Adalet için

Mevlana İdris

İki haftadır gündemde olan bir yürüyüş var: “Adalet yürüyüşü.”

CHP liderinin başını çektiği yürüyüş Ankara’dan İstanbul’a doğru ilerliyor. Yolda molalar veriliyor, katılımlar oluyor, yorulanlar dinleniyor, arada bir sloganlar atılıyor ve heyet İstanbul’a doğru yaklaşıyor.

Yürüyüşün başlığı güzel: Adalet.

Lâkin bu yürüyüşün başlatılmasına sebep olan, CHP liderini harekete geçiren şey biraz vahim bir suçlama içeriyor: “Devlet sırrının ifşâsı” suçlaması içinde yer alan bir gazeteci/milletvekilinin yargılanarak tutuklanması.

Neden şimdiye kadar açık hak ihlâllerinin vuku bulduğu bir ülkede bu yürüyüş yapılmadı da şimdi bu vahim suçlama üzerine yapılıyor derseniz muhatapta bunun bir cevabı yok.

Yürüyüşün eklem ve bileşenlerine bakıldığı zaman -samimi adalet talebinde olanlar elbette vardır- orada da bir şekilde terörle ilintili unsur ve yaklaşımları görmek mümkün.

Diğer taraftan ülkenin içinden geçtiği süreç bir yana, Afrin gibi sıcak temas noktalarında; milletin, devletin bekâsını ilgilendiren gelişmelerin yaşandığı bir zamanda bu yürüyüş zamanlama bakımından biraz ‘manidar’ bulunuyor.

Bununla birlikte adalet yürüyüşünün içeriği pek doldurulamayıp bu yürüyüş şu veya bu sebep için araçsallaştırılsa da farketmez, yürüyüş korunmalıdır. Yola tezek dökme vs kabilinden sululuklara izin verilmemelidir ve hoş görülmemelidir.

Bu ülke bize şunu öğretmiştir: Toplumsal açılımı olan her hareketlenme kolaylıkla provake edilebilir ve öngörülen meşru eylem üzerinden öngörülemeyen tatsız/kanlı pek çok sonuç alınabilir. Bakınız Maraş, Sivas, 1 Mayıs Taksim, Gezi vs.

Dolayısıyla zaten güvenlik koruması altında ilerleyen yürüyüş, kimsenin burnu kanamadan bitiş noktasında sona erdirilmeli, bir de buradan uğursuz fitillerin ateşlenmesine müsaade edilmemelidir.

Lâkin adalet kavramı üzerinde herkesten evvel idarenin durması lâzım değil mi? Özellikle son dönem uygulamalarında ayyuka çıkan ‘kurunun yanında yaş da yanar’ adaletsizliklerinin açtığı yaralar hızlı ve etkin biçimde sarılmalıdır. Adaletsizlik üzerinden açılacak fay hatlarının telafisi diyelim bir ‘ haksız kamulaştırma’ kadar kolay mümkün olmamaktadır.

Yürüyüşün bittiği anlarda İstanbul’a dikkat. Aşırı dikkat.

Adaletli günler dilerim. Hepimiz için.

Yaşamları biriktirmek

Tekrarlama, zamanı, hızla çoğalan nesneler hâlinde sınırsız olarak depolamayı mümkün kılar. İlk tekrarlama, yani paranın tekrarlaması, her nesnenin diğerine göre fiyatı hakkında yapılacak pazarlık zamanını tekrarlanmış bir nesne -madeni veya kağıt para- olarak kısaltmıştır. Para, değiş tokuş için harcanan zamandan tasarruf ettirir.

Müziğin kaydedilmesi, ayin zamanının depolanmasına yol açar. Diğer zaman depolama biçimleri, başka nesnelerin icat edilip dağıtılmasıyla birlikte ortaya çıkar: Kitap, fotoğraf, sinema.

Ama kayıt, zamandan tasarruf ettirmemektedir. Kaydedilmiş bile olsa müziği dinleyebilmek için -kitabı da okuyabilmek için- sıkıştırılamayan bir zaman gerekmektedir. Müzik depoladıkça, dinlemek için daha fazla zamana ihtiyaç duyarız. Zaman kazanmak için yaratılan gramofon ve ardılları, böylelikle zamanın temel tüketicisi hâline gelmiştir.

İşte tekrarın ana çelişkisi burada kendini gösterir. Herkes çalıştığı süreyi, başkalarının zamanının kaydını satın alacak geliri kazanmak için öyle bir harcar ki, bu gelirin kendisine sunduğu imkânları duyacak ve görecek zamanı kalmaz.dinleyebileceğimizin üzerinde kayıt satın alırız. Dinlemek için zaman bulmayı istediğimiz, ve dinlemiş olduğumuzu hatırlamak istediğimiz kayıtları depolarız. Onları dinlemeden, öylece duraklatılmış, “kenara konmuş” o zamana hayat vermeden önce ölmeyeceğimize kendimizi inandırmak için, bu kayıtların sessiz istifine bakarız. Yani müziğin depolanması, bir kez daha, ölüm korkusunu kovmaya çalışmaktır. Jacques Attali-Gürültüden Müziğe- Çev.: Gülüş Gülcügil Türkmen- Ayrıntı yay.

İstifa

Bir dostum bayram ziyareti için biraz uzakta bulunan memleketine gitmişti. Sağ salim evine varıp iki üç gün ferah fahur dinlenince birden “ber İstanbul’da ne yapıyorum?” düşüncesine kapılmış.

Telaş içinde tıklım tıkış bir hayat, her gün sokakta anlayışsız tiplerle kavga ihtimali, hiçbir şeyin kimseye yetmemesi… İşte bütün bunları bir film şaridi gibi düşünürken İstanbul dönüş yolu gözünde büyümüş de büyümüş. Buna bir de aşırı bıcaklar eklenince dostum o gün karar almış ve istifa dilekçesini çalıştığı yere yollamış ve bir de not eklemiş: Mümkünse beni işlemler için İstanbul’a çağırmayın, buradan herşeyi halledeyim, demiş.

Tebrikler, tam isabet.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.