Adil değil ama hakedilmiş

Fırat Erez

Bu seçimin kazananı yok, sadece kaybedenler var.

Türkiye Halkları oluşan siyasi belirsizlik ve düşüş sinyalleri veren ekonomiyle kaybedecekler.

Barış Sürecide iradi boşluktan olumlu etkilenmez.

HDP (emanet veya değil) aldığı oylarla, hiçbir olası koalisyonun ortağı olamayacağı bir noktaya kendini sürekleyip, kazanımlarını tümüyle muhalefete tahvil etti.

MHP ve CHP ise yerlerinde saymayı çoktan tarihin çöplüğündeki yerleri hazırken başarı kabul edebilirler,
beklenen tercihleridir.

Ancak Kabul etmek gerekir ki asıl kaybeden AK Parti oldu.

14 yıllık bir iktidarın sadece güç ve gelişmiş organizasyon ile bağlantılı yetenekler getirmediği kesin.
Bunun yanında belli bir yorgunluk birikimi de gelecektir.

Peki kaybın sebebi bu mu?

Küskünlükler, pozisyon kayıpları ya da hakedilene ulaşılmadığı düşüncesi, izlenen kimi politikalara konan çekinceler ve benzer diğerleri, alınan bu sonucu getirmeye yetermiydiler?

Muhakkak ki tüm bunlar etkili olsa da, seçimin sayısal verileri tümüyle başka bir şeye işaret ediyor;

AK Parti tek bir seçimde aldığı bir darbeyle, 2 büyük Kürt partisinden biri olma özelliğini kaybetti.

Kaybedilen oylardaki kütlesel eksilme buna işaret ediyor.
Bu rakam o kadar yüksek ki, diğer tüm sebeplerle kaybedilmişleri hesap dışı bırakıyor.

Peki ne oldu da bunca zamandır her koşulda AK Partiyi desteklemiş bir büyük Kürt kitlesi saf değiştirdi?

Bunun sebebi basit ve açık; Korkutuldular.

Eğer HDP barajı aşamaz ise yeniden başlayacak bir savaşın gölgesi üzerlerinde yükseltildi, batıdan bakıldığında görünmeyen bir iletişim ağı çalıştırılarak uyarılar, tehditler, gözdağları saçıldı ve yetmedi,
herkes savaşın ne olduğunu iyice anlasın, hatırlasın diye 3 de bomba patlatıldı.

Hayır.
Bu bombaların bizzat HDP ve/veya PKK tarafından konulduğu iddiasında değilim, bunu kanıtlayacak bir veri, en azından henüz yok.

Bunun yerine, HDP’nin barajı geçmesi için ortaya varını yoğunu koyanlar o kadar değişik ve geniş bir yelpazeye yayılıyorlar ki, aralarından olağan şüpheliyi beğendiklerinizden seçebilirsiniz.

Yine de bu provokasyonu yapalardan çok, zemin hazırlayana bakmak gerekir ki burada yine gözler AK Partiye dönüyor.

AK Parti paradigmasını tek bir sözcükle açıklamak gerekseydi herhalde seçilecek olan “hizmet” olurdu.

Belediyecilikteki çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile iktidara yürüyen AK Parti, ekonomi alanını tanzimle devam etti.
Oradan askeri vesayetin (oldukça kafa göz yara yara olsa da)
tasviyesine gelindi.
Bunun üzerine, PKK ile sahadaki mücadelede üstünlük alındı ve iktidarının ilk günlerinde OHAL uygulamasını kaldırarak gösterdiği niyetini AK parti, Barış Süreci’nin tesisine vardırdı.

“Hizmet”, AK Parti için sadece kendisine oy olarak dönecek bir aritmetiğin değil, “Devlet” olmanın gereğinin de bir göstergesi. 80 yıldır toplumu dizayn etmeye çalışan, başaramadığında da silaha baş vuran bir anlayışın tam zıddını simgelediği için böyle bu.

Ancak “hizmet” kadar önemli bir diğer kelime, AK Partinin kodlarında gizli; “Sabır”

Barış sürecine gelene kadar AK Parti, sürekli genişlettiği tabanını incelikle işleyerek ikna etti.
Ustalıkla yürüttüğü denge politikaları sayesinde ve diğer başarılarının da desteği ile nefrete kesmiş bir kitle, makul ve insani olana hazırlandı.

Parti tüm bu süreç boyunca, barışın acil talepkarlarınca ayak sürümekle suçlanırken bir taraftan da “teroristle pazarlık edip vatanı bölen” suçlamasını göğüslemek zorunda kaldı..

Son seçimde MHP’ye kaçan az bir miktar oy, bu denge politikasının ne kadar ayarında sürdürüldüğünün bir göstergesidir.

Ve yine HDP’ye kaçan kitlesel oylarda da bu politika bir miktar etkili.

Erdoğan’ın tümüyle tezviratının yapıldığından farklı niyetlerle sarf ettiği ve alınıp coşkuyla çarpıtılan
“İşte Kobani düştü düşecek” ve “Kürt sorunu yoktur” sözleri de buna dairdir.

Ancak asıl sorun ne bu çarpıtmalar ve ne de denge politikasıyla sürdürülen 14 yıllık iktidar sürecinin makul aşındırmaları.

Asıl sorun "demokrasi"nin “hizmet”e feda edilmesi.

Kürtleri kitlesel olarak HDP’ye oy vermeye ikna eden korku duvarı, tam bu %10 barajının üzerinde yükseltildi.

Eğer herkesin her fırsatta şikayet ettiği, veya en azından antidemokratikliğini teslim ettiği baraj, HDP’nin rahatlıkla geçebileceği bir makul orana çekilmiş olsaydı,
bu provokasyon yaratılamayacaktı.

AK Parti’nin barajı indirmek için elinde her zaman bir fırsat olduğu ve bunu, kendi deyimiyle “2. Yarı”ya daha güçlü bir meclis aritmetiğiyle girmek uğruna kullanmadığı ortada.

Bu sefer “sabır” ilkesi çalıştırılamadı ve “hizmet” uğruna “demokrasi” feda edildi.
Anayasayı tek başına yapıp referanduma sunmak için gereken çoğunluk hedeflenirken tek başına iktidar yitirildi, hem de hiç yitirilmemesi gereken bir zamanda.

Karşı tarafta, bazı bileşenleriyle “şer ekseni” isimlendirmesini ziyadesiyle hakeden bir “çok benzemezler koalisyonu”na AK Parti, en temel ilkeden, “adalet”ten ödün verdiği için yenildi.

Yenilgi de adil değildi ama hakedilmişti.









İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.