Cumhuriyetçi tepki!

D. Mehmet Doğan

Cumhuriyetin yıldönümü münasebetiyle kaleme aldığımız “Cumhuriyet mecburiyettir!” başlıklı yazımız olumlu-olumsuz bir hayli “yorum”a yol açtı. Yorum diyoruz, ama biliyoruz ki “yorum” başlığı altında yer alan bazı tepkileri bu kelimenin kapsamına sokmak zor; bunların bir kısmı tahmin edilebilecek sebeplerle dışarıda bırakıldığı hâlde!

Benim için şaşırtıcı bir sonuç değil bu… Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da farklı görüşlerim var. Zaten konu ile ilgili yazma sebebim de bu. Farklı görüşlerim olmasa idi, yazmama gerek yoktu. Tepki gösterenlere ilk sözüm şu: Eğer kafa konforunuzun sarsılmasını istemiyorsanız, malûm gazetelerde yazılanları okuyun. Hele bir echel köşe yazarı var ki kerpiç gibi bir kitap üretti (!). Okudukça gaşyolup kendinizden geçersiniz, mutluluğunuz tavan yapar.

Eğer bu gazeteyi okuyorsan, o gazetedekilere benzer yazılar beklememelisin.

***

Bizim yaptığımız nedir?

Türkiye’nin 20. Yüzyıldaki siyasî dönüşümünü eldeki verilere dayanarak akıl ve mantık çerçevesinden ortaya koymak. Tanzimat’tan bu yana olup bitenlerle ilgili bir inkılâp tarihi yorumu var, bunu istediğiniz kadar çoğaltın, gerçekte açıklayıcı yanı yoktur. Düşünen zihin açıklayıcı bilgilere ve değerlendirmelere ihtiyaç hisseder. Biz onlar için yazıyoruz.

Yazımız arşivdedir, isteyen bulup okur. Ne diyoruz? “Cumhuriyet, Millî Mücadele’nin başarı ile sonuçlanmasından sonra bu mücadeleyi yürütenler için bir mecburiyetti.” Uluslararası sistem, daha doğrusu dünya hükümranı İngiltere yol haritasını belirlemişti. Türk heyeti Lozan Konferansının adını dahi değiştiremedi. Neydi gerçek adı? “Conference on Near Eastern Affairs”. Nedir Türkçesi? Yakın Şark İşleri Konferansı!

Türkiye on yıllarca “Lozan Konferansı” ile yatıp kalktı. Hiçbir inkılâp tarihi kitabında bu konferansın gerçek adı yazılmadı!

Bu konferans Şark meselesinin, yani Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi toplantısı idi ve İngilizler açısından bu isimlendirme doğru idi. Türk heyeti ilk itirazını isimlendirmeye yaptı ve sonuç alamadı!

Bu gerçeği bildiğiniz zaman anlaşma metnini imzalayan Türk heyetinin neden o gün feslerini ve kalpaklarını çıkarıp silindir şapkalar giydiğini yerli yerine oturtursunuz. Türkiye bir değişime zorlanmıştır. Bunu görmezden gelerek olup bitenleri değerlendirmek mümkün değildir. O dahiyane devrimlerin asıl kaynağını İsmet Paşa Lozan dönüşü Kâzım Karabekir’e açıklar: Macarlarla, Bulgarların aynı saflarda İtilaf devletlerine karşı harb ettikleri ve mağlup oldukları halde istiklâllerini muhafaza etmiş olmaları Hıristiyan olduklarından, bize istiklâl verilmemesi de İslâm olduğumuzdan ileri gelmiştir, İslâm kaldıkça müstemlekeci devletler ve bilhassa İngilizler daima aleyhimizde olacaklardır… (Bu bölümü 29 Ekim günü yayınlanan yazımızdan lâfı uzatmamak için çıkarmışız).

Yeni Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’yi İslâmdan uzaklaştırmak ev ödevleriydi, bunu hakkıyla yaptılar!

Cumhuriyetle ilgili daha önce bir vak’a var ki, bunu da hatırlamamız iyi olur:

Erzurum’daki İngiliz temsilci Yarbay Ravlinson Kâzım Karabekir’e “Cumhuriyet idaresine geçin, İstanbulu başkent olmaktan çıkarın, İngiltere size yardım edecektir” diyor. Ravlinson Lord Gürzon’a dayanarak şunları söylemiştir: “Şimdiye kadar barış yapılmamasının sebebi, Türkiye’de kuvvetli bir hükümet bulunmamasıdır. Hakiki İngiliz dostu olacak simalarla anlaşmak istiyoruz.

Endişemiz, Türkiye’nin yine bir gün İngiltere’nin düşmanları tarafına geçivermesidir. Padişah bunu yapabilir. Artık krallık ve imparatorluk modası geçmiştir. Millet kendi işini kendi gören cumhuriyete taraftardır. Padişahı, hükümet ve siyasete karıştırmayıp halife olarak istediği yerde oturmasına taraftar olmalısınız.

***

İstanbul bir Türk şehri olarak kabul edilmiştir ama, Boğazlardan ötürü yabancı asker bulunabilir, Anadolu’nun idaresi ve terakkiye sevki (ilerlemesi) İstanbul’dan imkânsızdır.”

Tarih: 27 Kasım 1919…

Yani cumhuriyetin ilanından neredeyse 4 sene önce…

Ne deniyor? Cumhuriyete geçin. İstanbul’u başkent olmaktan çıkarın. İlle de padişah kalacaksa, hiçbir işe karışmayacak şekilde halife olarak otursun. Bu son maddenin bir rüşvet-i kelam olduğunu tahmin edebiliriz.

Malûm yorumlarda en keskin suçlama bizim “cumhuriyet düşmanı” olmamız. Asla cumhuriyet düşmanı değiliz. Tek partili cumhuriyete karşıyız ve bunun gerçekte değil, görünüşte cumhuriyet olduğunu söylüyoruz.

Tabiî sözümüz anlayana!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (71)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.