Taliban yönetiminin birinci yıldönümünde

Mensur Akgün

Geçtiğimiz yıl bugünlerde Kabil’deki Batı destekli Afgan yönetimi çökmüş, Cumhurbaşkanı Gani ülkeden kaçmış, dün itibarıyla eski rejim görevi yenisine devretmeye başlamıştı. Afganistan’ın Taliban’a tesliminin nedeni Amerika’nın 2001’den bu yana sürdürdüğü savaş ve siyasi müdahaleden bıkması, bu ülkedeki operasyonunu her açıdan külfetli bulmasıydı.

2020 Şubat sonunda Amerika tarafından Katar’da Taliban temsilcileriyle yürütülen görüşmelerin uzlaşma ile sonuçlanması çöküşün başlangıcını hazırladı. 14 Nisan 2021’de NATO artık biz de yokuz deyince Ağustos ayındaki akıbetin ne olacağı belli oldu. Ülkedeki yabancı temsilcilikler, sivil toplum örgütleri ve hatta uluslararası örgütlerin ofisleri hızla kapanmaya başladı.

Bu plansız ve programsız ani çekilme akıllardan kolay kolay çıkmayacak görüntülerin yaşanmasına, uçakların tekerleklerine tutunan insanların havadan düşüşünün canlı yayınlarda seyredilmesine yol açtı. Ülkeye adalet, güvenlik ve galiba biraz da demokrasi götürmek için giren ABD geriye enkaz bıraktı. Afganistan büyük ölçüde 2001 öncesine döndü ve 39 milyon insanın yardıma muhtaç durumda olduğu bir yere dönüştü.

Bugünlerde Norveç’ten İngiltere’ye, Kanada’dan Amerika’ya gazetelerde, dergilerde Afganistan var. Yazıların büyük bir bölümü çekilişin biçimini, kendileri için çalışan insanların bilinçli bir şekilde geride bırakılışını eleştiriyor, bazıları da kadın haklarındaki gerilemeyi, Taliban yönetiminin kadınların okumasına ve çalışmasına nasıl karşı çıktığını anlatıyor. El Kaide liderinin Kabil’de vurulmasından hareketle yapılan analizlerin sayısı da hiç az değil.

Kimilerine göre bu Taliban’ın verdiği sözde durduğunu, El Kaide liderinin el altından Amerikalılara teslim edildiğini gösteriyor, kimilerine göreyse sözünde durmadığını, en olmayacak yerde yaşamasına müsaade edildiğini. Neyse ki kimsenin aklında geri dönüş, Afganistan’ı bir kez daha işgale yelteniş yok. En çok Afganistan’ın ve Taliban yönetimin izole edilmesi, baskı altında tutulması isteniyor. Çok azı angajmandan, Taliban yönetiminin dünya ile entegrasyonundan yana.

Oysa Taliban’ın yalnızlaştırılmasından, ülkesi ve halkı yerine ülküsünü ön plana çıkartarak radikalleşmesinden, daha da önemlisi etnik ya da başka bir temelde parçalanmasından, ülkenin bir kez daha kaosa sürüklenmesinden kimsenin elde edebileceği yarar yok. Afganistan üstünde en çok hak iddia eden Pakistan dahi böylesi bir süreçten zararlı çıkar. Ülke bir kez daha terör örgütlerinin kontrolü altına girer. IŞİD ve El Kaide güç kazanır.

***

Taliban Yönetiminin hiçbir anlamda mükemmel olmadığı tartışmasız bir gerçek. Ancak onun değişiminin daha fazla müeyyide uygulanması, daha çok cezalandırılmasıyla sağlanamayacağı da öyle. Kadınlar, Taliban’ın baskı altında tutulması, insanların açlığa mahkûm edilmesiyle özgürleştirilemez. Yapılması gereken Afganistan’nın cezalandırılması değil ülkenin uluslararası sisteme yeniden entegre edilmesi, insanlarının temel ihtiyaçlarının karşılanması için çalışılmasıdır.

Amerika, Avusturalya ve Avrupa Afganistan halkı için sadece kaçacakları, göç edecekleri yerler olmaktan çıkmalı, ülkelerini yaşayabilecekleri bir yer haline getirebilecek umudun da adı olmalıdır. İsterlerse Türkiye’nin Afganistan’da yarattığı emsalden ve bu bölgedeki ağırlığından yararlanabilirler. Kabil Büyükelçiliğinin sosyal medya hesaplarının takibi bile onlara fikir verecek, Büyükelçi Cihad Erginay’ın temaslarından sanıyorum sonuç çıkartabileceklerdir.

Ayrıca Afganistan’ın baskıyla, çevrelemeyle, müeyyideyle yola getirileceğine inanlara Saad Mohseni’nin Foreign Affairs’in web sayfasında dün yayınlanan sağduyulu makalesini okumalarını öneririm. Mohseni orada Afganistan’da olan hiçbir şeyin Afganistan’da kalmadığını, dünyayı da etkilediğini, her türlü sorundan mustarip ülkenin çökmesine müsaade edilmemesi gerektiğini çok güzel bir şekilde ve nedenleri sıralayarak anlatıyor.

Ümidim Türkiye emsalinin ve bu tür akılcı, yapıcı yazıların AB ve ABD’deki karar alıcıları etkilemesi, bir yıl önce terk ettikleri Afganistan’a farklı şekilde dönmeyi, Afganistan ekonomisini canlandırmayı, insanlarına yardım etmeyi düşünmesi. Fakat olur mu, yaparlar mı, Afganistan’a bakarlar mı derseniz cevabım ne yazık ki hayır olur.

Çünkü yakınmak onlara yardımdan muhtemelen daha cazip gelecek, kapattıkları bir sayfayı kolay kolay bir daha açmak istemeyeceklerdir. Diplomatik enerjilerini dünyanın başka yerlerinde sorunlara vermeyi, Rusya ve Çin’le jeopolitik rekabeti önemsemeyi, belki biraz iklim, biraz da enerji sorununa çözüm üretmeyi, Afganistan’dan önce temsil ettiği tehdit ve sahip olduğu kaynaklar nedeniyle İran’ı sisteme entegre etmeyi düşüneceklerdir.

Yine de 13 Eylül’de başlayacak BM Gelen Kurulu ajandasındaki 21’inci madde dikkate alındığında bu sorunun bir kez daha gündeme getirilmesi için fırsat doğurabilir. Türkiye sadece konuşarak değil zamanında sorunu önemseyen Almanya gibi ülkelerle iş birliği yaparak, tanımaya ve hukuki tartışmaya girmeden, Afganistan için bir ortak yardım, daha doğrusu dayanışma platformu oluşturabilir...

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (17)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.