Aday listelerinde benim gördüğüm

İbrahim Kiras

Herkes fark etmiştir: Partilerin milletvekili aday listelerinin kamuoyunda uyandırdığı ilgi, yol açtığı tartışmalar çoktandır olmadığı kadar yoğun. Üstelik iktidar partisinin listesinden ziyade muhalefet partilerinin listeleri tartışma konusu. Buradan yola çıkarak seçimin sonuçlarına ilişkin erken bir tahminde bulunmak yanlış olur elbette ama ittifakın muhalefet bloğunda şimdiye kadar görülmemiş ölçüde bir ümit, dolayısıyla da heyecan ve motivasyon uyandırmış olduğu kolayca söylenebilir.

Milletvekili aday listeleri etrafında oluşan bunca ilgi şu bakımdan da ilginç: Biliyorsunuz, aslında geçen yılki referandumda kabul edilen yeni sisteme göre Meclis’in ve dolayısıyla milletvekillerinin fazla bir etkisi yok. Ne milletvekillerinin bakan olması, ne hükümetin Meclisten güvenoyu alma mecburiyeti veya güvensizlikle düşürülme kaygısı söz konusu artık. Gerçi yeni sistemde Meclis’e tanınan “seçimleri yenileme” yetkisi bugün itibarıyla oluşan tabloda birdenbire önem kazanmış durumda. Çünkü partilerin birbirleriyle ittifak yaparak seçime katılmaları özellikle yüzde on barajını geçme imkânı bulamayan muhalefet partilerine verilen oyların “boşa gitmesini” önlüyor.

***

İktidar partisinin MHP ile ittifak için gerek duyduğu bu düzenleme sonuçta muhalefetin daha fazla işine yarayacak gibi görünüyor. Dahası, bu sayede mecliste çoğunluk oluşturulması durumunda hem milletvekili hem de cumhurbaşkanlığı seçimleri muhalefetin öngördüğü bir takvimde yenilenebilecek. Yani muhalefetin adaylarından hiçbiri cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olamasa dahi seçim sistemi sayesinde Meclis’te sandalye çoğunluğu sağlanması halinde cumhurbaşkanlığı seçimi de arzu edilen tarihte tekrarlanabilecek. Erdoğan isterse ilk turda kazanmış olsa bile… Bu anlamda Meclis’in bu yetkisi Beştepe üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı duracak…

Bu ihtimalin gerçekleşmesi çok büyük oranda HDP’nin seçim barajını geçmesine bağlı. Ancak kamuoyu araştırmalarına ve siyasi analizlere bakılırsa bu partinin baraj sorunu yaşaması düşük bir ihtimal, hatta Hendek siyasetine tepki olarak AK Parti’ye yöneldiği söylenen seçmeninin bir bölümünü de geri alması söz konusu. Dolayısıyla İktidar bloğunun Meclis’te çoğunluk oluşturamaması her halükârda mümkün bir ihtimal.

Ne var ki milletvekili aday listelerinin bugün neredeyse önceki seçimlerde gördüğümüzden çok daha fazla ilgi, merak ve tartışma konusu olmasının yegâne sebebi 24 Haziran’da oluşacak meclis tablosunun muhalefet bloğuna ekstra bir güç verme ihtimali olamaz. Yani tek başına bu olamaz. Zaten ortalama seçmenin işin bu boyutunun farkında olduğunu düşünmek de makul değil. Seçmen satranç oyuncuları gibi bir sonraki hamlenin hesabını yaparak değil, o anda etkisi altında olduğu duygunun, düşüncenin ve toplumsal atmosferin gerektirdiği şekilde oy kullanır.

Toplumsal atmosfer demişken, öncelikle 15 yıldır yönetimde olan AK Parti’nin yaşadığı doğal iktidar yıpranması olgusunu göz ardı etmemek gerekir. Bu yıpranma aslında bugünün konusu değil, son birkaç yıldır şiddeti hissedilen bir realite. İlk önemli tezahürünü 7 Haziran 2015 seçimlerinde gördük. İktidar sözcüleri seçmenin uyarısını aldıklarını, gereğini yerine getireceklerini söylediler; o günlerde MHP hiçbir şekilde bir hükümet içinde yer almaya yanaşmadığı için zaten koalisyon da kurulamamıştı. Dolayısıyla seçmen yeniden kredi açtı AK Parti’ye ve 1 Kasım 2015’de yüzde 49’a çıkarttı oylarını.

İktidar partisinin 2015’de seçmenine söz verdiği şekilde kendisine yapılan uyarının gereğini yerine getirip getirmediğini söyleyebilecek durumda değiliz. Çünkü çok kısa bir süre sonra FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya geldi ülke; bütün denklem değişti. Toplumdaki ihtiyaçlar, sorunlar ve beklentiler de değişti. Bu yeni atmosfer içinde 16 Nisan 2017 Referandumunu gerçekleştirdik ve MHP’nin destek verdiği AK Parti’nin yeni sistem önerisi, az bir farkla da olsa, yüzde ellinin üzerindeki seçmenin onayını aldı.

Şimdi yeniden en az bu oranda bir destek alması gerekiyor AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın. Ancak bu sefer iki zorluk var karşılarında. İlki, ittifak sistemi sayesinde oyların boşa gitmeyeceği ve “bu sefer bir şeylerin değişebileceği” düşüncesinin muhalefet seçmenini motive etmesi ve bu kesimdeki sandığa katılım oranını arttırma ihtimali. İkincisi ise kendi tabanındaki memnuniyetsiz kitlede gözlemlenen 7 Haziran sendromları.

***

AK Parti kurulduğu günden bugüne kadar hiçbir seçimde popülizm ve seçim ekonomisi yapmamakla övünürdü haklı olarak. Oysa hükümetin son haftalarda birbiri ardınca açıklamaya koyulduğu paketler olumsuz bir algı oluşturdu. Hem muhalif blokta “seçimi kazanma şansı görmediği için bunu yapıyor” algısı oluştu hem de kendi tabanında “bu artık bizim bildiğimiz AK Parti değil” homurtuları. Gerçi bu kesimin sayıca büyük bir yekûn oluşturduğunu söylemek zor ve ayrıca söz konusu paketlerin belirli bir seçmen kitlesi üzerinde olumlu etki yapacağı da muhakkak ama konu “algı” olunca ortada ciddi bir risk olduğunu görmek gerekir.

Seçim gününe daha bir ay var. O güne kadar değişecek çok şey olur. Dolayısıyla sandıktan çıkacak sonucu bugünden öngörmek imkânsız. Ancak halihazırda önümüzde duran tablo her iki taraf için de bir seçim garantisinin söz konusu olmadığını gösteriyor. Top ortada.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (13)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.