Barbarları Beklerken

Mensur Akgün

"Barbarları Beklerken” kökenleri İstanbul’a dayanan, hayatının (1863-1933) neredeyse tümünü İskenderiye’de geçirmiş Konstantinos Kavafis’in yazdığı ölümsüz şiirlerden birinin başlığı. Kavafis, Cevat Çapan’ın Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayınlanan Çağdaş Yunan Şiiri Antolojisi (2019) kitabında yer alan bu şiirinde bir türlü gelemeyen barbarları zihinlerde beklemenin ne anlama geldiğini sorguluyor.

Barbarların gelmemesinin yarattığı hayal kırıklığını vurguluyor, “Nedir bu beklenmedik şaşkınlık, bu kargaşa?” diye soruyor. Yüzlerin asıldığından söz ediyor. “Çünkü” diyor “hava karadı, barbarlar gelmedi”, “Ve sınır boyundan dönen habercilere göre barbarlar diye kimseler yokmuş”. Sonra da bitiriyor şiirini barbarlar olmadan ne yapacağımızı sorarak, onların sorunlarımızın bir çeşit çözümü olduğunu vurgulayarak.

***

Barbarlar yani ötekileştirilerek tehdit haline dönüştürülenler sadece Kavafis’in yaşadığı dönem için değil, her dönem için pek çok soruna, daha doğrusu pek çok sorunun üstünün örtülmesine çare olmuş, olmaya da devam ediyor. Bilindiği gibi Barbar, eski Yunan’da kabaca tanımıyla Yunanca konuşmayan, dolayısıyla da kendilerinden iptidai, medeni olmayan, saldırgan halklar demek. Romalılar da kendileri dışındaki hemen herkes için bu terimi kullanmış. Bizanslıların barbarlarıysa bizdik. Bizim de barbarlarımız vardı ama en çok ötekimiz oldu.

Zaten “biz” ötekisiz olmayacak bir kelime. Tek bir kişiye de, bir milliyete de, insanlığın tümüne de atfen kullanılabiliyor. Bildiğim kadarıyla her dilde var. Aidiyeti ifade ediyor, kapsama alanı sürekli değişse de zihnimizin kimlik sınırlarını çiziyor. Bir karşıtlığın varlığını bazen açıkça, bazen ima yoluyla ifade ediyor. “Siz” olduğu sürece “biz” olmaktan kaçınmak zor. Özgürlük alanımız ne yazık ki Sartre’ın iddia ettiği kadar sınırsız değil. Varlığımızı seçimlerimizle şekillendirsek bile her seçimimizin idraki içinde olamıyoruz.

Bu da “bizi” kümelendiriyor, nereden baktığımıza, nerede durduğumuza bağlı olarak toplumsal grupların, sınıfların, ulusların, ülkelerin ve daha pek çok şeyin parçaları yapıyor. Grup bilincimizi oluşturuyor. Benedict Anderson’un uluslar için ortaya koyduğu tasarlanmış cemaatler tezi muhtemelen yakın çevremiz dışında kendimizi ilişkilendirdiğimiz tüm aidiyetlerimiz için de geçerli. Ancak tespitin doğru olması biz-onlar ayrımının sona erebileceği, gerçekliğin, gerçeklik algısının değişebileceği anlamına gelmiyor.

Başka bir deyişle biz-siz, ya da “onlar” ayrımı hep var, bundan sonra da olacak. Kavafis’in şiirine ya da Kopenhag Okulunun öğretisine yansıdığı gibi birileri de “onları” kullanıp tehdit olarak tanımlayacak, güvenlikleştirme mekanizmalarını çalıştıracak. Diğer yandan “onlar”, yani “ötekiler” “bizlerin” tercihlerinden, seçimlerinden, politikalarından bağımsız olarak da tehdit olacak, risk oluşturacak. Realistlerin anarşi diye tanımladıkları sistem içinde yaşamamıza, yaşadığımıza inanmamıza yardımcı olmayı sürdürecek.

***

Paradoksal bir şekilde bir yandan algımızı değiştirmeye, güvenlikleştirme süreçlerine karşı mücadele etmeye çalışırken, diğer yandan oluşabilecek tehditlere karşı da tedbir almamız gerekiyor. Yani hem silahlanmamız, hem de silahsızlanma için çalışmamız gibi bir durum söz konusu. Amerika’dan, Rusya’dan ya da diyelim ki Avrupa’dan nefret etmeden, ötekileştirmeden tehdit olabileceklerini, toplu çıkarlarımıza zarar verebileceklerini anlamaktan bahsediyoruz. İttifakın, işbirliğinin “dostluk”, “kardeşlik” gibi kavramlara indirgenemeyeceğini söylüyoruz.

Ama bugün Pazar, gerçeklerden, hayatın gündelik akışından, bu tür tartışmalardan biraz olsun kaçma zamanı. Ben Çapan’ın kitabındaki diğer şiirleri içime sindire sindire okumayı, Tezer Özlü’nün Yapı Kredi Yayınları tarafından yeniden basılan Yaşamın Ucuna Yolculuğu’nu bitirmeyi, mesleki olmayan dergilerin yaprakları arasında gezinmeyi, fırsat bulursam İstanbul Bienali’ni ziyaret etmeyi planlıyorum. Bence siz de kendinizden kendinizce kaçın. Bir de okumadıysanız Mustafa Öztürk’ün dünkü Karar’daki “Zihni teneffüse çıkaran bir eylül yazısı”nı okuyun…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.