Tarihin önemli bir dönüm noktasında

Mensur Akgün

Dün, çoğumuz fark etmemiş olsak da tarihi bir gündü. Adı tarafsızlık, bağlantısızlıkla birlikte anılan Finlandiya Türkiye’nin nihai onayını alarak Brüksel’de düzenlenen törenle NATO’ya katıldı. Artık ittifak onun da toprak bütünlüğünü korumak zorunda. Eğer Rusya ile olan 1340 kilometrelik sınırında saldırı olursa Türkiye de savaşa girmek durumunda.

Macaristan ve Türkiye onay verirse, -ki bence verecekler- yakında İsveç’in üyeliği de gerçekleşecek, zayıf bir olasılık olmakla birlikte belki ileride NATO Sırbistan’ı da kapsama alanı içine alarak doğal jeopolitik sınırlarına ulaşmış, hatta geçmiş olacak.

Her ne kadar gündemde Gürcistan ve Ukrayna’nın üyeliği olsa da bunun yakın bir gelecekte mümkün olmadığı, Amerika da dahil hiçbir üyenin Rusya ile doğrudan çatışmayı göze almadığı biliniyor. Maksat zaten savaşmak değil caydırmak, Avrupa’nın istikrarını, ülkelerin farklı fakat genelde örtüşen çıkarlarını ve tabii ki Amerika’nın beklentilerini korumak.

İttifakın ilk Genel Sekreteri Lord Ismay’in söylediğine benzer şekilde pek çok üye açısından hala önemli olan Rusya’yı Avrupa dışında, Almanya’yı da kontrol altında tutmak. Amerika’nın Avrupa’da kalması için özel bir nedene gerek olmadığı için Ismay’ın söylediklerinin bu kısmını tekrarlamaya gerek yok.

NATO olmamış ya da Soğuk Savaş bitiminde NATO’ya gerek kalmadığına diğer üyeleri inanmış olsaydı bile Amerika Avrupa’da olmak, bulunmak isterdi. Bunu da ikili antlaşmalarla sağlardı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi Avrupa’dan çekilme, Monroe Doktrini sınırlarına dönme gibi bir niyeti ne 1945 sonrasında da, ne de daha sonrasında olurdu.

Kore’den Vietnam’a her türlü savaşın ortasında yer alan, komünizm tehlikesine karşı yapmadığı müdahale kalmayan bir ülke Avrupa’dan nasılsa çıkmazdı. Zaten bundan sonra da çıkmaz. Amerika’nın istediği Avrupa’nın üstündeki söz hakkından vazgeçmemek, onları kendi kaderleriyle baş başa bırakıp dünya siyasetinde üçüncü veya dördüncü kutup olmalarına müsaade etmemek, stratejik otonomi kazanmalarına seyirci kalmamak.

Ukrayna’daki savaş ona bu imkanı fazlasıyla verdi. Rusya saldırganlığıyla ittifak içindeki kuşkuların dağılmasına, dayanışmanın güçlenmesine vesile oldu. Almanya dahi savunmaya daha çok kaynak ayırmaya, savunmasının yükünü paylaşmaya başladı. Amerika canlarını yakan şeyler yaptığında, mesela Rusya’dan gaz getirecek hatları patlattığında bile sesleri çıkmadı.

Dahası NATO bir kez daha büyüdü, güçlendi, Amerika Rusya sınırına iyice dayandı. NATO üyeliğini çok da düşünmeyecek iki ülke ittifaka başvurdu. Biri dün 31’inci üye oldu. Rusya’nın önce NATO, sonra da AB genişlemesin diye başlattığı savaş beklediğinin aksine sonuç doğurdu. Üstelik de ordusunun, donanmasının tüm zafiyetlerini ortaya çıkarttı.

Yani Amerika gücünün doruğuna ulaştı. Bundan sonra 1990’da kimin kime ne söz verdiğini tartışmanın, Rusya’nın kandırıldığını konuşmanın akademik önemi dışında bir değeri kalmadı. Soğuk Savaş sonrasında kat ve kat genişleyen, eski Sovyet Cumhuriyetleri’ni ve Varşova Paktı üyelerini içine alan NATO bir yerde durabilir ama tarih geriye sarmaz.

James Baker’ın sözleri, Bill Clinton’ın görünürde de olsa Rusya’yı kapsayan, ifadesini ‘Barış için Ortaklık’ formülünde bulan yaklaşımı Ukrayna savaşıyla birlikte barış severler için geçmişin hatırlanabilecek güzel birer anısı olarak kalır. Putin’in uzunca süredir dillendirdiği verilmiş sözlere ilişkin iddialar da olsa olsa Gorbaçov’un yalanlamasıyla hatırlanır.

Yine de Avrupa’nın, dahası dünyanın istikrarı ve hatta bekası için NATO’nun sınırlarının tercihan İsveç ile sabitlenmesi, sabitlendiğinin Rusya’ya münasip bir dille anlatılması gerekiyor. Çünkü Ukrayna Savaşı’nı başlatmadan önce Rusya’nın NATO ve Amerika’ya gönderdiği iki teklif bu savaşın bitmesine de küresel istikrarın sağlanmasına da zemin hazırlayabilir.

Savaş antlaşma/anlaşma taslaklarının bazı maddelerinin konuşulmasını imkansız hale getirmiş olsa da kısa ve orta menzilli nükleer silahlar ve ittifakın doğal sınırlarına ulaşmış olduğunun teyidi üstünden uzlaşmaya varmak bence hala mümkün. Yeter ki istensin, sorun sadece Ukrayna ile Rusya arasındaymış gibi görülmesin, gösterilmesin...

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.