Okullar açılmasın diyenler orada mı?

Osman Sert

6 Eylül’de okulların yüz yüze eğitime açılmasından bu yana bir aydan fazla zaman geçti. Bu süre zarfında üniversitelerle birlikte veliler hariç neredeyse 25 milyon kişiyi doğrudan ilgilendiren bir hareketlilik yaşandı.

Aslında okulların açık olması gerektiği, Mart 2020’de Koronavirüs pandemisi ilk ortaya çıktığında yaşanan kısa süreli şokun ardından birçok Avrupa ülkesinde standart olarak kabul edildi. Türkiye ölçeğindeki Almanya ve Fransa da dahil olmak üzere hükümetlerin önceliği okulları olabildiğince açık tutmak, eğer illa kamusal hayatta bir kısıtlamaya gidilecekse de sıranın en son okullara gelmesi idi.

Türkiye olarak bunun tam tersini yaptık. Bunda da en büyük vebal hiç şüphesiz dönemin Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve hemen her konuda müdahil olan ve nihai sorumluluk sahibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’da. Eğer o gün zihinlerdeki öncelik ‘okulları nasıl açık tutarız?’ olsa idi bir yolu mutlaka bulunurdu.

Mesele eğitim olunca toplum genelde merkezi idarenin yönlendirmelerine göre hareket ediyor. Bu nedenle elbette Ankara temel sorumlu ama eğitimi önemseyip iktidar üzerinde ‘okulu açın, çocuklarımız hem öğretimlerinden geri kalıyorlar hem de psikolojileri bozuluyor’ diyen veli baskısı da oluşmadı. Eğitim politikalarının oy verme davranışlarındaki sıfıra yakın etkisi de toplum olarak hayatımızda bu konunun ne kadar önemli olduğunu da zaten ortaya koyuyor.

Online derslerde bile elinden geleni yapan mahdut sayıdaki kişileri, öğrencilerinden ayrı kalmanın sıkıntısını farklı yollarla görevini yapmaya çalışarak aşmaya çalışan istisnaları saymazsak eğitim camiası da başta bazı sendikalar olmak üzere okulların kapatılmasını kendine dert etmedi. Öyle ki okullar açıldığında artık normal mesaisine gitmeyen ve normalleşemeyen tek grup eğitim dünyası kalmıştı.

Bugün okullar açılmış olsa da kaybettiğimiz bir buçuk yılın maliyeti o kadar yüksek ve aradaki farkın kapatılması o kadar zaman alacak ki atılmamış adımları, gereği yapılmamış sorumlulukları anmadan bugüne gelmek zor.

Mahmut Özer’in Millî Eğitim Bakanı olması ile nihayet önceliğini okulların açılması olarak tanımlayan ve bunun gereğini yapan birini gördük. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca okulların açılması için kabinenin bir üyesi olarak sorumluluğu üstlenip diğer üyeleri cesaretlendirmek bir yana kaçak güreşmeyi tercih ediyordu. Özer’in gelmesi ile o da kaçacak daha fazla yer bulamadı. Baştan beri özellikle Yekta Saraç zamanında silik bir profil çizen YÖK’ü ise saymaya bile gerek yok.

İdareci, siyasetçi kriz zamanlarında nasıl yönetim sergilediği ile belli olur. “Oh ne güzel okullar da kapalı dur bakalım Allah kerimdir” mantığının temsilcileri uzun süre eğitim hayatına yön verdi. Milyonlarca gencin yıllarına yazık oldu.

Mahmut Özer’in okulları açma kararlılığını daha göreve geldiği ilk gün açıklaması üzerine de doktorlardan bazı eğitimcilere kadar birçok kişi okulların açılmaması gerektiği konusunda açıklamalar yapmaya başladılar. Allah’tan okulların açılması için yeterince geç kalındığı kabul edildiğinden sesleri çok çıkamadı ve birçok sivil toplum örgütü ortak açıklama ile gerekli tedbirler alınmak şartıyla okulların açılması gerektiğini belirtti.

Gelinen noktada bir aydan fazla süredir okullar açık ve hayatın normalleşmeyen son alanı da eski rutinine az sayıdaki vakalara ve engellere rağmen dönmüş durumda. Millî Eğitim Bakanı Özer, gelinen noktadaki durumu rakamlarla CNN Türk’te Hande Fırat’a şöyle özetledi: “Bizim 71 bin 320 okulumuzda 850 bin sınıfımız var. 6 Eylül’den bugüne kadar 5 bin 900 sınıfımız kapanmış ve açılmış. Düşünün, 850 bin içerisinde 5 bin 900 sınıf... Sistem, artık kendi içinde belli bir takvimle işliyor. Burada aslolan şey, okullarımızın açık olması ve yüz yüze eğitimin devam etmesi.”

E ne oldu şimdi? Her konuda bilgi edinmeden fikir sahibi olanların ‘okullar aman açılmasın’ yaygarasını nereye koyacağız? Kimse kör gözüm parmağına iş yapalım demiyor ama sonuçta aklın yolu bir.

Başta da hiç vaka olmayacak denmedi zaten. Kaldı ki sadece korona değil olağanüstü kapanma dönemi sebebiyle kesintiye uğrayan birçok bulaşıcı hastalık da bu yoğun sosyalleşme yüzünden yeniden hayatımıza döndü. Hayatın kendisi de hastalıklarla, iyileşmelerle bir bütün ve bu süreci bir yıl sonra okulları açsak yine yaşayacaktık.

Haziran 2021’e kadar yeteri kadar aşıyı zamanında tedarik edemeyen, önceliği maliyetsiz olduğu için okulları kapatmaya veren iktidarın nihayet okulları açma kararını verebilmesi ve bir ayın sonunda da eğitim hayatının devam ediyor olması sevindirici. Bu iktidar zamanında artık olması zor ama Türkiye’yi kim yönetecekse eğitim üzerine kafa yorması şart. Yoksa milyonlarca genç sadece işsizler ordusunda istatistik olarak kalmaya mahkûm olacak.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (28)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.