Yârim beni beğenmezdin bak bana nişan taktılar

Bekir Fuat

Cahildim dünyanın rengine kandım

Hayale aldandım boşuna yandım

Seni ilelebet benimsin sandım

Ölürüm sevdiğim zehirim sensin

Evvelim sen oldun ahirim sensin

Neşet Ertaş

Müzik, yaşama ritmi hediye eder insana. Onunla birlikte andığım bir kavram daha var: Arınma. İnsanı arındıran bir yanı olabilir mi müziğin? Olabilir. Olmalı. Esasen yaşama ritmimizi de düşünme ritmimizi de karıştırılmazsa saptırılmazsa çok zengin, çok içten, aydınlık ve enerji dolu buluyorum. Ebruda nasıl çizgiler birbirine karışmıyorsa, hayatın içinde var olan müzikler de öyle.

***

Güvensiz bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada müzik bize saf ve güvenli bir alan oluşturabilir mi? Evet oluşturabilir. Oluşturmalı. Tabiatın kendisi, kâinatın tamamı saf müzik. Saf müzik duruluktur, değişik kimyevi maddeler içermez. Biz bir kuşun saflığında, sallanan bir yaprağın doğallığında olabilirsek ya da böyle bir yaşantıya meyletme cehdi gösterebilirsek daha güzel bir dünyanın kapıları aralanacak önümüze. Ve dahası kirli, güvensiz dünyadan birazcık da olsa arındığımızı hissedebileceğiz.

***

Müziğin sesi toprağın da sesidir. Toprakla doğar o, topraktan doğar, topraktan uzanır başkalarının topraklarına. Tarihin bir uğrağında, hayatın akışıyla bulur melodisini. Ama yine de yalnızca bildiği toprağa açar sesini. Bundan dolayıdır ki Balkanlar’ın neşeli sesini Balkanlar’da, Arap’ın hüzünlü sesini Arap topraklarında, Farslının derin reflekslerini Fars topraklarında, Amerika’nın eklektik sesini Amerikan topraklarında, Avrupa’nın klasik sesini orta Avrupa’da, Afrika’nın kadim ritmini Afrika’da ve Türk’ün mütevekkil sesini Türk topraklarında buluruz.

Ahmet Hamdi Tanpınar “Bizim romanımız türkülerdedir” der. Bir Diyarbakır türküsünde -nişan akşamı- “Yârim beni beğenmezdin / Bak bana nişan taktılar” diyor.

Bizim meselemiz biraz da bu nişanla ilgilidir. O kızın taşıdığı elemli halle ilgilidir.

Ne yazık ki modern hayatın zayıflattığı kalple yaşıyoruz, o elemi hissetmiyoruz, muhtemelen kalbimiz de çatlamıyor.

Bizim romanımız “Yârim beni beğenmezdin / Bak bana nişan taktılar” sözündedir ve oradan çıkabilir. Tarihle yüklendiğimiz hüzün ve bizi Allah’a ulaştıracak melal de oradadır.

***

“Ey gelinlik çağına ermiş genç kızların titrek yürekli babaları, belki bir Avşar barağını değilse bile sıradan bir Anadolu türküsünü kaş göz yarmadan okuyabildiğinden emin olmadığınız hiçbir delikanlıya yavrunuzu emanet etmeyiniz.

Ve ey alenen pilava kaşık saplayacak kertede gemi azıya almış koçak erlerin bahtiyar babaları, evladınıza layık görüp gelin diye getirdiğiniz hanımefendinin, belki bir Yozgat sürmelisi değilse bile sıradan bir kına havasını kaş göz yarmadan okuyabildiğine kâni olmadığınız hiçbir güzele koç yiğidinizi kurban etmeyiniz!”

***

Şu türküye bir bak sevgili okur: “Gesi bağlarında dolanıyorum / Yitirdim yârimi aman aranıyorum / Bir çift selamına güveniyorum / Gel otur yanıma hallarımı söyleyim / Halımdan bilmiyor ben o yâri neyleyim / Gesi bağlarında üç top gülüm var / Hey Allah’tan korkmaz sana bana ölüm var / Ölüm varsa bu dünyada zulüm var / Atma garip anam beni dağlar ardına / Kimseler yanmasın anam yansın derdime.” Başka ne desin. Daha ne söylesin başka? “Hey Allah’tan korkmaz sana bana ölüm var.”

Mutlu pazarlar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.