Hani Türkiye zayıfları yenmişti?

Mehmet Atalay

Dünya Kupası’nda favoriler dökülürken, averaj yerler diye düşünen takımlar çok fena patladı.

Öyle ki 2 defa Dünya Kupası’nı kazanan Messili Arjantin bir yana, 4 kere Dünya Şampiyonu yıldızlar topluluğu Almanya başka bir yana savruldu…

Hiç şans tanınmayan 30 milyon Dolarlık Suudi Arabistan, kadro değeri 650 milyon Dolar olan Arjantin’i devirdi.

***

Japonya da Almanya’yı perişan ederek 2018’in acı akıbetiyle baş başa bıraktı… Her iki takım da geriden gelip galibiyete ulaşırken iki futbol devi iki ülke ciddi endişelerle baş başa kaldı…

Belki her ikisi de bu kayıpları bir uyarı kabul edecek toparlanıp final oynayacak ama turnuvaya mağlubiyetle başlayarak ciddi bir hayal kırıklığı yaşattı…

Fas Hırvatistan’a, Tunus da Danimarka’ya geçit vermeyerek golsüz berabere kaldılar…

***

Türkiye 2002’de Dünya Üçüncüsü olduğunda bazı yerli kıskanç çevreler tarafından küçümsenmişti…

Neymiş, hiç Avrupa takımı ile oynamamışmışız… Hep zayıf ülkelerle maç yapmışız.

6 kere zirveye çıkmış ve 2002’yi de kazanmış Brezilya’yla 2 kere oynadığımızı da hesaba katmadılar…

***

O Brezilya ki, finaldeki Almanya dahil her takıma fark atarken sadece Türkiye’yi, hakem cinayetiyle tek gollü galibiyetle ter dökerek yenebilmişti.

Zayıf dediği takımlar ev sahipleri G. Kore, Japonya ve Afrika fırtınası Senegal… Senegal son Dünya Şampiyonu Fransa’yı yendi, eledi, Arjantin oradan gitti…

G. Kore İtalya ve İspanya’yı temizledi, yarıfinalde Almanya’ya elendi. Japonya da Rusya dahil galibiyetlerle grubu bitirdi ve karşımıza çıktı…

Biz Türkiye olarak herkesi temizleyen bu 3 takımı da yendik, eledik…

***

Japonya’yı devirerek çeyrek finale, Senegal’i yenerek yarıfinale çıkmış, G. Kore’yi de saf dışı bırakarak Dünya üçüncülüğüne ulaşmıştık…

Şimdi de Suudi Arabistan ve Japonya’nın başarıları konuşuluyor… Tabii Arjantin ve Almanya’nın da hezimetleri,..

Zayıf ülkeler uyanıyor mu ne… Belki de artık başkaldırıyorlar… Harekette bereket var…

Belki de Katar 2022, yeni bir şampiyonla tanışmamıza vesile olacak…

Heyecanlı günler bizleri bekliyor…

İSPANYA’NIN GAVİ’Sİ VAR DA BİZİM ARDA’MIZ NİYE YOK?

İspanya, Kosta Rika’yı 7 golle mağlup ederken hocası Luis Enrique, Gavi diye bir oyuncuyu sahneye çıkarmakta tereddüt etmedi.

Gavi de büyük yetenekleriyle izleyenleri kendisine hayran bıraktı, büyük sükse yaptı…

Aynı İspanya kale gibi en riskli mevkide bile İke Casillas’ı 18 yaşındayken oynatıp kazanmıştı ve bütün başarıları da onunla yaşamıştı…

***

Pek çok ülkenin hocası gençlere forma veriyor, sahaya sürüyor ve iyi de sonuç alıyor…

Ancak nedense Türk takımları yerli genç oyunculara forma şansı vermek yerine çok maliyetli yabancı amcalarını oynatıyor…

Kendi ülkelerinde gençlere güvenen ancak Türkiye’ye gelince yabancı hocalara da bir haller oluyor.

