Yeni bir krizimiz daha olabilir

Mensur Akgün

Türkiye’nin içeride de dışarıda da yeterince sorunu var. Yeni bir soruna, özellikle de kriz boyutlarına ulaşacak bir soruna hiç ihtiyacımız yok. Ama haber kanalı France 24’e bakılırsa yakında bir sorunumuz daha olacağa benzer. Çünkü 3 Nisan itibarıyla ABD NATO’nun Karadeniz’deki varlığını güçlendirme kararı vermiş, bunu da ilan etmiş.

14 Nisan tarihli habere göre NATO’daki ABD temsilcisi Büyükelçi Kay Bailey Hutchison “Rusya’nın Kerç Boğazı bölgesindeki saldırganlığını caydıracak yeterli kapasiteye sahip olmamız gerekir” demiş. Washington’un amacı Kerç Boğazı’nın Ukrayna gemilerinin güvenli geçişlerine açık olmasını sağlamakmış.

***

Böylesi bir teşebbüs, haberde görüşü aktarılan düşünce kuruluşu FRS’den Yves Boyer’in de vurguladığı gibi, Meksika Körfezi’nde Rus gemilerinin bayrak göstermesine, geçiş özgürlüğünü korumak üzere inisiyatif almasına benzer. Umarız tasarlanacak görevin hedefi bir süredir zaten yapılanın tekrarı mahiyetinde olur, rutin destekle, sınırlı askeri varlıkla yetinilir.

Aksi takdirde Karadeniz’de hiç kimsenin arzu etmeyeceği bir kriz ortaya çıkabilir. Çıkarsa böylesi bir kriz Romanya’nın da, Bulgaristan’ın da, diğer kıyıdaş ülkelerin de çıkarlarına hizmet etmez. Doğal olarak Türkiye’yi de etkiler. Gerilimden ciddi şekilde zarar görürüz, ticaretimiz, siyasetimiz sarsılır.

Dahası Türkiye, ABD’nin bu düşüncesini hayata geçirmesi kadar geçirmek için teşebbüse geçmesinden de etkilenir. Nihayetinde ABD’nin Karadeniz’de etkin askeri varlık gösterebilmesi için öncelikle gemilerini Karadeniz’e geçirmesi gerekir. Buna da Montreux Sözleşmesi sınırlama getirmektedir.

Sözleşmeye göre kıyıdaş olmayan ülkelerin Karadeniz’de bulundurabilecekleri savaş gemilerinin toplam ağırlığı 45 bin tonu geçemez. Uçak gemileri ve denizaltılar da Karadeniz’e giremez. Birkaç gemiyle bayrak gösterir desek o da caydırıcı olamaz.

Dolayısıyla ABD bu denizde etkin bir caydırıcı güç bulundurmak istiyorsa ya sözleşmenin yönetiminden ve şartlarına uyulmasından sorumlu olan Türkiye’ye baskı uygulamak zorunda ya da sözleşmeyi değiştirmek için çaba harcamak.

İlki dünya çapında reaksiyon doğuracağı için ABD Montreux Sözleşmesi’nin revizyonunu imzacı ülkelerden bir veya bir kaçı vasıtasıyla isteyebilir. Bu da 1936 Montreux Sözleşmesi’nin yerine 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin boğazlara ilişkin maddelerinin geçmesine yol açabilir.

Böylesi bir değişikliğin pratikteki anlamıysa serbest geçiş ilkesinin savaş gemileri için de uygulamaya konması, Amerika’nın Akdeniz’deki görev güçlerinin Karadeniz’de bayrak göstermesi, Rusya için güvenlik riskinin artması, harekat kabiliyetinin azalması demektir.

Bizim içinse değişiklik Montreux Sözleşmesi’nin sağladığı geçişe ilişkin güvenlik garantilerinin sona ermesi, daha da önemlisi bu sözleşmenin uygulanmasından sorumlu olmamız nedeniyle sahip olduğumuz pazarlık gücümüzün yok olması anlamına gelir.

***

ABD belki ikisini de yapmaz, böylesi bir teşebbüsün doğuracağı krizleri görüp itidalli hareket eder. Ne baskı uygular, ne de dengeleri koruyan, Türkiye’nin de çıkarlarına hizmet eden sözleşmeyi değiştirmeye çalışır.

Fakat Trump Yönetimi’nin bu zamana kadarki performansını dikkate alırsak, Rusya ile olan ilişkilerinin niteliğini, Türkiye ile yaşadığı sorunların mahiyetini düşünürsek, hazırlıklı olmamızda yarar olabilir.

Eminim Dışişleri Bakanlığı konuyu yakından takip ediyordur. Yine de Sözleşme’nin 29’uncu maddesine göre imzacılardan üçünün bir araya gelip 20 Temmuz 2021’den üç ay önce kısmi tadilat için başvurabileceğini, 28’inci maddesine istinaden de birinin Fransa’ya bildirimde bulunarak Montreux rejiminin sonunu getirebilecek süreci başlatılabileceğini hatırlatmak istedim…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.