En hakiki mürşit "ne" miydi "kim" miydi?

D. Mehmet Doğan

Piyasanın düzmece mürşitleri magazine düşünce, 'hakiki mürşit' vecizesi hatıra gelir.

Çok tekrarlanan ezberi hülasa edelim: “En hakiki mürşit ilimdir fendir, bu söze uyulsa idi, bu duruma düşmezdik!”

Sanmayın ki bu düşünceye karşı çıkacağım. Evet! En hakiki mürşit sözüne uysa idik, bugün farklı bir yerde olurduk. Bu söze bugünlerde uymadığımız iddiası ile konu gündeme gelir. Bugün ne kadar uyuyoruz, o ayrı bahis. Dün uyuyor muyduk? Bu söze uyma konusunda en berbat konumda olan hangi kesimdir?

Gazi (10 yıl sonra Atatürk denilecektir) 1924’te Samsun’da Ticaret Mektebi öğretmenlerine konuşurken şöyle der: “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyet için en hakikî mürşid ilimdir, fendir; ilim ve fennin hâricinde mürşid aramak gaflettir, cehâlettir, dalâlettir.”

Atatürk Araştırma Merkezi’nin resmî sitesinde vecize şöyle “arılaştırılmış” (esasında “arıtılmış”): “Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.”

Sistem her vesile ile Atatürk’ü yüceltiyor, fakat sözlerini önüne gelen kafasına göre değiştiriyor, böylece tahrif ediyor. Gerçekten bir şahsı ve sözlerini önemsiyorsak, onu kendi kelimeleriyle bilmek ve öğrenmek gerekmez mi? Saygı ve bağlılık bunu icab ettirmez mi?

Bu cümlede ana fikir “mürşid” kelimesi etrafında örülmüştür. Neyse ki, vecizenin kısaltılmışında mürşid kelimesi korunuyor, fakat metnin devamında mürşid yerine rehber kelimesine yer verilmiştir. Neden “rehber”? Türkçe olsun diye mi? Mürşid arapça idi, rehber farsça! Türkçe “kılavuz” var, o akıllarına gelmemiş! Üç kelime, gaflet, cehâlet, dalâlet kelimeleri neredeyse keyfi olarak değiştirilmiş. Cehaletin tam karşılığı “bilmeme, habersiz olma”dır. Ya gaflet “dikkatsizlik” olabilir mi? Gafletin tam karşılığı aymazlıktır! Dikkatli olmak gafleti ortadan kaldırmaz! “Yanlışlık” dalâlet için bulunabilecek belki de en yanlış karşılık! Sapıtma dense idi, doğru karşılık konulmuş olurdu. Yine de en doğrusu, metnin diline dokunmamaktı.

Dikkatten edilirse, sözün uzun hali iki metinde aynı değil. Birisi Söylev ve Demeçler’den, alınmış. Bu Atatürk Kültür Merkezi yayını. Fakat bir araştırmacı, metni araştırmış ve doğrusunu yayınlamıştır, yüze yakın hata tesbit ederek! İlgili kurum, işi bu iken yapmıyor; bir araştırmacı onu doğrultuyor! Haklı olarak diyor ki, “bu hatalar, Atatürk’ün fikirlerinin eksik veya yanlış anlaşılmasına sebep olabilir.” “Atatürk gibi büyük bir devlet adamı ve çok iyi bir hatibin sözlerindeki her kelime, her cümle düşünülerek, seçilerek kullanılmıştır. Bunlardan birinin çıkarılması, yanlış yazılması asla kabul edilemez.”

Bu haklı tepkinin metnin arılaştırılmasını da kapsaması gerekir. Ve onun yayınladığı metinde “medeniyet” kelimesi geçmiyor. Doğrusunun “maddiyat için mâneviyat için” olduğunu söylüyor ki, makul görünüyor.

Mustafa Kemal, bu sözleri durup dururken söylemiyor. Çünkü kendisinden önce konuşan yöneticiler, öğretmenler Gaziyi’ye çok aşırı şekilde övüyor ve yüceltiyorlar. Bunun üzerine, şahsıma çok iltifatlarda bulundunuz, beni çok övdünüz, bunun samimi kalblerden doğması yüzünden memnun oldum, duygulandım, müteşekkirim… Ancak bu doğru değildir! Siz benim değil, ilmin ve fennin kılavuzluğunu esas alın! Diyor…

Bu sözler 1924 yılında söyleniyor, 8 yıl sonra 1. Türk Dil Kurultayı yapılıyor…Bakalım, Gazi’nin sözünü takan var mı?

“Başımızda Büyük Mürşit bize gayelerimizi telkin ettiği gibi çalışma ve muvaffak olmanın sırrını ve asaslarını da ilham edecektir.” (Samih Rifat, TDTC Reisi, açış konuşmasından).

“Büyük Reisin himayesinde şeref ve mütemadi irşatlarından ışık alan tarih mesaisi millî tarihin kalbini kanatan iftira ve husumet dikenlerini temizledi.” (Reşit Galip, Maarif Vekili)

“Gazi Hz. nin himayeleri altında içtima eden Türk Dili Kurultayı da bir nevi akademidir. Gazi Hz. büyük bir inkılâpçı, büyük bir rehber ve büyük bir müceddit olmakla beraber…” (Agop Efendi)

Daha birçok ünlü benzer sözler söylüyor. Kurultay’a katılanlar bu ve benzer sözlerle mürşidin ne olduğunu değil, kim olduğunu ortaya koyuyorlar. O da Atatürk’dür! Bir vesile ile Dil Kurumu Genel Sekreteri İ. Necmi Dilmen şöyle söyler: “Yüce önderin kutsal irşatları altında…çalışılmaktadır.”

Bu çarpıklık Atatürk’ün sağlığında olduğu gibi öldükten sonra da devam etmiştir. Şimdinin Atatürkçülerinin gerçekten en hakiki mürşit ilim ve fenni rehber edindiklerini mi sanıyorsunuz?

İlim ve fen iki kere iki dört dese, faraza Atatürk üç demiş olsa, onların seçimi ne olur?

Sormak bile abes!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.