Halkın yüzde 51’i yanılmış olabilir mi?

İbrahim Kiras

İngiltere’nin Brexit’le probleminin bir türlü bitmeyişi aslında iki yıl önceki halkoylamasıyla alınan kararın toplumun bütününün iradesini ve beklentilerini temsil etmiyor oluşu yüzünden. Diyeceksiniz ki halk oylamasına dayanan, yani halkın çoğunluğunun onayını almış olan bir karar o halkın iradesini nasıl temsil etmez?

Demokrasinin bilinen teorik problemleri derin ve içinden çıkılması zor bir konu… Oralara hiç girmeyelim… Ama seçimlerin ve halk oylamalarının pratik problemlerini konuşabiliriz.

Hatırlayın… 2016’da gerçekleştirilen Brexit referandumunda oy kullanan Birleşik Krallık vatandaşlarının yüzde 51.9’u “Avrupa Birliği’nden çıkalım” demişti… Bunun sonucunda ülkenin AB’den ayrılması yönünde teknik ve yasal süreç başlatıldı. Ancak bugün itibarıyla İngiliz toplumunun çoğunluğu Brexit karanının yanlış olduğunu düşünüyor. Bu karardan geri dönme imkânı ise -teorik olarak var ama- pratikte yok gibi...

Geri dönme imkânı yok ama 2016 referandumuna evet diyen yüzde 51 de bugün ortada yok. Demek ki referandumun kabulü için sözgelimi yüzde 70 oranında evet oyu gerekmiş olsaydı, böyle bir sorun yaşanmayabilirdi. Hiç değilse böyle bir sorunun yaşanma ihtimali daha düşük olurdu.

Ancak mesele belirli bir tasarının veya talebin kabul edilip edilmemesi şeklinde ortaya konulduğunda iki taraftan birini yüzde yetmiş çıtasına mahkûm etmek adil olmaz tabii. Ne var ki bir meselenin yalnızca iki çözüm yolu olduğunu düşünmek yanıltıcı. Daima bir üçüncü yol bulunabilir. Pek mantıklı olmasa da örnek olması itibarıyla söylüyorum, Brexit bağlamında, AB üyeliğinin yol açtığı bazı sakıncaları AB üyeliğini sona erdirmeden gidermeye yönelik bir teklifler paketi üçüncü bir seçenek olarak sunulabilirdi.

Diğer yandan, diyelim ki marketlerde poşetin ücretli olup olmaması gibi geri dönülmesi, sonuçlarının telafisi mümkün olan bir konuda yeterli olabilecek “yüzde 51” ülkenin kaderini değiştirecek bir konuda da yeterli kabul edilebilir mi? (Halkın oy verme tercihlerini etkileyen faktörler içinde “yalan haber”lerin, bilinçli manipülasyonların payı bilahare daha net ortaya çıktı.)

Bu çerçevede AB üyeliği konusunda, yüzde 51’in verdiği kararla yüzde 49’un (ve ayrıca şu ya da bu sebeple sandığa gitmeyenlerin) geleceğini belirlemek ne kadar hakkaniyete uygun? (Daha spesifik bağlamlarda dile getirilebilecek itirazlar da var: “Yaşlıların oylarıyla gençlerin geleceğine karar vermek adil mi?” gibi… Brexit oylamasında yaşlıların çoğu evet, gençlerin çoğu ise hayır oyu kullanmıştı.)

***

Yüzde 51 Allah’ın emri değil… Biliyorsunuz, Meclis’teki oylamaların bazılarında basit çoğunlukla karar alınabiliyor... Basit çoğunluk oturuma katılan milletvekillerinin yarısından bir fazlası, yani yüzde 51’i demek. Daha önemli konularda bu oran yeterli olmuyor. Sözgelimi anayasa değişikliğinde 400 milletvekilinin (yaklaşık yüzde 66) oyu gerekiyor. Ama anayasa değişikliği halk oyuna götürülürse sandıkta yüzde 51, yani halkın basit çoğunluğunun onayı yeterli oluyor.

Oysa milletvekillerinin kullanacağı oylar için geçerli olan oranların halkoylaması için de geçerli olması düşünülebilir pekâlâ.

Düşünün ki bizim anayasamız hak ve özgürlükler referandum konusu olamaz diyor. Yani “milli irade”ye böyle bir hak vermiyor. Demek ki halkoyunu ve milli iradeyi bile sınırlayan en bağlayıcı metin anayasa. Öyleyse bu kadar önemli bir metni değiştirmek için sandığa giden vatandaşların yüzde 51’inin görüşünü yeterli saymak doğru mu?

***

Brexit örneğine dönecek olursak... İşin tuhaf tarafı şu: Birleşik Krallık AB’ne girerken de referandum yapılmıştı. Ama 1973 yılında fiilen AB’ne üye olmuş, 1975 yılındaki referandumla halktan sadece onay alınmıştı. Referandumun bağlayıcılığı da yoktu, “istişari” nitelikteydi. İlerleyen yıllarda ülkedeki AB karşıtlığının bayraktarı da hep İşçi Partisi çevresindeki solcu siyasetçiler olmuştu. 2000’li yıllarda bu değişti, dünyadaki genel değişimin de paralelinde birtakım popülist sağcı siyasetçiler kendi şahsi hesapları için konuyu istismar etmeye başladılar. Siyasi iktidarların kendi kusurlarını ve yetersizliklerini örtmek için AB’ni günah keçisi gösterme tavırları da bu cereyanı besledi. Sonuçta sağcı Muhafazakâr Parti AB konusunda ikiye bölündü. Daha önce AB karşıtı pozisyonda yer alan solcu İşçi Partisi ise AB yanlısı oldu.

Kim bilir, belki 216 referandumunda evet ve hayır oyu kullanan yüzde 51 ile yüzde 49 da günün birinde yer değiştirebilirler. Halk oylamasının cilvesi bu…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (32)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.