Öldüren cenaze!

D. Mehmet Doğan

Ölüm, tabiî bir hâldir, tabiî olarak ölmeyenler için dahi!

Kasım Süleymanî yer yüzünde şimdilerde her türlü terörizmin kaynağı olan ABD tarafından katledildi. Her ölüm üzüntüye yol açar. Böyle ölümlerin üzüntü derecesini yükseltmesi, hatta zirveye tırmandırması da tabiîdir. Ama nereye kadar?

* * *

Kasım Süleymanî’nin cenazesi kaç kişinin ölümüne yol açtı? Hâlâ gerçek rakam belli değil. Çünkü bir hayli yaralı varmış, içlerinde ağır olanlar da vardır elbette. Ülke İran, cenaze izdihamı, defnin bir türlü yapılamadığı bir kesafette. Böyle bir cenaze manzarasını dünyanın başka bir yerinde görmek mümkün değildir.

İslâm aleminde ölümle ilgili tutumlarda buna en zıt yerde duran Suudiler, yani vehabilik. Böyle gösterişli cenazeler onlarda görülmez. Kabirleri belirsizleştirmek esastır. Arabistan’da Peygamberimizin kabri dışında hiçbir kabir bırakılmamıştır. Biz ara yerdeyiz, cenazeye, kabirlere ehemmiyet veririz. Büyük ölülerimizin gösterişli kabirleri vardır. Fakat bunlar, İran’daki türbelerle kıyaslanamaz.

* * *

Şiilik, âdeta matem kültü üzerinden yürür. Hz. Hüseyin’in hunharca şehid edilmesi, doktrinde neredeyse akidenin üstünde bir konumda görülür. Caferilik sünnî mezheplere en yakın olanıdır ve Osmanlı uleması beşince mezheb olarak kabul edilmesini tartışmıştır.

Akidedeki yakınlık, tarih yorumunda ortadan kalkar.

* * *

Şiilik, tarih yorumu üzerinden okunursa, ancak anlaşılabilir. Onlar, Peygamber soyundan yöneticilere mahsus bir İslâm devletinde ısrar ederler. Peygamberin ilk halefi, ev halkından, yani “ehlibeyt”den, Hz. Ali olmalıdır. Bu böyle olmamış, Müslümanlar Hz. Ebubekir’e biat etmiştir. Hz. Ali de onun yöneticiliğini onaylamıştır. Daha sonra Hz. Ömer ve Hz. Osman halife olmuşlardır. Nihayet, Hz. Ali Halife olmuşsa da İslâm devleti onun soyundan yöneticilerle devam etmemiştir.

Emeviler’in saltanat yönetimi sünnî ulema tarafından beğenilmese ve eleştirilse de yok sayılmamıştır. Devlet yönetiminin/yöneticiliğinin kutsallığı meselesi işin esasıdır. Devletle kutsalı birleştirmek, ne derecede doğrudur? Devlet, Müslüman toplumu iyiliği emredip kötülüğü nehyederek ayakta tutabilir, ötesi su götürür.

Şöyle düşünelim: Şiiliğin savunduğu gibi Peygamberin ilk halefi Hz. Ali olsa idi ve onun soyundan yöneticilerle sürse idi, bu durumda İslâm devleti bir kutsal hanedan devleti olurdu. Dinin bir soyla birleşmesi, devlet yönetiminin kutsal bir soya tahsisi doğru bir şey olabilir miydi?

H H H

Eğer ilahî irade böyle tecelli etse idi, yapılacak bir şey yoktu. Fakat tarihi seyir böyle olmamıştır ve Hz. Ali’nin hilafetinden sonra da böyle bir kutsal hanedan yönetimi sözkonusu olmamıştır.

İyi ki olmamıştır!

Kerbela vak’ası, Hz. Hüseyin’in katli bütün Müslümanları hâlâ hüzünlendirir. Keşke böyle bir olay cereyan etmese idi. Olan olmuştur, olanı olmamış üzerinden bugüne taşımak bundan akidenin üstünde bir muhteva oluşturmak, işte şiilik tam olarak budur. İşte bu muhtevadan ötürü Süleymani’nin cenazesi şii matem kültünün bütün törenleri ile sürmüş ve en az elli cana mal olmuştur.

* * *

Ölüm üzerinden bir sistem kurmanın sonucu, Irak’ın belli bir bölgesini (Necef, Kerbela) ucu bucağı belirsiz bir kutsal mezarlığa dönüştürmüştür.

Şiilik müntesipleri, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve imamların kabirlerine komşu olmakta yarışmaktadır. Geçmişte zor olan bugün kolaydır, Amerika’da ölen biri dahi, bir gün içinde bu muazzem mezarlığa ulaştırılabilmekte ve böylece maddî gücüne göre kutsal mezarlıkta yerini almaktadır.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (19)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.