Sevinirken temkini kaygılanırken ümidi kaybetmeyelim

İbrahim Kiras

Karadeniz’de doğalgaz yatağı keşfedildiği haberi bir yanda ekonomik kriz, öbür yanda virüs salgını karşısında zor günler geçiren Türkiye’mize iyi geldi.

Uzun zamandır toplumun bütününü sevindiren ve ümitlendiren böyle bir gelişme yaşanmamıştı. Bu tür ortak mutlulukların yapay kutuplaşmayı azaltmaya ve toplumsal kaynaşmayı arttırmaya da vesile olmasını dileyelim.

Türkiye’de petrol -ve sonradan doğalgaz- arayışı konusuna daima toplumsal karakterimiz damga vurmuştur. İlkin, Osmanlı’nın son yıllarından itibaren “Güneyimizdeki ülkelerin hemen hepsinde olduğuna göre bizde de olmalı” düşüncesiyle başlatılan petrol arama faaliyetlerinin -Batman’daki birkaç kuyu müstesna- sonuçsuz kalması üzerine ortaya çıkan iki “düşünce tarzı” dikkat çekicidir.

Bunlardan biri, özellikle Arap ülkelerindeki toplumsal geriliğe ve eşitsizliklerin yol açtığı çatışmalara bakarak “petrolün aslında fayda değil zarar getirdiği ve bizim toplumun havadan para kazanmaya değil çalışmaya odaklanması gerektiği” tezidir. Ne var ki İran, Irak, Suudi Arabistan veya Venezüella gibi ülkeler için geçerli olan bu yaklaşımın ABD, Norveç gibi petrol üreticileri için geçerli olmadığı eleştirisini bertaraf edebilmek için, bu tezi savunanlar “Bizim gibi ülkelerde” diyerek petrolün toplumu tembelleştirebileceği uyarısında bulunmaktaydılar. Elbette “bizim gibi” sözünün ayrıca tartışılmaya ihtiyacı var.

Ülkemizde petrolün bulunamıyor olmasına sevinmemiz gerektiğini düşünenlerin bir kısmı ise petrol çıkarılan ülkelerin hepsinin büyük küresel güçlerin saldırılarına hedef olup sömürgeleştirildiğini hatırlatarak böyle bir tehlikeden uzak kalmış olmamıza şükretmemizi istiyorlardı. Bu da farklı bir “bakış açısı” olarak uzun yıllar siyaset sohbetlerine tat veren bir argüman olageldi.

***

Petrol arama faaliyetlerinin sonuçsuz kalması karşısında ortaya çıkan ikinci tepki türü ise “Bizde aslında petrol var ama yabancı güçler ülkemizin zenginleşip güçlenmesini istemedikleri için bu petrolün çıkarılmasına izin vermiyorlar” şeklinde ifade ediliyordu. Anlatıldığına göre ülkemizin muhtelif bölgelerinde yapılan aramalarda petrol bulunuyor ama sonra açılan kuyular beton dökülerek kapatılıyordu. Bu hikâyeleri ballandıra ballandıra her ortamda anlatanlar arasında anlı şanlı siyasetçilerimiz de vardı.

Batılı güçlerin baskısıyla beton dökülerek kapatılan petrol kuyularının açılmasına niye izin verildiği muamma olarak kalmakla beraber muhtemelen Türkiye’deki en yaygın ve en fazla kabul gören komplo teorisi buydu. Oysa petrol arama faaliyetinin rutininde boyuna kuyu açıp kuyu kapatmak var. Açılan kuyuda yeterli miktar ve kalitede rezerv tespit edilememişse ve ticari olarak yatırım/üretim maliyetini karşılaması mümkün değilse o kuyu kapatılır, başka yerde başka kuyu açılarak arama sürdürülür. Ama bu açıklama biraz “fazla basit” olduğundan petrol kuyularımızın Amerika ve İsrail tarafından kapattırıldığını düşünmeyi tercih edenlerimiz hep fazla oldu.

İnşallah bundan sonraki petrol ve doğalgaz aramaları olumlu sonuçlar verir de hem enerjide dışa bağımlılıktan hem de böylesi komplo teorilerine sığınmaktan kurtuluruz.

***

Dün Erdoğan’ın Karadeniz’de bulunduğunu açıkladığı ve ülkenin yedi yıllık ihtiyacını karşılayabilecek miktarda olduğu söylenen rezervin kalitesi ve bunun yer üstüne çıkarılıp işletilme şartları konusunda ise teknik açıklamalar muhtelif. Ama bulunan kaynağın bizi bir anda zenginler kulübü üyesi yapacak miktarda olmadığı belli. Yine de siyasetçilerin konuyu abartarak sunmaları normal karşılanmalı. İleride bulunabilecek yeni kaynaklar toplam rezervi daha da arttırabilirse ümitler gerçek olabilir. Bu da daima ihtimal dahilinde.

Ne var ki sevinirken temkini, kaygılanırken de ümidi kaybetmemek lazım. Açıklanan rezervin ülkemizin yedi yıllık ihtiyacını karşılayabilecek miktarda olduğu söyleniyor. Demek ki ilk yedi yıl için sevinip sonraki yedi yıl için ise hesap ve hazırlık yapmak durumundayız. Tıpkı Hz. Yusuf’un “Önce yedi bolluk yılı olacak, sonra bunu yedi kıtlık yılı izleyecek… Bolluk yıllarında kenara koyup biriktirdikleriniz kıtlık yıllarında tükenecek” diye uyardığı Mısırlıların yaptığı gibi…

Tıpkı bizim dünya piyasalarındaki “likidite bolluğu” yıllarında biriktirdiklerimizi şimdiki kıtlık yıllarında tüketmemiz gibi…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.