Bayram o bayram mı

Mevlana İdris

Bilemiyoruz ki ömrümüzün hangi demindeki bayram ‘can bula canânını’ dizesinin de olduğu o meşhur şiirdeki bayramdı.

Çocukluğumuzda mıydı o bayram, yoksa henüz içinden geçmediğimiz gelecekte mi?

Sonra şey…Sakın bayramlar değil de çocuklar değişiyor olmasın.

Eski bayramları değil de eski çocukları aramalıyız belki. Bayram geliyor, çocuklar gidiyor.

Biz mutad olduğu üzere Süleymaniye’de eda ettik Bayram namazını.

Sabah yine o sabahtı, bayramın o bayram olup olmadığını pek bilemesek de.

O tekbirler o muhteşem kubbeyi doldurdu yine.

Yahya Kemâl yine hatırlandı.

Cümle yâran bu ulu mâbede uzaktan yakından iştirak etmiş idi. Namaz bitip câmi karşısındaki kahvede, o uzun masanın etrafına toplandığımızda aramızdan yine bazılarının eksildiğini müşahade ettik. Artık bir daha hiç gelmeyecek olanlar vardı.

Simit, poğaça ve durmadan tazelenen çaylar…

Sarılmalar, bayramlaşmalar, şakalar, bazı eski anılar, tanıdığımız çocukların büyüdüğünü görmek. Oracıktaki birkaç yavru kedinin oynaşmalarını izlemek.

Bir yerlerde bir yalnız varsa ona da bayramın uğramasını dilemek.

Sezai Karakoç demişti ki: “İslâm âlemi, neredeyse yüzyıllar oldu, hep kara bayramları yaşıyor. Ak bayramları unutmuş gibi. Bayramlarımız üzerine sabahın gümüşsü beyazlığı, ışığı saçılmıyor. . Bayram aydınlıklarında bile yer yer karanlığın çizgileri hâkim.”

Ve şimdi de Raid Salah Kudüs’te şöyle dedi: “İnşallah bir sonraki bayramınızı hep birlikte özgür Kudüs ve Mescid-i Aksa›da kutlarız.

O zaman bayram sevincimiz iki tane olur. Biri bayram diğeri Filistin’in israil işgalinden kurtulmasıyla olur.”

Aydınlık, lekesiz, sevinçli bir bayram! İnşaallah.

Hep bayramlık elbiselerden bahsedilir ya hani. Elbiselerin dili olsa da konuşsa; belki onlar da bayramlık insan arıyordur, kim bilir?

Süleymaniye’ye akşam da gittim. Kimsecikler yoktu. Demek ki Süleymaniye’de Bayram Akşamı da yazılmamış bambaşka bir şey.

Düşündüm de, yönetim şekli bayram olabilirmiş.

En azından OHAL KHK’sı ile bayram üç aylığına uzatılamaz mı acaba?

Ve bayramdaki şekerin, tatlının kolesterol, tansiyon filan yapmayacağını neden kimse açıklamaz? Vesvese yaparsanız her şey dokunur tabii, orası başka.

Oruç biter, Bayram gelir, Allah büyüktür, kuş uçar, adalet elzem, zaman geçici, insan fâni, yağmur güzel, ağaç harika, ev baklavası şeydir.

Elini öpeceğiniz bir büyüğünüz varsa ne kadar şanslısınız.

Ve o birisi kimse, git sarıl bugün bayram işte.

Sevinç, ışık, umut, neşe, rahmet ve bayram üzerinize olsun.

İyi bayramlar.

Renkler

Yıldızların da ayrı ayrı renkleri vardır. Yedinci göğe hâkim olan Zühal (Satürn) siyahtır. Câhillik, korkaklık, ahmaklık ve yalan gibi şeyler bu yıldızın tesiri altındadır. Eski kosmograflara göre , Çarşamba gecesi ile Cumartesi gününe hâkimdir. Altıncı göğe hâkim olan Müşteri (Jüpiter) açık kahverengidir. İlim, hayâ, tevâzu, kerem, talâkat, belâgat bu yıldıza mahsus vasıflardandır. Eski şâirlerimiz ve İranlılar da bu yıldıza hatib-i felek derler. Beşinci göğe hâkim olan Merih (Mars) kırmızıdır. Cesaret, şecaat, hiddet ve kuvvet bu yıldıza vergidir. Dördüncü göğe hâkim olan Güneş sarıdır. Üçüncü göğe hâkim olan Zahre (Venüs) yeşildir. İkinci göğe hâkim olan Ay beyazdır. Herhangi bir kimse nerede ve ne zaman doğarsa bu yıldızlardan birinin tesiri altın olduğunu söylerler.

Tarihin her devrinde muhtelif devletlerin, dinî olsun siyasî olsun bütün partilerin kendilerine mahsus renk renk bayrakları görülmüştür. Bu böyle olduğu gibi askerî, mülkî ve ruhanî sınıfların da ayrı ayrı renkleri vardır. Mesela bizde Şeyhülislam efendilerin beyaz kürkü tarihî adıyla (Ferve-i beyzâ), Papa’nın kırmızı mantosu, kardinallerin mor cübbeleri, Buda rahiplerinin sarı elbiseleri, Bedevîlerin kırmızı sarıkları, Hâşimî ve Abbasîlerin siyah renkli bayrakları vardı. İran hükümdarı Feridun’un bayrağı sarı atlastan olduğu gibi Habeşîlerin de bayrakları sarı renkte idi. Hazreti Peygamber de siyah, sarı ve beyaz renkleri tercih ederler idi.

Renklerin devletlere , dini ve siyasî fırkalara alâmet olmasından başka mânâları da vardı. Mesela beyaz renk bir zamanlar Endülüs’de hüzün ve keder alâmeti imiş. Eski Türklerde de beyaz mâtem rengiydi. (…)

Siyasî, millî, dinî ve ictimaî misalleri gösterilen elbise ve bayrakların renkleri acaba rastgele mi alınmıştır, yoksa yarı mâbut sayılan ve muhtelif renkleri olan yıldızlarla bir alâkaları var mıdır dersiniz? A. Râgıp Akyavaş- Astad-ı Hayat II- Türkiye Diyanet Vakfı yay.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.