Tarihin tekerrürü önlenemez mi?

İbrahim Kiras

Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak ettiğinde konuşulanların aynısı konuşuluyor bugün de dünyada. Kelimesi kelimesine aynı şeyler söyleniyor. Aynı sorular etrafında dönülüp duruyor. Savaş çıkar mı çıkmaz mı, Putin verdiği sözü tutar mı tutmaz mı, ABD ve Avrupa bir şey yapacak mı, NATO ne yapacak, Ukrayna kandırıldı mı, Budapeşte Mutabakatı boşuna mı imzalandı?

Bilhassa meşum Budapeşte Mutabakatı tekrar ve tekrar hayıfla yad ediliyor bugünlerde. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından komünist devlete ait nükleer silahların Kazakistan, Belarus ve Ukrayna’da kalan kısmının kontrol edilemez güçlerin eline geçmemesi için Batı dünyasıyla Rusyanın birlikte kotardıkları “çözüm” ah vah edilerek hatırlatılıyor sık sık.

1994’te imzalanan anlaşma Ukrayna’nın nükleer silahlarını Ruslara devretmesi karşılığında Moskova komşusuna karşı saldırmazlık vaadinde bulunuyor, ABD ve İngiltere de Kiev’in toprak bütünlüğünü garanti ediyorlardı. Aradan yirmi yıl geçtiğinde verilen sözler, atılan imzalar unutuldu. Ruslar Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’ni ve ülkenin doğu bölgelerini işgal ettiler, “garantör” devletler kınama bildirileri yayımlamaktan başka bir şey yapamadılar. Savaşacak halleri yoktu!

Peki, şimdi Rusya “tarihî mirası” saydığı Ukrayna’nın geri kalanını da yutmaya hazırlanırken “Garp cephesinde” değişen ne var?

ABD Başkanının -sonradan dışişlerinin tashih etmeye çalıştığı- abuk sabuk lafları, AB dönem başkanı Fransa’nın “uzun masa”daki görüntüsü, Ankara’nın kendinden menkul arabuluculuk iddiası… Putin’in salt güce dayalı siyasetinin yönünü değiştirebilir mi?

***

Tarihin tekerrürüne ve hep aynı suyun havanda dövülmesine örnek olarak, 2019’da komedyen diye küçümsenen sinema oyuncusu Zelenski’nin Ukrayna Cumhurbaşkanı seçildiği günlerde yazdığım yazıdan bir bölüm var aşağıda:

Ukrayna’nın iki temel meselesi var. İlki içerideki bürokrasinin ve siyasetçi kadrosunun dejenerasyonu ve bununla bağlantılı yolsuzluklar ve ekonomideki kötü yönetim. Komedyen cumhurbaşkanı ve şarkıcı başbakan bu zeminde halkın siyasete bir cevabı ve dahası çözüm yolu olarak çıktı ortaya. Buradaki konu yalnızca dünyamızın artık şov dünyasına dönüşmüş olması meselesinden ibaret değil yani… Ukrayna halkı ülkenin yönetici ve siyasetçi sınıfının yozlaşmasına karşı doğrudan müdahalede bulunuyor.

Ukrayna’nın ikinci en büyük meselesi komşusu Rusya’ya karşı bağımsızlığını ve birliğini muhafaza etmek zorunda olması. Zira Rusya öteden beri ülkenin doğu bölgelerinde etnik Rus nüfusun yoğunluğuna güvenerek “ya bağımsızlığından vaz geçersin ya da bölünürsün” tehdidi altında tutuyor Ukrayna’yı… 19. yüzyıldan beri demografisi yavaş yavaş değiştirilerek Ruslaştırılan, 1944’de son bir hamleyle Tatarlardan tamamen “arındırılan” ve Sovyet devrinde Ukrayna’ya bağlanmış olsa da nüfusun yalnızca yüzde 24’ünü Ukrainlerin oluşturduğu ve Perestroyka’dan sonra yurtlarına dönen Tatarların da ancak yüzde 12 oranında olduğu Kırım’daki durum bilhassa kritikti…

***

Aşağıdaki satırlar Şubat 2014 tarihli bir yazıdan: “Ukrayna’da süregelen mücadelenin son raundunu Avrupa yanlısı güçler almış gibi görünüyor. Ama bu bizi aldatmasın. Bir defa buradaki mücadele son üç beş yılın meselesi değil, yüzlerce yıllık geçmişi olan karmaşık bir etno-kültürel ayrışma ve çatışma sürecinin küçük bir parçası yaşananlar. İkincisi bugünkü haliyle bile tıpkı bir satranç oyunu gibi karşılıklı hamlelerle yürüyen bir mücadele bu. Bir taraf hamle yapıp üstünlük sağlamış gibi göründüğünde ona karşılık diğer tarafın hamlesi hemen geliyor ve denge yeniden değişiyor. Yakın geçmişte hep öyle oldu. Bir Rus yanlıları, bir Avrupa yanlıları hamle yapıp öne geçtiler... Onun için nihai bir netice alınmış olduğunu düşünmemek gerekiyor. (…) Rusya iki seçenek dayatıyor Ukrayna’ya: Moskova yanlıların hükümette olduğu seçenek veya Avrupa yanlıların yönetimi ele geçirmeleri durumunda ülkenin bölünmesi seçeneği… Avrasyacı jeopolitiğin teorisyeni Aleksandr Dugin, Ukrayna’nın üniter yapısının parçalanmasını Rus milli çıkarları açısından elzem sayar. ‘Üniter Ukrayna’nın daha fazla yaşamını sürdürmesine izin verilemez’ diyen Dugin’e göre, çözüm bu ülkenin üç parçaya bölünmesidir. Üçüncü parça hangisi diyecek olursanız, Kırım. Buna bakarak, okuduğunu anlamaktan aciz bazı safderunlar vaktiyle ‘Türk dostu Dugin Kırım’ın bağımsızlığını istiyor’ diye sevindirdik yorumlar yapmışlardı...”

Bu satırların yazılmasından birkaç hafta sonra Kırım yarımadası fiilen Rus ordusunun işgali altına girdi ve Ukrayna’ya bağlı özerk Kırım Cumhuriyeti -1873’ten sonra ikinci defa- Rusya’ya bağlandı. Kırım’ın ilhakı karşısında uluslararası toplumun ve bilhassa NATO şemsiyesi altındaki Batı güvenlik ittifakının ses çıkarmaktan aciz kalışı dünyanın bundan sonraki düzeninde “güçlünün dediği olur/yapanın yanına kâr kalır” kuralının işleyeceğini göstermesi bakımından hayal kırıklığı oldu.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (31)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.