Bayram ederler yâr ile şimdi…

D. Mehmet Doğan

Bayram kelimesi hiç bu kadar yaban ve yadırgı durmamıştı bize…

Ramazan da bildiğimiz, daha önce yaşadığımız bir ramazan değildi elbette; ev itikafı sayıp fazla mühimsememiştik. Fakat bayram başka…

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de

Süleymaniye dün nasıl bir sabaha uyandı? Beş yüz küsur senedir her yıl iki defa bayram eden kubbelere, minarelere nasıl bir gariplik, mahzunluk çöktü?
İmamsız mihrabı, hatipsiz minberi, müezzinsiz mahfeli, cemaatsiz ana mekânı, her bayram dolup taşan avlusu…

Süleymaniye Süleymaniye olalı değil böyle bir bayram, böyle bir gün görmedi. Ne savaşlar, ne isyanlar, ne kıranlar, ne kıtlıklar…

Yandı bu gönlüm!

Bahsi İstanbul’dan açtık, fakat bayramın yakıcılığını bize hissettiren Ankara’dan Hacı Bayram Velî. O bir şair değil, fakat üç beş yakıcı ilahisi var ki, gönle dokunur, haza şiirdir! Hacı Bayram’ın ilahilerinin, inşasından hemen sonra Süleymaniye kubbelerinde yankılandığını düşünmeden edemedim. Belki de Süleymaniye’nin gölgesindeki bir tekkeden yükseliyordu bu ilahiler.

Bu Bayramî ilahinin yüzlerce kilometre ötede, yüzyıllar boyu yankılandığı gerçeği yıllar önce zihnime kazınmıştı. Bosna hadiseleri patlak verdiğinde, buradan Türkiye’ye destek almak için gelenler Bosna müziği örnekleri ihtiva eden kasetler de getirmişlerdi. Evet daha kaset devrinde idik, bana verilen üç kasetten ilkini müzik setine yerleştirip dinlemeye başladığımda odaya lahutî bir ses, içe işleyen bir Kur’an tilaveti yayılmıştı. Bu olağandı, çünkü bu kaset Gazi Hüsrev Bey Medresesi talebeleri tarafından hazırlanmıştı. Asıl beni şaşkınlığa düşürecek olan Kur’an tilavetinden sonra başlayan ilahi idi...

N’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm
Derd ü gam ile doldu bu gönlüm
Yandı gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmaktan deva buldu bu gönlüm

Bu Hacı Bayram Veli’nin şiiri üzerine bestelenen ilahi beni bir süre oturduğum yere mıhladı. İlahî bitene kadar “bir yanlışlık olabilir” havasında idim; mesela aktarma sırasında bir başka parça karışmış olabilirdi. Esasen bir yanlışlık yoktu. Medrese talebeleri, muhtemelen hiç türkçe bilmeden bu ilahiyi, tıpkı dedeleri gibi samimi bir hisle ve şevkle okumuşlardı ve bu okuyuşta türkçe kusuru bulmak mümkün değildi...Bu ses bana şunu söylüyordu: Ankara Bosna’da, Bosna Ankara’da! En azından bir ses ve duyuş olarak. Aradan altı asır geçse de!

Bu bayram sabahı, bu kaseti yine kütüphanemde arayıp buldum. Heyhat! Artık kaset çalacak bir cihazım yoktu. Uşşak ilahiyi bu defa Kâni Karaca’dan dinledim. Hüznüm tazelendi, melalim depreşti; sarsıldım ve kendime geldim.

“Ey Türk! Sarsıl ve kendine gel!”

Bizim bayramlarımız hüzün bayramıdır, hüznümüz kıt’alar aşar, dünyayı dolaşır. Ve gelir başımıza konar, bir hüma kuşudur âdeta. Hüznü baş tacı etmeyen, melâle âşina olmayan bizden değildir. Biz hüznümüzü kıtalar boyu yaşarız. Her bayram tazeleriz. Doğu Türkistan deriz, Afganistan deriz, Bağdat deriz, Şam deriz, Halep deriz, Kudüs, Trablus deriz, Cezayir deriz…

En katmerli hüzün Mekke, Medine denildiğinde çöker üstümüze.

Oralarda bayram nicedir?

Bizim indimizde, hüznü büyük olmayan adamdan sayılmaz! “Yanmada derman buldu gönlüm”.

Bayramın nasıl olmayacağını biliriz, nasıl olacağını da Ankara’nın ulusu Hacı Bayram Veli mâveradan söylüyor:

Bayramım imdi, bayramım imdi
Bayram ederler yâr ile şimdi
Hamd-ü senalar, hamd ü senalar
Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm.
Vaad edilen bayrama erişmek, yâr ile bayram kılmak niyazıyle…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (29)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.