“Mustafa Ruhi Şirin tahrikkar bir üslupla...”

Elif Çakır

AK Parti Milletvekili Sait Yüce, Çocuk Vakfı’nın ‘kamuoyuna zorunlu açıklama’sını konu alan “Ama yine de özür dilemiş” başlıklı yazım üzerine 7 maddelik bir açıklama göndermiş.

Yüce diyor ki:

“Mustafa Ruhi Şirin görüşleri alınmak, önerileri dinlemek üzere komisyona davet edilmiştir.”

“Sayın Şirin, konuşmasının daha başında, Meclis’in manevi şahsiyetini, hükümeti ve milletvekillerini, komisyon üyelerini, kendisi dışında çocuk yayıncılığı yapan herkesi tahrikkar bir üslupla suçlamıştır.”

“Olanca nezaketimizle, yaşına hürmetimizi ifade ile üslubunun yanlışlığına dikkat çekmek için müdahalemin ardından sesini yükselterek, benim kendisine müdahale edemeyeceğimi ifade ederek ‘sen kimsin’ demiştir.”

“Helalleşmek için kendisini aradım, gönlünü almaya çalıştım. Bütün bunlara rağmen kendisine saygı duyduğumu belirtmek isterim.”

***

Mustafa Ruhi Şirin ve tahrikkar bir üslup!

İddia ediyorum, Sait Yüce uzağa gitmesin, TBMM içinden Mustafa Ruhi Şirin’in tahrikkar bir üslup kullandığı iddiasına inanacak bir tane milletvekili bulamaz.

Çünkü, Sait Yüce’nin Mustafa Ruhi Şirin’in tahrikkar bir üslup kullandığı iddiası veya savunması, dört köşeli bir üçgenden bahsetmek kadar saçmadır, mantıksızdır. Mustafa Ruhi Şirin’i tanıyanlar için tabii…

Eğer Mustafa Ruhi Şirin ‘tahrikkar bir uslup” kullanmış olsaydı TBMM Başkanı, Çocuk Vakfı’nın iki yıldır ceza davası açmak için istediği Meclis Tutanaklarını, görüntü ve ses kayıtları talebini sümenaltı etmezdi.

Eğer Sait Yüce’nin iddiası doğru olsaydı, Mustafa Ruhi Şirin Meclis’in manevi şahsiyetini, hükümeti, milletvekillerini suçlayıcı bir dil kullanmış olsaydı, Sait Yüce bu tatsız hadisenin kamuoyuna yansıdığı anda, tutanak belgelerini, Ruhi Şirin’in tahrikkar üslup kullandığı video kayıtlarını çarşaf çarşaf sererdi kamuoyunun önüne.

Bahsettiğimiz kişi Mustafa Ruhi Şirin yahu...

Mustafa Ruhi Şirin...

AK Parti’nin lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan teşkilattaki çaycıya kadar bütün bir camianın saygı duyduğu, hürmet gösterdiği bir isimdir.

Nezaketiyle, nezahetiyle, zarifliği ile karşısında herkesi iki büklüm eden kişiden bahsediyoruz yahu.

Söz konusu kişi, hala en sevdiği arkadaşının Küçük Prens olduğunu söyleyen, hala arada bir rüyasında Küçük Prensin kendisine göründüğünü, kendisine gülümsediğini söyleyen, kendisini çocuklara adamış bir çocuk gönüllüsü.

Hayatını çocuklara adayan, yıllardır yorulmadan, usanmadan, Türkiye’nin temel sorunun çocuk hakları olduğunu dile getiren, dünyaya bir çocuğun gözünden bakabilen birisi nasıl tahrikkar bir üslup kullanabilir.

Kim inanır, böylesi akıl saçması bir iddiaya?

***

Doğrusunu söylemek gerekirse Sait Yüce’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaşanan tatsız hadisenin müsebbibi olarak bir de çıkıp “bir sorun bakalım neden mikrofon fırlattım, üzerine yürüdüm” anlamına gelen, bir açıklama gönderebilmesine hayli şaşırdığımı söylemeliyim.

Ben olsam Mustafa Ruhi Şirin’in karşı karşıya kaldığı hoyratlık, saygısızlık karşısında, ki olay kamuoyuna yansımış, karşılaştığı ayıplı durum medyada haber olmuş, hal böyle iken iki yıl aradan sonra “dilenen bir özür” karşısında dava açmaktan vazgeçtiğini söyleyen basın açıklaması karşısında, mahcubiyetten girecek, saklanacak falan bir yer arar, uzunca bir süre kendimi unuttururdum.

Hadi açıklama falan gönderiyorsun. De ki mesela “Mustafa Ruhi Şirin’e çok büyük bir saygısızlık yaptım. Ne yapsam, hangi özrü dilesem gösterdiğim saygısızlığı unutturmaz. Böyle bir ayıbı tolere edecek, bağışlatacak bir özür yok. Bir de buradan özür diliyorum, saygılarımı iletiyorum” de ve başka da bir şey söyleme.

