Ne olacak bu Venezuela’nın hali!

Mikdat Karaalioğlu

Türkiye’nin iç sorunuymuş gibi Maduro meselesini konuşur olduk. Konu, siyasi görüşlerimize Venezuela üzerinden referans aramaya kadar vardı. Coğrafi olarak bize bu denli uzak bir ülke hakkında, normal koşullarda Türkiye, menfaatleri doğrultusunda bir tavır koyar, bu tavrı beğenmeyenler ise eleştirirdi. Bu tartışma da gündemin alt sıralarında, konuya vakıf bir azınlık tarafından yapılır ve biterdi.

Ama Türk siyaseti Maduro üzerinden belki de tarihinin en garip tartışmalarından birini yaşıyor. Konu kısa bir süre içinde o denli yoğun tartışılmaya başlandı ki, Türkiye’deki medya tüketicileri, neredeyse bir yabancı ülkede Venezuella hakkında en çok bilgi sahibi olan medya kullanıcıları haline gelmiş durumda. Türkiye’de bir anda yüzlerce Venezuela uzmanı türedi. Muhtemelen bolca komplo teorisi soslu ‘Venezuela Gerçeği‘, ‘Latin Amerika’da bir direniş öyküsü’ gibi başlıkları olan kitaplar da bir iki hafta icinde piyasaya çıkar. Bu bilgilerin ne kadarının doğru ne kadarının yanlış olduğu tabii ayrı bir tartışma konusu.

Konunun bu denli yoğun konuşuluyor olmasından anlaşılacağı üzere, aslında Venezuela’yı değil kendimizi tartışıyoruz. Venezuela sana söylüyorum Türkiye sen işit diyenlerle, Maduro’nun siyasi geleceğini adeta Türkiye’nin beka meselesi olarak gören iki mantık dışı yaklaşımın mücadelesine şahit oluyoruz. Türkiye’nin stratejik ve ekonomik ilişkilerindeki önem sıralamasında ilk ona bile giremeyecek bir ülkenin milli gündemimiz haline gelmesinin arkasındaki psikoloji izaha muhtaç.

***

Türkiye’nin Maduro’ya verdiği destek, kendisini dünya siyasetinde önemli aktörlerden birisi olarak konumlandırma çabası açısından anlam ifade edebilir. Ancak sonuçlarına direkt etki etme imkanımızın çok düşük olduğu bir sürece, bu denli istekli şekilde dahil olmak, arzuladığımız faydanın tersi bir durumla karşılaşmamıza da neden olabilir. Hükümetten tepkinin yoğunluk ayarını iyi yapmasını beklerken, tartışma dış politika sınırlarını aşarak toplumun tüm kesimlerine sirayet eden sembolik bir boyut kazandı.

Tarihi, ekonomik, siyasi ve sosyal olarak Türkiye ile hemen hiç bir ortak yönü olmayan Venezuela’yı (Yıldıray Oğur’un Karar’da dün yayınlanan “Hepimiz - neyse ki- Maduro değiliz“ yazısı tavsiye edilir) bulunduğumuz siyasi noktaya göre bu denli savunmak ya da yermek akıl ve mantıkla izah edilebilir bir durum değil. Venezuela hakkında nerdeyse tarafı olduğumuz siyasi görüşün lehine sokaklara çıkacak bir ruh haline büründük.

İktidar ve muhalefet taraftarlarının bir üçüncü dünya ülkesi olan Venezuela’yı kendileri ile özdeşleştirir bir tutumla tartışmaları, en hafif tabiri ile Türkiye’nin siyasi potansiyeline yapılan bir hakarettir. Türkiye ekonomik ve askeri olarak en zayıf olduğu dönemlerde bile Venezuela benzeri bir durumla karşı karşıya kalmadı. Bu türden fantezileri olan müptezelleri ve potansiyel tehlikeleri küçümsemekle birlikte, Türkiye’nin böylesi üçüncü dünya ülkesi bir mağduriyet yaşaması çok çok düşük bir ihtimal.

Ne Venezuela’nın dünya kamuoyunun baskılarına boyun eğip seçime gitmesi ve Maduro’nun seçimleri kaybetmesi ne de bunun tersi Türkiye’nin kaderini etkileyecek bir durumdur. Venezuela sorununu kendi iç meselelerimizi temsilen suistimal etmek yerine içtenlikle, dürüstçe ve gerçekçi olarak Türkiye’yi konuşalım. En geç bir kaç hafta sonra utanç duyacağımız, komik bulacağımız kıyas, tespit ve analizlerden lütfen imtina edelim.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (22)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.