***

İşte F. Bahçe’nin kariyerli hocası Jorge Jesus bile bu konuda oldukça ketum davranıyor… Bütün istek ve arzulara rağmen genç Arda’ya ilk 11’de yer vermiyor…

Bu yetmezmiş gibi bir de Milli Takım Teknik Direktörü Stefan Kuntz da aynı yolu takip ediyor…

Diyarbakır’daki özel maçta gençlere şans vermesi gerekirken maça Arda’yla başlamadı…

Seyircinin ısrarlı tezahüratlarına rağmen de oynatmamakta ısrar etti…

***

Gaziantep’teki Çekya maçında da yasak savmak gibi yapıp son dakikalarda seyirciyle buluşturdu…

Bu ketumluk niye, anlamak mümkün değil… Bize göre doğru da değil…

İspanya’nın Gavi’si oynuyorsa, bizim de Arda’mız pekala sahaya çıkar ve taraftarı mest eder…

YAVUZ KOCAÖMER’E VEDA…

Gerçek bir engelli dostuydu. Engellilerin evlerinden çıkıp sahne aldığı, birer engel tanımaza dönüştüğü yılları inşa ederken en büyük aktörlerden biri oldu Yavuz Kocaömer…

“Zalime karşı şiddetli, mazluma karşı merhametli” vasfı ona çok uygundu… Bir ihmal ve yanlış görse çok sert tepki verirdi… Zerre güzellikler sergilemek isteyenlerin de en büyük destekçisi…

***

Türkiye’de engelli bilinci oluşmasında ve farkındalıkların ortaya konmasında, bunların toplumda kabul edilmesi ve benimsetilmesinde büyük çabalar harcadı…

Çok emek verdi… İki eli kanda olsa hiç mazerete sığınmaz mutlaka koşardı…

2002 sürecinden sonra engellilerle ilgili üst üste yapılan reformlar bu ülkenin yüz akı olurken engelli sporundaki gelişmelerde hep yan yana durduk…

Aynı takımın oyuncuları olarak birlikte çalıştık…

***

Biz devlet tarafını organize ederken Yavuz Kocaömer iş dünyasında düzenlediği kampanyalarla sayısız engelliye tekerlekli sandalye dahil, malzeme yardımları yaptı…

Türkiye Milli Paralimpik Komitesi Başkanı olarak engellilerin güçlü sesi oldu. Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı’nın (TESYEV) kurucusu ve Başkanı olarak son nefesine kadar, kendisini engellilere adadı…

Her buluşmamızda, telefon görüşmemizde aynı inanç ve kararlılık devam etti. Heyecanı hiç eksilmedi… En büyük şikayeti, bizim gibi yapılan reformların hayata geçirilemeyişiydi…

***

Koca yürekli bir adamdı. Yavuz Kocaömer’i 74 yaşında kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz…

Cenazesinde, en ön safta samimi dualar ecen ve gözyaşı döken engelli yürekler, en büyük hüznü yaşadı…

Yavuz Kocaömer’e Allah’tan rahmet, ailesine engelli sporcularımıza ve tüm spor camiasına başsağlığı dileriz.

HINCAL ULUÇ’U ÖCAL ABİ’DEN DİNLEYELİM:

Medyamızın çok önemli bir kilometre taşıydı Hıncal Uluç. Her gün ara vermeden yarım sayfa yazı yazmak büyük bir birikim gerektirirdi, üretkenlik isterdi, özveri gerektirirdi…

O bunu başarıyor, neredeyse toplumu ilgilendiren her konuda yazabiliyordu… Üslubu sertti, eleştirilerinin dozajı yüksekti. Bu yüzden de en çok tepki çeken, çok fazla davalık olan ama yine de en çok okunan adamlardan biriydi…

***

Temmuz’dan beri yattığı yoğun bakımdan çıkamayarak bu dünyaya veda etti…

Birlikte efsane Tercüman gazetesinde çalıştığımız değerli gazeteci abimiz, onun da abisi Türkiye gazetesi yazarı Öcal Uluç’tan dinleyelim:

“Hıncal’ın, önce spor, sonra sanat ve hatta siyaset basınını bile değiştiren devrimci bir adımı vardı. Bir maçta Dolmabahçe Stadı’nın basın tribününe sarı kırmızı kaşkolünü takarak geldi. Herkes kıyameti kopardı.

“Nasıl girilir, basın tribününe o kaşkolle” diye.

***

O zamana kadar maalesef ben de dahil spor yazanlar sanki tarafsızmış gibi kabul edilirdi. Hıncal doğrudan, “Ben Galatasaraylıyım, benim yazılarımı bir Galatasaraylının yazıları olarak okusunlar” istedi ve devam etti.

Maskeler düştü. Sadece spor değil, sanat, magazin ve siyasi basında da herkes hangi siyasi düşünceyi şiar olarak kabul ettiğini gösterecek şekilde yazmaya başladı. Gizli hiçbir şey kalmadı.”

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.