İşler iyi giderken öyle, işler kötü giderken böyle…

Elif Çakır

Dönemin başbakanı Erdoğan, Cidde Ekonomik Forumu dönüşünde bir gazetecinin “İslam Ortak Pazarı ile ilgili düşüncenizi nasıl karşıladılar” sorusunu şöyle cevaplamıştı. Dikkatle okuyun lütfen:

“İslam Ortak Pazarı anlayışını doğru bulmuyorum. Bunu ifade ettim. Böyle bir oluşum kamplaşmaları başlatır. Ekonominin en önemli enstrümanlarından biri para olduğuna göre, parayı bir mezhebe veya bir etnik kökene dayandırmaya kalkarsanız, bu kutuplaşmaları getirir. Bu da dünyadaki küreselleşme sürecinin reddedeceği bir neticenin ortaya çıkması demektir. Ekonominin kesinlikle dini olmaz, paranın dini olmadığı gibi.” (20.01.2004)

2004 yılı önemli. AK Parti iktidarının ikinci yılında, henüz muktedir değil, Erdoğan’ın tanımıyla çırak dönemi. Evrensel hukuku ve AB standartlarını hedef olarak benimsediği yıllar. OHAL kalkmış, etkin bir şekilde yolsuzluklarla mücadele sürecine girilmiş, AİHM kararları dikkate alınarak Türkiye’nin hukuk devleti algısına zarar veren Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kapatılması süreci başlatılmıştı… Siyasi partilerin kapatılmasını güçleştiren yasa değişiklikleri Meclis’e getirilmiş, düşünce özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmaya başlanmıştı… Bu reformlar sürecinde enflasyon 35 yıl aradan sonra ilk kez tek haneli rakamlara inmiş, Türkiye ekonomisi iyileşme sürecine girmiş, yabancı sermaye gelmeye başlamıştı.

Avrupa Birliği müzakerelerinde büyük başarının sağlandığı yıldır 2004. Hatırlamakta fayda var, ilk defa Avrupa Birliği resmi belgesinde ülkemizin “Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirdiği” açıkça yazılmıştı. AK Parti hükümeti bunu “2 yıllık başarıları” arasında saymıştı.

2004 yılının Sayın Erdoğan için bir başka özelliği ise, AK Parti’nin kırmızı çizgisini “dinin siyasete alet edilmemesi olarak” açıklaması, “AK Parti’nin dini ilkeleri, değerleri siyasette kullanmayacağını” vaat etmesi idi.

Hakkını teslim etmek gerekir ki, siyasette bir süre dini kullanmadı…

Yıl 2009. Yine AK Parti hükümeti için işlerin iyiye gittiği, ihracatımızın arttığı, Türkiye’nin yabancı sermaye için oldukça cazip olduğu, uluslararası kredi derecelendirme kuruşlarının Türkiye’ye iyi not verdiği dönemler…

Tabii Erdoğan’ın dinin siyasete alet edilmesine karşı çıktığı yıllar.

Sayın Erdoğan partisinin Düzce İl Kongresi’nde şöyle diyordu:

“Paranın dini, ekonominin milleti, ırkı olmaz.” (24.05.2009)

***

Yıl 2011. Sayın Erdoğan’ın hamasete, popülizme meydan okuduğu yıl. Sayın Erdoğan, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde Atakaş Grubu ile Rus MMK Grubu tarafından ortaklaşa kurulan demir -çelik fabrikasının açılış törenine katıldı. Türkiye açısından önemli bir yatırımdı. Şöyle dedi:

“Bu tesis aynı zamanda, özel sektör tarafından Türkiye’de yapılmış en büyük yabancı sermaye yatırımı niteliği de taşıyacaktır. Geçmişte de sermayeyi renklere, milliyete, coğrafyaya bölme yanlışına girdiler. Biz bu yanlışa son verdik. Paranın dini, imanı, milleti, vatanı olmaz; para paradır. Para cıva gibidir, kendisine uygun nereyi bulursa oraya akar.” (10.03.2011)

***

Ve yıl 2020…

Türkiye iki yıldır, ülkenin ekonomisini uçuracağını söyledikleri CB hükümet sistemiyle yönetiliyor. Sonuç…!

İşsizlik oranları tarihinde görülmemiş seviyelerde. Türkiye genç işsizlik oranlarında dünya sıralamasında beşinci sırada. Türkiye’nin sadece Avrupa ülkeleriyle değil, İslam ülkeleriyle de arası iyi değil…

Enflasyon düşsün diye bütün ülke seferber edildi, bütün marketlere, mağazalara, dükkanlara “Enflasyonla topyekun mücadele” afişleri astırıldı. Peş peşe ekonomik reform paketleri açıklanıyor, kamu bankaları devreye sokuluyordu.

Yabancı sermaye gelmiyor, Ankara rezerv paralarla swap da yapamıyordu.

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin düzenlendiği “İslam Ekonomisi ve Finansı” başlıklı konferansta dedi ki:

“İslam iktisadı, krizden çıkışın anahtarıdır.”

Yani şimdi de paranın, ekonominin dini, imanı olduğunu söylüyordu.

***

Ben iktisatçı değilim. İslam bilgini de değilim. İslam iktisadı modeli olup olmadığı hususunda söz söyleyecek değilim. Buradaki amacım 18 yıldır bu ülkeyi yöneten siyasetçinin aynı konuda işler iyiye gittiğinde söyledikleri ile işler kötüye gittiğinde sarıldığı argümanlardır.

Dün işler iyiye giderken “dinin siyasete alet edilmesine” karşı çıkan, bunun kırmızı çizgileri olduğunu söyleyen bir siyasi parti liderinin son yıllarda İslami kavramları siyasette sıkça kullanıyor olmasıdır.

Ülkenin canını yakan ekonomik krizin üstünün örtülmesi için Ayasofya’nın “siyasete açılması” gündemdi; bu Karar gazetesinin manşetiydi.

Siyasi Partiler Kanunu, Avukatlık Kanunu gündemdi; ekonomiyi bırakıp siyasi kutuplaşmayı artıracak konular…

Gelelim yazının başlığına… Acaba “Hangi AK Parti, hangi Erdoğan mı?” deseydim.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (43)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.