla- belirli bir ağırlığı yansıtıyor. Heyet için davetiye gönderildiği bildirilen Hikmet Çetin CHP kökenli. O bu teklifi kabul etmemiş. Ancak, heyet için siyasi düşünce çeşitliliğinin de öngörülmüş olması sağlıklı bir yaklaşım.

***

Hayati soru şu: Bu heyetten ne bekleniyor, heyet ne yapacak?

Zikredilen isimlerden beklenenin ülke sorunları ve dünyanın gidişatı üzerine düşüncelerini Cumhurbaşkanı ile paylaşmaları olduğunu düşünebiliriz. Kamuoyunun, bu isimlerden gerektiğinde “Uyarma” gibi bir sorumluluk beklediğini de tahmin edebiliriz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi, Cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler verdi. Bu yetkilerin olağanüstülüğü, başka bir kişi söz konusu olduğunda tehlikeli olacağı, aslında sistemi önerenler tarafından da kabul ediliyor, ancak bu yetkiyi Tayyip Erdoğan’ın kullanacak olmasını kendileri açısından “tolere edilebilirlik gerekçesi” olarak görüyorlardı.

Yüksek İstişare Konseyi, bir anlamda “güngörmüş” insanlarla hem bir istişare mekanizması hem de Cumhurbaşkanı’nın yine kendi iradesiyle “Kendi kendini denetleme” yolunu açması anlamına gelebilir.

Bunun için üç şey önemli: Bir, heyet üyelerinin “tabasbus”tan kaçınma, kendilerini borçlu hissetmeme ve doğru bildiklerini söyleyebilme dirayeti, iki, istişare ortamının her türlü değerlendirmeye izin verecek bir rahatlıkta olması ve üç, istişarenin icraatta sonuç vermesi.

Bu tür bir uygulama bizim devlet yönetme geleneklerimizde var. İyi işlediğinde devlet işleyişi de sıhhatli olabilir. İyi işlemediğinde de formaliteye dönüşür.

Bu konuyu bitirirken, Hazreti Ali’nin Emirnamesi’ndeki uyarılar hatırlanmadan olmaz. Diyor ki Hazreti Ali Valisine gönderdiği Emirname’de:

“Sakın ne seni zarurete, sıkıntıya, darlığa düşürmek ihtimaliyle korkutarak iyilik etmekten vazgeçirecek cimriyi, ne işlerin büyüklüğü karşısında azmini gevşetecek korkağı, ne de haksızlığa saparak sana ihtirası iyi gösterecek harîsi istişare meclisine sokma! Çünkü cimrilik, korkaklık, ihtiras ayrı ayrı tabîatlerdir ki, bunları Allah hakkında beslenen su-i zan bir araya getirir.”

“Sana müşavir olacakların en kötüsü senden evvel şerlilerle beraber olan, onların suçlarına ortaklık eden kimselerdir. Böyleleri kat’iyyen senin mahremin olmamalı; çünkü bunlar cânilerin yardakçıları, zalimlerin yârânıdır. Hiçbir zalime zulmünde, hiçbir günahkâra cürmünde yardım etmeyenler içinde bunların yerini tutacak öylelerini bulacaksın ki, bunlar ötekilerin rey’ü tedbirine tamamıyla sahib, lakin günahlarından kesinlikle masundurlar... Sonra bu adamların içinde en ziyade beğeneceğin kişi de sana acı hakikatleri herkesten ziyade söyleyen olmalıdır. Bu kişi şayet sen, sevdiği kullarından sâdır olmasına Allah’ın râzı olmadığı bir harekette bulunmak istersen, hoşuna gideceğini gitmeyeceğini hiç düşünmeyerek seni terk etmeyi göze alsın. Bir de sâdık ve verâ sahibi adamları kendine mahrem ittihaz et. Seni alkışlamalarına, yapmadığın bir takım işleri sana isnad etmek suretiyle keyfini hoş etmelerine karşı dikkatli bulun. Zira alkışın çoğu insanı azamete kendini büyük görmeğe sevk eder, gurura yaklaştırır.” (Ahmet Taşgetiren, Altın Öğütler, s. 258, Erkam Yayınları)

NOT: Cuma günkü yazımın son iki paragrafı benden kaynaklanan bir hata ile Karar’ın yazılı nüshasında yanlışlıkla yer almış, buna karşılık yazımın son bölümü gazeteye girmemiştir. Yazının düzgün hali Karar’ın o günkü internet sayfasında yer almışır. Düzeltir özür dilerim.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (67)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.