Kitapların arasında

Bekir Fuat

Kitapların dünyasında kısa bir gezinti hepimize iyi gelir.

Çok sevdiğim kitaplar, yazarlar oldu. Yol boyunca kitapla düşüp kalkmayı, onların dünyasında gezmeyi sevdim, seviyorum.

İnsanların kitapları seçtiğini düşünürüz. Asıl olan kitabın/kitapların insanları seçmesidir. Bazı kitapların (özeldir onlar) sizi seçtiğini düşünürüm. Tarifsiz nasip, tarifsiz sevinçtir bu. Sizin onu seçmenizden daha kıymetlidir, onun sizi bulması. İşte o kitap, o hikaye, sizin hikayeniz olur. İlk sevda gibi kalpteki yeri biriciktir. Ömürlüktür muhabbetiniz. Şahsen benim hayatımda öyle kitaplar olmuştur.

Bir de kitabın/kitapların dünyasına girdikten sonra, bir kitapla karşılaştıktan sonra yani, hayat sizin için kitaplarla bir yolculuğa dönüşüyor. Farklı bilinç durumlarını onların gizemli dünyası içinde buluyor, yaşıyorsunuz.

Bir de yazı/yazma meselesi var. “Yazar adamın derdi ne?” sorusunu çok sordum kendime. Herhalde insan yazarak zamandan intikam almak ve tabii zamana iz bırakmak istiyor. Yazmak zamanla lades tutuşmak gibi çünkü. Yazan insan zamana çentik atmaya koyulmuş, bunu görev edinmiş biri gibi.
Nurettin Topçu, iyi yazılmış bir yazı için, “Zamana atılmış bir tohumdur” der. O tohum; bir gün sonra, bir asır sonra, birkaç asır sonra muhakkak kabuğunu çatlatır…

Peki ya kitap okumanın bir yöntemi var mı? Bence yok. Reçetesi de yöntemi de yok. Her yerde, her şekilde okunur. Hızlı okuma modası vardı bir aralar. Hızlı okunacak kitap var, döne döne okunacak kitap var. Çok hızlı kitap okumak, bana hep bir hikâyeyi hatırlatıyor; okuyucunun birisi çok hızlı bir şekilde Harp ve Sulh’u okumuş, okuduktan sonra sormuşlar “Kitap ne anlatıyor?” diye, demiş ki, “Galiba olay Rusya taraflarında bir yerlerde geçiyordu.”

Çok hızlı bir şekilde çok kitap okumayı, çok insanla selamlaşmaya benzetiyorum. Biriyle selamlaşıyorsun ama o insanın iç dünyası nasıl asla bilemiyorsun. Çok kitap karıştırmak ve en iyilerini dönüp birkaç defa okumak daha öğretici bana göre.

***

Söylemeden geçersek ayıp olur. Şimdi Türk üniversitelerinde tek bir yazı dahi yayımlamadan üniversite profesörü, sosyal bilimler enstitüsü müdürü veya birkaç makale yayımlayarak rektör olanlar var. Hiç kitabı olmayan yüzlerce ilim adamımız var. Mesela bizim YÖK’ümüz, Türkiye’de profesör seviyesinde üniversitede bulunanların yayın listelerini yayınlasa çok dikkate değer, aynı zamanda çok trajik manzaralar ortaya çıkar.

***

Okuryazarlık muhabbeti de kitap muhabbeti de bitmez. Ne yazsak, ne anlatsak bitmez…

Toparlayalım: Ne ararsan bulunur, derde devadan gayrı bu dünyada. Sadece para saymakla ömür geçiren bir kazanç adamı olmak ister miydiniz? Ben olmak istemezdim. Sadece siyaset yapan biri olmak ister miydiniz? Şahsen onu da tercih etmem. Sadece tekkede zikirle ömrünü geçiren bir insan olmak ister miydim? Hayır. Sadece kitap okuyan bir insan olmak ister miyim peki? Doğrusu onu da istemem. O da dengeli olmalı. Sadece kazanan bir toplum çok kötüdür. Sadece siyaset yapan bir toplum da kötüdür. Binlerce kitap okumak şart değil. Âlem bir kitap. Ara ara Erciyes’e de bakmalı.

Sevgiler, mutlu pazarlar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.