Sultanahmet Camii’nden Mehmed Âkif Müzesi’ne

Beşir Ayvazoğlu

Geçen hafta Cemal Reşit Rey’in Cumhuriyet gazetesinde, 11 Kasım 1963 tarihinde yayımlanan “Atatürk ve Müzik” başlıklı yazısından bazı ilgi çekici anekdotlar nakletmiştim. Bu hafta da aynı yazının ibretlik bir pasajını paylaşmak istiyorum. Rey, 1926 Ağustos’unda Maarif Vekili Necati Bey tarafından toplanan Sanayi-i Nefise Encümeni (Güzel Sanatlar Kurulu) toplantısına kendisini de davet ettiğini belirttikten sonra şöyle devam eder:

“Bu encümenimizin reisi rahmetli Namık İsmail ile rahmetli Çallı İbrahim, Necati Bey’e bir dilekçe sundular. Bu dilekçede ressamların eserlerini teşhir edecek bir galeriden mahrum bulunduğu belirtiliyor ve hükümetten bu iş için bir mahal isteniyordu. İstenilen mahal ne idi biliyor musunuz? Sultanahmet Camii... Ancak ilave ediliyordu ki, camide yukarıdan gelen ışığın az oluşu resimlerin en iyi şerait altında teşhirine mâni idi. Bunun için kubbede delikler açılması teklif edilmişti. Necati Bey muvafakatini vermek üzere iken rahmetli Mimar Kemaleddin Bey’in pür-hiddet yerinden kalkarak söylediği sözlerden sonra bu karardan vazgeçildi. Sanat inkılaplarında isabetli kararların alınmasının ne kadar zor olduğunu o gün unutulmaz şekilde anladım.”

Yıllarca Devlet Güzel Sanatlar Akademisi müdürlüğü yapan Namık İsmail ve Çallı İbrahim hiç şüphesiz önemli ressamlardır ve eminim, kendi eserlerinden herhangi birine müdahale edilmeye kalkışılsa kıyameti koparırlar, dünyayı müdahale etmeye kalkışanın başına yıkarlardı. Peki, bu iki sanatçı, Mimar Sinan’ın seçkin talebelerinden Sedefkâr Mehmed Ağa’nın yekpare bir pırlantaya benzeyen eserini, Sultanahmet Camii’ni sanat galerisine dönüştürmek bir yana, kubbelerinde delikler açmayı nasıl isteyebilmişlerdir?

Ya o toplantıda Mimar Kemaleddin Bey olmasaydı? Bu ülkede o tarihten bu yana yaşanacak tartışma ve kavgaları düşünebiliyor musunuz?

Mimar Kemaleddin ve Ernst A. Egli

Sanayi-i Nefise Encümeni’nin toplantısından bir yıl kadar sonra, Maarif Vekâleti, modern okullar yapımı için danışman mimar olarak Avusturya asıllı İsviçreli mimar Ernst A. Egli’yi davet eder. Ankara’ya “bir modern mimari peygamberi edasıyla” gelen Egli’ye yaptırılan ilk iş, o tarihte Gazi Terbiye Enstitüsü binasıyla meşgul olan büyük mimar Kemaleddin Bey’i hırpalatmak olur. Mimar Sedat Çetintaş’ın ifadesiyle, “sanat ve teknik bahsinde Kemaleddin’e ulaşamayacak durumda” olan Egli, Gazi Terbiye projesine eleştiriler yağdırmaya başlar.

Kendi değerlerini küçümseyen ve öteden beri yabancı uzmanlara düşkün olan bürokrasi, Egli’nin eleştirilerini benimseyecek ve Kemaleddin Bey’i projede onun teklifleri doğrultusunda tadilata zorlayacaktır. Kemaleddin Bey’in önünde iki yol vardır: Ya bırakıp gitmek yahut projesini Egli’nin teklif ettiği yönde tadil ederek tamamlamak... Eserini, büsbütün Egli’ye bırakmak istemeyen Kemaleddin Bey ikinci yolu tercih eder.

