Mehmet Çiçek anlatıyor: Ayasofya ve Özal’ın hakkı

Ahmet Taşgetiren

Ayasofya 1453’ten beri bütün zamanların gündemidir. Bugün yeniden ısınması tabiidir.

Geçmişte böyle bir ısınma olayını Mehmet Çiçek anlatmıştı bana.

1990’lar… İstanbul Müftü yardımcısıdır. Bir gün sekreter telefonu çaldırır, “Sizi sayın Cumhurbaşkanı arıyor” der. Mehmet Çiçek “Yanlış olmasın, ben müftü yardımcısıyım, Müftü Bey’i arıyor olmasın” diye cevap verir. “Hayır, der sekreter, sizi ismen aradı.” “Peki bağla o zaman.”

Bağlanır: Telefonun öbür ucundaki ses merhum Cumhurbaşkanı Özal’a aittir. Selam verilir, alınır sonra Özal konuşur:

-Bugün, der Özal, İkindi vakti Ayasofya’ya gideceksiniz. Orada dört minareden birden ezan okunacak ve siz ikindi namazını orada kılacaksınız Namık Kemal Zeybek (Kültür Bakanı) de orada olacak.

Müftülükten bir grupla birlikte gittik, dedi Mehmet Çiçek. Topkapı yolundan bir girişi var Ayasofya’nın. Osmanlı

Padişahlarının Hünkar Mahfili olarak kullandığı bölüm. Oradan girdik. Orası ile Cami arasındaki bir yer halılarla döşenmiş, camiye gelen kısmı duvar gibi kapatılmış. Böylece orada bir mescit oluşturulmuş.

Ezanı duvarın üzerine çıkan bir müezzin okudu ve biz İkindi namazını kıldık orada.

Mehmet Çiçek sonrasını da anlatmıştı:

-İkindiden sonra Özal yeniden aradı.

-Ne yaptınız, gidip namaz kıldınız mı?

-Kıldık Efendim.

-Minarelerden ezan okundu mu?

-Hayır efendim. Namık Kemal Bey şu anda durumun uygun olmadığını söyledi.

-Bakın, dedi merhum Cumhurbaşkanı, dört minareye birden ses sistemi kurduracaksınız, sonra da hemen bu sabah namazından itibaren Sultanahmet ile birlikte namaz vakitlerinde çifte ezan okutacaksınız.

Özal bundan sonra Mehmet Çiçek’e şu soruyu sorar:

-Sen İstanbul’da hangi camilerde çifte ezan okunduğunu bilir misin?

-Bilmem Efendim.

-İki yerde. Birisi Sultanahmet ile Ayasofya arasında, diğeri de Üsküdar’da Mihrimah Sultan Camii ile Yeni Valide Camii minareleri arasında. Bundan böyle dört minarede birden ve Sultanahmet ile birlikte çifte ezan okunsun, tedbirinizi alın.

Mehmet Çiçek, “Biz o gece ses sistemi kurdurduk ve sabah namazında çifte ezan okunmasına başlattık. Özal sonra tekrar aradı ve teşekkür etti. (Yalnız daha sonra Kültür Bakanı olan Fikri Sağlar, üç minaredeki ezan sesini kaldırdı, sadece tek minarede okunmaya başlandı.)

Özal Ayasofya ile ilgili bir şey daha hatırlatıyor Mehmet Çiçek’e:

-İmam tayin ettiniz mi Ayasofya’ya diye soruyor. Çiçek;

-Efendim kadrosu yok ki Ayasofya’nın diye cevap veriyor.

-Var, diyor Özal, Ayasofya müzeye çevrilirken, imam kadrosu iptal edilmiyor. Bakın görürsünüz, diyor.

Sonra bakılıyor, gerçekten bir imam kadrosu var, ama başka yerde, daha doğrusu Gülhane’nin oradaki küçük mescitte

Mahmut Toptaş Hoca tarafından deruhde ediliyor.

Bu kadro Ayasofya’ya aktarılıyor ve ondan sonra da kadro orada hizmete sokuluyor.

Özal Mehmet Çiçek’e bir talimat daha veriyor:

-Mukaddes Emanetler bölümünde 40 kişilik bir hafız grubu, en kısa zamanda sürekli Kur’an okumaya başlasın. Yahya Kemal’in dediği gibi “Türk İstanbul”un iki vazgeçilmezi vardır: Birisi Fetih’ten bu yana Ayasofya’da okunan ezan, diğeri de Mukaddes Emanetler bölümünde Yavuz Sultan Selim’den beri okunan Kur’an.

Ondan sonra evet, Mukaddes Emanetler bölümünde önce gündüzleri, sonra İsmail Kahraman’ın Kültür Bakanlığı döneminde de 24 saat süreyle Kur’an okunmaya başlanıyor ve bugünlere kadar okunuyor.

Konuyu bilenlere göre burada ülkenin en güzel Kur’an okuyucuları (kurralar) tilavet ediyor, bununla da buradaki tilavetin tüm Türkiye için bir tilavet üslubu haline gelmesi amaçlanıyor.

***
Konuyu Namık Kemal Zeybek beyle de görüştüm. Namık Kemal Bey, Hünkâr Mahfeli’nin 80 öncesinde Demirel tarafından da mescit olarak tahsis edildiğini, İhtilâl’den sonra kapatıldığını söyledi öncelikle.

Yeniden mescit olarak tanziminin kolay olduğunu ifade etti. O arada bir tür dengelenme niteliğinde, Ayasofya’nın ana mekânında önce Adnan Saygun tarafından bestelenen ve ilâhilerden oluşan Yunus Emre oratoryosunun seslendirilmesini, ardından bir Mevlevi Ayini’nin icrasını sağladığını, bu ayinin başlangıcında merhum Kâni Karaca tarafından Kur’an tilavet edildiğini ve bunların bir gazetede “Ayasofya’da Zeybek oyunları” şeklinde verildiğini anlattı.

Namık Kemal Bey, “Ayasofya’nın hassas bir mesele olduğunu” da belirterek, bir UNESCO toplantısında Uzakdoğulu bir temsilci tarafından “Siz Ayasofya’da Kur’an okutmuşsunuz” sualine muhatap olduğunu, Batılıların böyle bir soru sormasının anlaşılabileceğini ama Uzakdoğulu bir insanın gündemine bunun sokulmasının manidar bulunduğunu belirtti.

Ayasofya ile ilgili güncel tartışmayı bir başka yazıda değerlendirmek istiyorum. İktidar ne yaptı, ne yapıyor, bu konuda da söylenecek epeyce bir şey var. Değerlendirmek lâzım.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (53)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.