Cumhuriyet’in evrimi

Taha Akyol

Cumhuriyet tarihi çeşitli yönleriyle araştırılabilir. Bir de hukuk ve kurumlar açısından bakılmalıdır. Yeni açıklanan “2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı”ındaki yatırım rakamlarından yola çıkarak Cumhuriyet tarihine bu açıdan bakmak istiyorum.

Program’a göre; 2002-2020 arasındaki dönemde Türkiye’ye 226 milyar dolar Uluslararası Doğrudan Yatırım gelmiş. Gelen yatırımlar 2007’de yıllık 22 milyar dolara kadar yükselmiş ama tedricen azalarak 2020 yılında 7.8 milyar dolara düşmüş! (sf. 108)

Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz’a sordum şöyle dedi:

2020 yılında 7.8 milyar dolar gözüken uluslararası doğrudan yatırımın çok büyük kısmı yabancılara taşınmaz satışlarıdır. Bunu çıkarsanız ülkemize gelen uluslararası yatırım sıfıra yakındır!”

22 milyar dolardan sıfıra doğru bir grafik!

Bu grafiğe laboratuvar gibi bakmalı, sebeplerini araştırmalıyız.

REFORMLAR DÖNEMİ

Ecevit hükümeti döneminde Kemal Derviş’in eşgüdümünde 2001 yılında hayata geçirilen yapısal reformlar: Merkez Bankası’na araçsal bağımsızlık verilmesi, bağımsız Düzenleme ve Denetim kurulları oluşturulması, sağlam bir mali yapı kurulması…

AK Parti’nin bunu devam ettirmesi, ilaveten AB sürecinde 2004 Anayasa değişikliği, AB kıstaslarına uygun yeni Türk Ceza Kanunu, uyum yasaları, Türkiye’nin bir ‘Avrupa ülkesi’ görüntüsü vermeye yönelmesi…

Başbakan Erdoğan, 2007 Seçim Beyannamesi’nde “evrensel hukuk Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AİHM kararlarının bağlayıcılığı…” gibi kavramları vurguluyor ve şöyle diyordu:

AB hedefi kurumsal yapılar ve sektörel politikalar gibi pek çok konuda Türkiye’nin önümüzdeki dönemde neler yapacağının yol haritasını oluşturmaktadır…” (22 Temmuz 2007)

Evet, ekonomiyi yükselten; AB üyeliği değildi, bu yol haritası ve hukuk reformlarının sağladığı güven ortamıydı.

YÖN DEĞİŞMESİ

2011’deki seçim zaferi ve Arap Baharı’nın uyandırdığı heyecanlar rota değişikliğine yol açtı Artık, Başbakan Erdoğan “kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor” diye konuşuyordu. (17 Aralık 2012)

Evrensel değerler referansını bırakıp “Biz hiçbir yerden model arama ihtiyacı içinde olan milletler değiliz” diyordu. (17 Kasım 2012)

Hatta “AİHM′nin kararları bizi bağlamaz” diyordu! (20 Kasım 2018)

Ve nihayet, hukuk devleti sıralamasında Türkiye’nin 107. sıraya kadar gerilemesi ekonomideki sorunların da sebebiydi: Uluslararası yatırımların gelmemesi, hatta sermaye çıkışı, risk puanında, faizde, enflasyonda dövizde tırmanmalar…

Önceki politikaların ulaştırdığı kişi başına 12 bin dolar gelirin, bu politikalar yüzünden 8 bin dolara düşmesi…

SİYASETİN ÜSTÜNLÜĞÜ

Merkel istese bile böyle şeyler yapabilir miydi?! Trump istedi ama hiçbir kurumu ve kuralı değiştiremedi.

Bizde ise, her devirde tarihsel ve yapısal olarak hukuk siyaset karşısında zayıf kaldı. Bu konuda hiç birimizin yüzü ötekinden ak değildir.

Raymond Aron’un belirttiği gibi, tarihi sert kırılmalarla dolu olan ülkelerde siyasi endişeler hukukun önüne geçiyor. Fransız tarihi böyle idi…

Osmanlı’nın savaş, krizler ve çöküşlerle dolu son yüz yılı bir tarafa… Şanlı Milli Mücadele destanını kuvvetler birliği ilkesiyle yazdık elbette… Ama Cumhuriyetimiz de “kuvvetler birliği” ile kuruldu. Devrim siyaseti anayasanın, hukukun, özgürlüklerin üstünde belirleyici oldu.

1924 Anayasasında idam cezalarının TBMM onayına tâbi olduğu yazılıydı.(Md. 26) Ama 1925 Takrir-i Sükun döneminde İstiklal Mahkemelerinin idam cezaları Meclis’e getirilmeden infaz edildi. 1935’te Tunceli Kanunu’nda idam cezaları yine Meclis’e getirilmeden infaz edildi!

Hukuk fakültelerinde kuvvetler birliği belletildi. Kuvvetler ayrılığı irtica olarak nitelendi!

İnönü 1947 CHP Kongresinde kuvvetler birliği ilkesini programdan çıkartmak istedi fakat “Kemalizm’e aykırı” itirazlarıyla reddedildi.

Kuvvetler birliği öylesine zihinlerde yerleşti ki, Demokrat Parti de kuvvetler ayrılığına yanaşmadı! Kuvvetler birliği otoriterleşme yolunda DP’nin de işine geldi!

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

Kalkınma için istikrarlı bir hukuk zemini yaratamamak hepimizin ortak zaafıdır.

Tarihi sen-ben kavgasının aleti yaparak kavgayı sürdürmek yerine, artık kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü kavramlarında birleşmek, kurallar ve kurumlar sistemine geçmek zorundayız. Hukuk bütün ideolojilerden üstündür, bunu içimize sindirmeliyiz.

Cumhuriyetimizin evrim yönü budur.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (160)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.