Sanayide elektrik kesintisini konuşmayalım mı abi!

Akif Beki

İBB, kardan kapanan İstanbul Havalimanı’nı açmak için yardım teklif etmiş, geri çevrilmiş.

Onu konuşalım istenmiyor, İmamoğlu’nun AKOM’daki mesai arasında balıkçıya gidip dönmesini konuşalım isteniyor.

Ulaştırma ve İçişleri bakanlarının uçağı yeni havalimanına inememiş, devreden çıkarılan Atatürk Havalimanı’na inmiş.

Soylu, üç havalimanından da iniş izni verilmediğini, risk alarak eski havalimanına indiklerini söylüyor.

Madem üçü de aynı derece riskliydi, niye dünyayı kıskandıran yeni, işlek havalimanına inmeyi tercih etmemişler, kullanılmayana inmişler? Sebeb-i hikmeti nedir?

Hem izin verilmeyen alana uçak indirmeye sivil havacılık mevzuatı ne diyor?

Veya pistte mahsur kalan uçağın, kalkamayacağı nasıl öngörülememiş de yolcu alıp aprondan ayrılmasına onay verilebilmiş? Terminalden piste ulaşılıp yolcuların tahliye edilmesi neden 9 saat sürmüş?

Yahut havalimanına 24 saat giriş çıkış sağlanamaması, hangi tedbirle açıklanabiliyor? Yolcuların mağduriyetinin tepkiye dönüşmesinden, çevik kuvvetin müdahaleye çağrılmasından kim sorumlu?

Onlar mevzu edilmesin, onun yerine İmamoğlu, İngiliz büyükelçisiyle ne görüşmüş, bu tartışılsın isteniyor.

İBB’nin de karla mücadelede ve kriz yönetiminde eksiği, gediği oldu; olmaz mı!

İmamoğlu’nun da eleştirilecek tarafı var.

Fakat Karayolları, bakımından sorumlu olduğu otoyollarda daha mı hazırlıklıydı?

İşte böyle yaklaşılmasından hoşlanılmıyor.

Kar esareti sadece İBB’nin gözetimindeki alanlarda yaşanmış, İBB hiç ortada yokmuş, Ankara’dan bakanlar yetişip faciaya el koymuş, boşluğu valilikle kaymakamlar ve AK Parti belediyeleri doldurmak zorunda kalmış gibi görülsün, gösterilsin bekleniyor.

Gerisi sorgulanmasın, köprü ve otoyolların niye kardan kapandığı sorulmasın, o da İBB’den bilinsin...

Hangi yollar kime bağlıydı, kim yetersiz kaldı diye böyle günde seni-beni ayıran da iktidar cenahı değil, İmamoğlu’ymuş gibi yaptınız mı sizden iyisi, dürüstü, hakperesti, vatanseveri yok artık.

Sanki AK Partili eski İBB başkanları, Türkiye’deki büyükelçilerle sık sık görüşmezmiş, görüşseler o da yadırganır ve mevzu edilirmiş, zaten İmamoğlu İngiliz sefiriyle balık yediği için mücadele aksamış, İstanbullular bu yüzden kar çilesi çekmiş...

Bakanlar, İmamoğlu’nun “balık sefası”na yüklenmekten fırsat bulup sanayiye verilemeyen elektrikle ilgili iki kelime edemedi daha. Sanayiden sorumlu bakan bile. Konu değişince cereyanlar kesiliveriyor.

Neyin daha önemli, daha öncelikli, daha belirleyici olduğunu bilen iktidarın hali de bir başka yahu!

BAŞKA NE KONUŞALIM ABİ’ DERSENİZ

Sizi seven, iyiliğinizi isteyen abinizin tavsiyesi herhalde şöyle olurdu:

Sezen Aksu’nun 5 yıl önceki şarkısıyla gündem icat edildi. “Din saldırıya uğruyor, ekonomiyi bırakın, başka şey konuşmayın, bunu konuşun” demeye.

Ölçü kaçırılıp ters tepince de konuşturacak başka bir “acil saldırı” bulundu.

Cumhurbaşkanı, cuma namazı sonrasında camide “gerekirse dil koparmak”tan bahsetmişti.

Hemen sonrasında vahameti fark edildi ki, yayınlanmasın diye Cumhurbaşkanlığınca uğraşıldı.

Yine de engellenemedi, yayıldı.

İktidar medyası duymazdan geldi. Ama ölçünün iyice kaçtığı ve Aksu’ya haksızlık edildiği duygusunu önlemeye yetmedi.

Akşamında, bu kez Sedef Kabaş’a yöneldi kampanya. Önceki cuma Tele1’de kullandığı bir atasözü, bir hafta sonra yeniymiş gibi köpürtüldü.

“Çirkin, ayıp, münasebetsiz, saygısızca bir gönderme, Cumhurbaşkanı’na dolaylı hakaret” tepkisiyle kalmadı. Kalsa nasıl büyüyecekti!

Kabaş, gece yarısı evinden alınıp hafta sonu tutuklatıldı.

“Milli iradeye saldırı var”ken, “asıl mağdur Aksu değil iktidar”ken sıra mı gelirdi! Tabii ki başka şey konuşmayıp bunu konuşacaktı memleket.

İktidarın, hakaret saydığı bir “söz”le uğradığı mağduriyetin yanında Aksu’nun, Kabaş’ın uğratıldığı muamelenin lafı mı olurdu ki...

İmamoğlu’nun, büyükelçiyle balık yemesi dururken sıra nasıl halk ekmek büfeleri önündeki kuyruklara, otoyolların durumuna, havalimanındaki krize gelememeliyse...

“Dine, milli iradeye saldırı var” düdüğü çaldığı andan itibaren de sıra başkasının hakkına, hukukuna gelememeli. Gerçek olup olmaması önemli değil. Beklenti bu.

Gelirse, getirenin vay haline. Ne düşmanlığı kalır, ne gayrimilli hainliği. Ona göre!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (89)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.