Sait Yüce’nin bana sitemi var, diyor ki: “Şahsımı hedef alan ifadelerinizi üzüntü ile okudum. TBMM çatısı altında yaşanan bir olayla ilgili tek yanlı yazınız, gazetecilik mesleği açısından üzüntü vericidir.”

Hay Allah!

Bakalım Sait Yüce’nin şahsını hedef alan, kendisini üzüntüye gark eden, tek yanlı olarak ne yazmışım...

Mustafa Ruhi Şirin’in kamuoyu açıklamasına yer verdiğim yazıda sadece şunu demişim:

“Mustafa Ruhi Şirin, ne kadar zarif değil mi? Yaşadığı onca hoyratlığı affetmesi için bir özür dilenmesi yetmiş. Ne dersiniz, vatandaş ne kadar zarifse, hatırşinas ise, seçtiklerimizin bazıları da bir o kadar hoyrat değil mi, giderek daha da hoyratlaşmıyorlar mı?”

Bütün bir camianın saygı duyduğu Mustafa Ruhi Şirin’e yapılan bu hoyratlık karşısında vallahi de bunu söyledim. Billahi de bunu söyledim.

Arkadaş, siz söyleyin, burada Yüce’nin şahsını nasıl hedef almışım, nasıl yanlı yazmışım.

Mustafa Ruhi Şirin’in üzerine yürüdüğü, mikrofon fırlattığı, tutanaklara geçmiş, medyada haber olmuş. Çıkıp tekzibi yapılmamış.

Arayıp ne sorabilirdim kendisine, vallahi bilemedim.

Meral Hanım öyle söylemeseydi keşke

Mevzu malumunuz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Zeytin Dalı Harekâtı sonrasında bazı sanatçılarla birlikte, askerlerimize moral motivasyon sağlamak amacıyla Oğulpınar Karakolu’na gittiler.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orada olan sanatçıları onore etmek için söylediği “Buraya gelip destek verenler... Sizler bu ülkenin gerçek sanatçılarınız” sözü ne kadar garipsediysem, ziyaretle birlikte ortaya çıkan görüntüleri o kadar tuhaf bulduğumu söylemeliyim.

Oradaki sanatçılardan birisi de çıkıp “Efendim diğer arkadaşlarımıza haksızlık etmeyelim, davetli olmadığı için burada olmayan pekçok kıymetli arkadaşımız var” falan diye bir şey söylemiyor. Ne tuhaf!

Orada olmayan ancak gerçekten sanatçı özelliğine sahip birçok değerimizin olduğu gerçeği ortada.

Bu arada tartışmaya İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’de dahil oldu. Ama nasıl dahil oldu.

Düşünün. Zaten bir toplumsal gerilimin içindeyiz. Zaten her geçen gün daha da kutuplaşmaya doğru gidiyoruz... Bütün toplum yorulmuş durumda. Böylesi bir süreçte, normal de siyasete merhaba diyen, yeni bir siyasi partinin ve o partinin liderinden ne beklenir?

Kuşatıcı olması. Toparlayıcı olması. Rövanşist söylemlerden kaçınması. Söylemlerine sükunetin ve huzurun hakim olması. Topluma huzur vaat etmesi. Ötekileştiren, hesap soran bir söylemden kaçınması...

İyi Parti lideri Meral Akşener çıktı ve şöyle dedi: “Ben öncelikle Sayın Erdoğan’a yakıştıramadım. Götürülen insanlarla ilgili olarak çok tartışma oldu. Biz iktidar olduğumuzda bu sanatçılara selam vermeyeceğiz.”

Arkadaş Meral Akşener’in bu açıklamasından şöyle bir anlam çıkmıyor mu: “Yok bizim birbirimizden farkımız. Hele bir iktidara gelelim.”

Yani. Bu ülkede ötekileştirme, kin, öfke, rövanş bitmeyecek arkadaş.

Oysa bir kadın, bir anne olan Meral Akşener öyle bir şey söyleyebilmeliydi ki, oradaki sanatçıların dahi gönüllerini kazanabilmeliydi.

Öyle bir şey söyleyebilmeliydi ki, işte budur arkadaş denilmeliydi.

Buna karşılık Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun bu tartışmaya ilişkin açıklaması “işte bu” dedirtti bana.

Karamollaoğlu şöyle demiş:

“Bir grup sanatçımızın Afrin’deki askerlerimiz için gösterdikleri duyarlığa teşekkür ederiz. İnşallah bu sanatçılarımız aynı hassasiyeti şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden dolayı mağdur olan insanlarımız için de gösterirler.”

İşte budur.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (11)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.