Muhalefetin laiklik sınavı

İbrahim Kiras

Artık herkes görüyor ki mevcut iktidarın varlığını sürdürebilmesi ancak muhalefetin çok vahim bir yanlışa sürüklenmesi durumunda mümkün olabilir. Örneğin, Türk toplumundaki kültürel fay hatlarını harekete geçirebilecek bir kavga ortamında -kötü yönetim yüzünden epeydir kan kaybetmekte olan- iktidar partilerinin tabanında kayda değer bir konsolidasyon oluşması mümkün.

Kültürel fay hatlarımızın başında gelen dindar-laik çelişkisi ne yazık ki Türk toplumunun bir türlü üstesinden gelemediği bir mesele. Çünkü iki tarafın da -siyaset kurumunun da bilinçli veya bilinçsiz olarak beslediği- doğal ve anlaşılır korkuları var. Bir taraf geçmişteki yanlış örneklerin de etkisiyle dinin toplumdaki görünürlüğüne yönelik baskıların geri gelmesinden çekiniyor, dindarların -başörtüsü serbestliği gibi- kazanılmış haklarını kaybedebilecekleri endişesini taşıyor. Öbür taraf ise mevcut siyasi retoriğe de bakarak belirli bir kesimin din anlayışı doğrultusunda insanların hayatlarına müdahale edilmesi ihtimaline karşı teyakkuz gösteriyor.

Bu teyakkuz psikolojisiyle de iktidarın aslında belli bir amaca yönelik olan çıkışlarını “laiklik elden gidiyor” demeden haberleştiremiyor “bir kısım medya”. Bugünlerde bazı gazetelerdeki sonu gelmeyen “Diyanet”li, “laiklik”li manşetler veya sosyal medyadaki “Diyanet kapatılsın” benzeri etiketler ve bunlara cevaben yazılıp çizilenler muhtemelen iktidarın geleceğe yönelik ümitlerini arttırıyordur. Bu tartışmaların bir sonraki aşaması heyecanla bekleniyordur. Nihai aşamanın ise seçim sandığında olması temenni ediliyordur.

***

Geçmişte işler az çok yolunda giderken “Biz din partisi değiliz, milli görüş gömleğini çıkardık, İslam ülkelerine laikliği tavsiye ediyoruz vs” diyebilen AK Parti son yıllarda ise -kademeli şekilde kişiselleştirilen yönetimi altında icraat başarılarını ileri sürerek oy alamaz olunca- ideolojik temsil kartını oynayıp taban konsolidasyonuyla oy alma kolaycılığını keşfetti.

İşler ne kadar kötüye giderse dozu o kadar arttırılan “dini temsil” iddiasının, muhafazakâr kesimlerde yeterince güçlü biçimde reddedilmemesi yüzünden de bugün toplumda dindar insanların helal-haram hassasiyetleri ve adalet duyguları sorgulanıyor; hatta İslam’ın inananlarına bu ahlakı vermediği görüşü savunulabiliyor.

Laik” cenahtan gelen eleştirilerin kimi zaman iktidarla birlikte dinî değerleri de hedef alabilen -veya öyle yorumlanabilen- ölçüsüz dili ise dindar insanları inançlarıyla birlikte AK Parti iktidarını da savunmaya yöneltiyor. Tabanının psikolojisini iyi bilen iktidar partisinin pireyi deve yapabilme kabiliyeti de bunu kolaylaştırıyor elbette. CHP’li siyasetçiler partilerinde son yıllarda yaşanan bir dizi değişimin neticesinde bu konularda artık dikkatliler. Türkiye’nin ihtiyacı olan kapsayıcı bir siyaset dilini benimsedi nihayet ana muhalefet partisi. Ama parti yönetiminin hassasiyeti partinin destekçisi ve hatta sözcüsü gibi görülen yayın organlarında görülmeyince, iktidarın istediği şekilde “din diyanet konuları” üzerinden bir kavga ortamı yaratılabiliyor.

Bu doğrultuda daha önce Ayasofya İmamının çıkışları parti tabanını bile rahatsız edecek sertlikte olduğu için istenen sonucu vermemişti. Ama mevcut Diyanet İşleri Başkanı karşı tarafın heyecanlı pehlivanlarını güreş minderine çekebiliyor. Bu çerçevede “CHP medyası” diye adlandırılan yerlerde yazılıp çizilenler iktidar partisi tabanındaki “CHP korkusu”nu harekete geçirmek için bulunmaz malzeme oluyor.

***

Buna karşılık ana muhalefet partisinin Diyanet’i eleştirilerinin hedefine alması çok büyük yanlış olur. “Atatürk’ün kurduğu”, yani Osmanlı mirası olmayan çok az sayıdaki “cumhuriyet kurumlarından” biri durumundaki Diyanet İşleri’nin kaldırılmasına en güçlü şekilde itiraz etmesi gerekenler CHP’liler olmalı. Meselenin “böyle bir kurumun varlığı” değil, kuruluş amaçlarından uzaklaştırılmış olması olduğu anlatılmalı. Ülkedeki bütün kurumlar yozlaştırılırken, partizanlaştırılırken, etkisizleştirilirken Diyanet’in de bundan nasibini aldığı vurgulanmalı. Diyanet’in ortadan kalkacağı veya bugünkü gibi fonksiyonsuz kalacağı bir ortamda önü açılacak “cemaatleşme”nin risklerine dikkat çekilmeli. Elbette yaklaşık yüz yıl önce kurulan bu teşkilatın bugünün şartlarına uyumlu hale getirilme ihtiyacı da kabul edilmeli.

Mevcut iktidarın, normal şartlarda kendi tabanının da tepkisini çekmesi gereken yanlışlarını “Biz aslında dinî bir mücadele veriyoruz” iddiasıyla örtme stratejisine odun-kömür yetiştiren “laik muhalefet” yalnızca CHP’nin sorunu değil, sağ-muhafazakâr siyasetçilerin de sorunu. “Laik” kesimdeki kibirli bakış ve Çağdaş Yaşam’cı at gözlüğü halkın değerlerini önemsemeyen hoyrat bir dille birleştiğinde iktidara yönelik eleştirilerin haklılığı veya haksızlığı önemini kaybediyor. Dindarların büyük çoğunluğunun iktidara yönelik eleştirileri dine karşı saldırı olarak algılamasına yol açıyor. Dolayısıyla sağ-muhafazakâr siyasetçilerin iktidara yaptıkları muhalefet de bu insanlarca “ihanet” olarak görülebiliyor.

Bu bakımdan İYİ Parti’den Gelecek Partisi’ne, Saadet’ten DEVA’ya muhalefetteki sağ-muhafazakâr partiler söz konusu kesimin korkularına ve endişelerine yönelik bir güvence ifade edemedikleri takdirde seçim sath-ı mailinde köpürtüleceği kesin olan bir dindarlık-laiklik kavgasının sonuçları ülkemiz açısından hayırlı olmayabilir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (115)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.