Egli’nin muhtemelen kendine yer açmak amacıyla yönelttiği haksız eleştiriler yüzünden çok üzülen Kemaleddin Bey’in acı acı gözyaşı döktüğü söylenir. Çok kısa bir süre sonra beyin kanaması geçirerek genç yaşında ölmesinde bu üzüntünün rolü var mıdır, Allah bilir!

Necati Bey, Sultanahmet Camii’nin sanat galerisine dönüştürülmesine mâni olan Kemaleddin Bey’den intikam almış olabilir mi? Ne dersiniz?

Bizde ilk sanat galerileri

Peki, iki ressam Mustafa Necati Bey’e niçin bir sanat galerisi yaptırılmasını istememiş de Sultanahmet Camii’ne kıymaya kalkışmışlardır? Bu sorunun cevabını bilmiyorum. İnsanlar nedense bazı devirlerde tuhaf bir akıl tutulması yaşıyorlar.

Her neyse... O yıllarda sanatçıların eserlerini teşhir edebilecekleri sanat galerilerine ihtiyaç duydukları bir gerçek... İstanbul’da ilk sergi 1873 yılında ressam Şeker Ahmed Paşa tarafından Sultanahmet’teki Mekteb-i Sanayi’de açılmıştı. Sanatçılar, daha sonraki yıllarda eserlerini Galatasaray Yurdu’nda ve Galatasaray Lisesi’nde sergilediler. Bu sergilere onun için “Galatasaray Sergileri” denir. D Grubu ressamlarının 1933 yılındaki ilk sergilerinin mekânı Narmanlı Hanı’ndaki Mimoza Şapka Mağazası’ydı.

Bizde ilk sanat galerisi seramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygar tarafından 1947 yılında, Beyoğlu’nda bir apartmanın küçük bir odasında açılmıştı. Bu kısa ömürlü galeriyi bir zamanların ünlü seslendirme sanatçısı Adalet Cimcoz’un -nam-ı diğer Fitne-Fücur- Maya Sanat Galerisi takip eder. O da çok yaşamadı. Sonra? Devletimiz ve özel sektörümüz 1970’lere kadar tek bir sanat galerisi bile açmayı başaramamıştır. Sanat lafı herkesin ağzında sakız olmasına rağmen...

Galeri Nev’de bir sergi

Bunları geçenlerde Mısır Apartmanı’nın dördüncü katındaki Galeri Nev’de, Murat Morova’nın “Cosmic Lette” isimli etkileyici sergisini gezerken düşündüm. Kaynağını İslâm’ın heterodoks yorumundan alarak kendine has sembolik bir dil inşa eden Morova, “makrokozmosdan mikrokosmosa varan evrensel bütünlüğü döngüsel zaman etrafında” hikâyeleştirdiğini söylüyor. Bütün resimler birbiriyle ilişkili... Leonardo da Vinci’nin anatomi çizimlerinden Nicolas de Nicolay’ın doğulu derviş gravürlerine, Caspar David Friedrich ve Alman romantik peyzajlarından Hoca Ali Rıza’nın desenlerine, zengin bir atıflar dünyasına sahip olan Morova, tasavvufun düşünce dünyasını ve estetik normlarını Batı sembolleri ve estetik dünyasıyla buluşturmuş.

Mehmed Âkif Müzesi

Son bir not: Mısır Apartmanı’nda Galeri Nev’in hemen karşısındaki daire, Mehmet Âkif Müzesi yapılmak amacıyla kamulaştırılan daire imiş. Fakat açılışı yapıldıktan sonra bir daha uğrayan olmamış. Müzenin açıldığını duyarak ziyarete gelen vatandaşlar şaşkın bir halde geri dönüyorlarmış. Benden söylemesi...

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.