Bu tabloya bakmaya cesaretimiz var mı?

Mustafa Karaalioğlu

Sıradanlaşma ve en büyük problemlerin yarattığı sonuçlara alışmak, içinde bulunduğumuz halin kavranmasını zorlaştırıyor. Türkiye’nin hukuk temelinde çok büyük dertleri var; bir o kadar da ekonomide... Ekonomik kriz var, üstüne bir de ekonomik krize alışkanlık var.

Tablonun gerçekte ne olduğunu, neleri kaybettiğimizi, nelerin artık hayal olduğunu düşünmekten bile uzaklaşıyoruz. Evet kriz var ama hayat devam ediyor neticede. Ediyor da nasıl ediyor ve biz kendimize masallar anlatırken dünyada nereye savruluyoruz, farkında değiliz. 

Hafta başında, Gelecek Partisi’nin ekonomi takımı -Kerim Rota, Serkan Özcan, Feridun Bilgin, Tuncay Dinç- Genel Başkan Ahmet Davutoğlu başkanlığında bir sunum yaptı. Tablonun ne kadar vahim olduğunu, görmek istemeyeceğimiz tablolarla anlattılar. 

İstemesek de göreceğiz… O verileri aktaralım, başka söze de gerek olmayacak. 

Enflasyonda halimiz nedir? Türkiye, 2017’de yüzde 11.9, 2018’de yüzde 20.3, 2019’da yüzde 11.8, 2020’de yüzde 14.6 ve 2021 Şubat itibariyle yıllık yüzde 15.6 enflasyonla yaşıyor. Yani, dünya enflasyonu unutmuşken Türkiye tek haneli enflasyonu bile unutmuş durumdadır. Ne var ki bizi gibi ülkeler hala var ve biz o ligin ilk sıralarında geziniyoruz. En yüksek enflasyon sıralamasında Venezuela, Sudan, Zimbabwe, Lübnan, Surinam, İran, Güney Sudan, Arjantin, Yemen, Angola, Zambia, Libya, Etiyopya, Haiti ve Nijerya’nın ardından geliyoruz. Hemen peşimizde ise Gine, Liberya ve Siera Leone bulunuyor. Başka söz gerek var mı? Var.

Faiz liginde durumumuz nedir? Yüksek faizde de rakip tanımıyoruz. OECD ülkeleri ve Avrupa ülkeleri arasında faizlerin en yüksek olduğu ülkeyiz. Dünyada da yedinci sıradayız. Venezuela, Zimbabve, Arjantin, Yemen, Liberya ve Surinam’ın arkasındayız. Peşimizden Kongo, İran, Haiti vb geliyor. 

Faiz harcamalarında tablo nasıl? Tabii ki yüksek faiz ödemeye bağımlıyız. 2011’de 42 milyar faiz harcaması vardı, 2021’de 180 milyar TL. “Faiz lobisi” hamaseti arttıkça faiz ödememiz de arttı. Ki, hamasetle gerçek arasındaki ilişki hiç şaşırtıcı değil. Başkanlık sisteminden önce her 10 liralık verginin 1 lirasını faiz ödüyorduk, şimdi 2 lirasını… En azından faiz lobisinin yeni sistemden şekvacı olmadığını düşünebiliriz. 

Riskliyiz, hem de çok riskli… Bir ülkede hukuk ve şeffaflık yoksa, ekonomide kararlar günübirlik alınıyorsa ve rasyonalite terkedilmişse, tabiatıyla o ülkenin dış borçlanmadaki risk puanı artar. Bizimki de arttı. 2016 ortasında 266 olan risk puanı (CDS) 2021 Mart ayında 465’e ulaştı. Her 1 Dolar için yabancıya ödediğimiz faizin maliyeti sadece CDS’lerde iki katına çıktı. Aynı grupta olduğumuz Rusya, Güney Afrika ve Brezilya’nın risk puanı düşerken oldu bu. Demek ki faiz lobisi ve karanlık odaklar onlara acımaya başladı!  

Yabancı sermaye gelmez oldu… Türkiye, 2011’de 11.1 Milyar Dolar -gayrımenkul hariç- yabancı sermaye alıyordu. 2015’te bu rakam 15.1 milyar Dolar’a çıktı. Geçen yıl ise sadece 3.4 milyar dolar yabancı sermaye alabildik. İyi tarafından bakarsak dış güçleri ülkemizden kovduk da denebilir!

Millet parasını nereye yatırıyor? Dış güçleri kovduk kovmasına da vatandaşımız tasarrufunu Dolar’la, Euro’yla yapmaya başladı. 2013/2014’te yüzde 30’lar seviyesinde olan yabancı para mevduatı 2020’de yüzde 55’i aştı. Üstelik TL faizinde dünya lideri olmamıza rağmen. Aynı dönemde Merkez Bankası rezervleri tabii ki eksiye düştü. Hesapsız politikaların ve Dolar tabelası iyi görünsün diye harcanan 128 milyar Dolar’ın sonucunda geldiğimiz nokta eksi 44 Miyar Dolar rezervdir. 

Bütçe açığını, cari açığı, ve kamu borcunu merak eden var mı? Varsa da faydası yok. 2011’de sadece 20 milyar lira olan bütçe açığı 2021’de 245 milyar liraya çıktı. Yani, sadece döviz rezervi değil kamunun TL kapasitesi de eriyip gitti. Gayet tabi iki aynı dönemde düşük büyümeyle birlikte yüksek cari açığa mahkum olduk. 2020 hanesinde 36.8 milyar Dolar cari açık yazıyor. Yetmedi, 2011 ile 2018 arasında 89 ayda iki katına çıkan kamu borcu, sadece 2018 Haziran ayından 2020 kasım ayına kadar (Berat Albayrak dönemi) geçen 28 ayda iki kat daha arttı. 

Kayıplar, gerilemeler ve hasarlar yorucu, üzücü, can sıkıcı, kahredici… Üzerine bir de işler doğru yapılmış olsaydı, makul ve rasyonel bir yol izlenseydi ne olacağını hesap edelim. Yani fırsat maliyetini de ekleyip kaybettiklerimiz bir de öyle hesaplayalım.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (47)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.