Ukrayna dersleri

Şenol Kaluç

Ukrayna’da yaşanan savaş bizim için gerek iç ve gerekse dış siyasette nelerin yapılması ve nelerin yapılmaması gerektiği konusunda fazlası ile derslerle dolu. Genelde tarihe sadece övünmek için baktığımızdan dünden ders almamız pek mümkün olmuyor; ancak yanı başımızda, gözümüzün önünde cereyan eden felaketler belki bize bir şeyler öğretebilir.

Türkiye’nin istikameti çok uzun zamandır Batı ve bu anlaşılır bir durum. Çünkü, Osmanlı sanıldığının aksine, bir Avrupa-Balkan devletidir. Bugün yaşadığımız öz güvensizlik ve pek çok sancının sebebi de bu Anavatanı kaybetmekte yatıyor.

Osmanlı’nın düvel-i muazzama dediği devletlerden İngiltere ve Fransa ile olan ilişkisi oldukça dikkat çekicidir. Aramız zaman zaman limonileşse de uzun vadede özellikle İngiltere ile derin bir işbirliğimiz var. İngilizlere karşı zaman zaman Fransa’yı ve ilerleyen zamanda da Almanya’yı denge unsuru olarak gördüğümüz olmuş. Rusya bile bu denklemde kendisine zaman zaman yer bulabilmiş. Kendi valimizle baş edemeyip, İngiltere ve Fransa’dan da destek alamayınca Ruslara sığınmışı, valimizin ordusundan Çar’ın askerleri vasıtası ile kurtulabilmişiz.

Rusya 1700’den beri açık düşmanımız ve niyetlerini hiç gizlememişler. Prut Zaferinden sonra Rusları sadece bir kez İngiliz, Fransız ve Piyomente-Sardinya desteği ile 1854-56 Kırım harbinde yenebilmişiz. Ve belki de 1. Dünya Harbinde başkentin bir Rus saldırısına uğramasının önüne de bu zaferle geçmişiz. Büyük devletlerin siyasetine çok da güvenilmeyeceğini çok acı bir şekilde 93 Harbinde gördük. Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmiş ve ancak o vakit İngilizler bizim için harekete geçerek yapılan ağır antlaşmayı Kıbrıs karşılığında kısmen revize etmişlerdi.

Ukrayna, Batı ittifakının desteğine geçmişte yaşanmış Çekoslovakya ve Macaristan felaketleri varken çok fazla bel bağlamanın ağır bedelini ödüyor maalesef. Tabii ki işin bir de şu yönü var, Ukrayna orta bir yol deneseydi bile Putin’in saldırısından kurtulamayabilirdi.

Çünkü, Putin çok uzun zamandır yayılmacı ve saldırgan bir siyaset izliyor ve Batı geçmişte Hitler Almanya’sını seyrettiği gibi olan biteni seyrediyordu. Gelinen nokta bu nedenle çok da şaşırtıcı değil.

***

Hafta içi savunma sanayimiz açısından güzel bir haber düştü medyaya, 3 yıl içinde insansız savaş uçağımız semalarımızda olacak.

Siyasete bakarken ve ilgilenirken bence tüm paydaşların bazı konuları siyaset üstü kabul etmesi gerekiyor. Milli Savunma, hukuk, eğitim ve sağlık gibi temel konular partiler üstü ve iktidarlardan bağımsız olmalı, çünkü bu konular hepimizi ilgilendiriyor.

Bu noktada, Bayraktar isminin Cumhurbaşkanlığı ile yakınlığı ya da uzaklığı da beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Burada önemli olan bu tür yerli yatırımların partilerden ve kişilerden bağımsız olarak desteklenmesidir.

Geçmişte çok büyük hatalar yapıldığını Nuri Killiğil ve Nuri Demirağ’ın hikayelerinden biliyoruz. Kim yaptı, ne yaptı bugün için ötesine geçmemiz gerekiyor. Bulunduğumuz coğrafya gerçekten zor bir coğrafya. Hem büyük fırsatlar hem de büyük tehlikelerle iç içe.

Bu nedenle öncelikle 84 milyonu kucaklayacak Alevisi, Sünnisi, Deisti, Türkü, Kürdü, Lazı vs. için umut vaat eden bir iç huzur inşa etmemiz gerekiyor. Çok üzülerek söyleyeyim ki yıllardır Ak Partinin iktidarda kalabilmek için sürekli ülkemizin fay hatları ile oynamayı tercih etmesi bu konuda büyük bir zaafa yol açtı ve maalesef bugün hiçbir konunun sağlıklı konuşulamadığı bir Türkiye’ye evrildik.

Dönüp dolaşıp 2002’nin ortamına gelmek ve hatta bazı konularda daha geriye gitmek gerçekten üzüntü verici. Düşünce ve ifade özgürlüğü ve adalet sistemimizin 2002’den daha iyi olduğunu iddia edecek kimse yoktur sanırım.

8 Mart Dünya Kadınlar gününde açıklanan mahkeme kararı tam bir kara mizah örneği idi.

***

Rusya ile yakınlaşmanın ve uzun vadede teke tek kalmanın maliyetlerini doğru hesaplamamız gerekiyor. Bu nedenle ABD, AB ve çok içimize sinmese de İsrail ile olan ilişkilerimizi sağlıklı bir temele oturtmak ve ekonomimizi sağlam temeller üzerinde yükseltme gerekliliği bugün çok acı bir şekilde karşımızda duruyor.

Jeopolitik konumumuza çok fazla güvenmek bazı gerçekleri ıskalamamıza sebep olmamalı. Türkiye ayakta ise gücü ile ayakta olmalı. Putin’in bir sonraki hedefinin İstanbul olmayacağının hiçbir garantisi yok. Batı ile iyi geçinmenin dün anlaşıldığı gibi sadece onların dümen suyuna gitmek olmadığını da çok iyi anlamak gerekiyor.

Daha güçlü bir Türkiye için 100 yılı aşmış iç sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor. Küçülerek değil, büyüyerek güçlenen bir Türkiye hayali, ham Osmanlıcılık rüyaları satmakla olmuyor. Önce ayaklarımız yere sağlam basmalı ve küçük düşünmekten vazgeçmeliyiz.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.