Din öğretiminde derin sorunlar

Taha Akyol

Hz. Ömer İslam’ın manevi mertebesinde üçüncü isim olduğu gibi büyük bir devlet adamı ve kanun koyucudur.

Kuran-ı Kerim Müslüman erkeklerin ehl-i kitap (Hıristiyan ve Yahudi) kadınlarla evlenmesine izin vermiş fakat Hz. Ömer bunu yasaklamıştı! Hz. Ömer’in gerekçesi şudur:

“Yahudi ve Hıristiyan hanımlarla evlenmeye Allah Teala o zamanlar müsaade etmişti. Çünkü Müslüman hanımlar azdı. Şimdi ise, sayılarına bereket, ötekilere ihtiyaç kalmamıştır, dolayısıyla da izin kalkmıştır.”

Peygamberimizden kabaca on yıl sonra, şartların değişmesine dayanan dünyevi bir gerekçe…

Bu konuda Prof. Mehmet Erdoğan’ın “İslam Hukukunda Ahkâmın Değişmesi” adlı değerli eserine bakabilirsiniz.

İkinci Meşrutiyet’te çağın ihtiyaçlarına göre yeni bir aile hukuku tartışılırken, büyük hukukçularımızdan Mansurizade Said Bey, hukuki yenilenme için Hz. Ömer’in içtihatlarını emsal almıştı…

YENİ NESİLLERİN SORULARI

Peygamberimizden yüz yıl sonra Emevi Halifesi Abdülmelik, devrin büyük âlimlerinden Hasan Basrî’ye mektup yazarak, kader ve insanın irade hürriyeti gibi konularda “geçmiş nesillerde kimsenin işitmediği” soruların ortaya çıktığını belirtmiş, bunlara cevap yazmasını istemişti.

Yeni nesillerin aklına gelen sorular!

Çünkü Müslümanlar başta Yunan, Süryani, Hint gibi kültürlerle tanışmışlar, çıkan tartışmalar ve felsefi sorular zihinleri ateşlemişti.

Rönesans’a ışık tutacak İslam medeniyeti bu beyinlerle inşa edilmişti. Ruhuyla, bilimleriyle, felsefesiyle, hukukuyla, sanatıyla…

Mogol istilasının tahribatıyla Haçlı saferlerinin yarattığı katılaşma, iskolastik Eş’ari kelamının hür düşünceyi bastıran istibdadı ve medresede felsefi ilimlerin dışlanması…

17 yüzyılda, bizde modern ilmi düşüncenin ilk öncüsü olan Kâtip Çelebi, Cihannüma adlı muhteşem eserinde Müslümanların felsefe ve bilimlerde geri kalmışlığını şöyle anlatır:

Her defa, Hıristiyanların Yunanlılardan intihal ederek bu fenni araştırma ve ortaya koymada tam bir dikkat ve maharet göstermeleri; Müslümanların ise inkâr ve ihmallerini, bu konudaki bilgisizliklerini ve tembelliklerini görüp üzülürdüm.” (Cihannüma, İBB yayınları 2010, s. 44)

BİR ÖNCÜ: KÂTİP ÇELEBİ

Kâtip Çelebi, Avrupa’daki bilim devrimini, dönemin imkanları içinde bir ölçüde takip ediyordu. Yunanca ve Latince eserlerden yararlanıyordu.

Kitaplarını, yeni bilimleri Müslümanlara öğretmek için yazdığını belirtir.

16. yüzyılda İstanbul’daki Takiyüddin rasathanesi “gökleri gözlemlemek uğursuzluk getirir” diye top atışlarıyla tahrip edilmişti… Kâtip Çelebi ise, ay ve güneş tutulması dahil gök cisimlerinin bütün hareketlerinin matematikle belirlenmiş doğal hadiseler olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

Müslümanların pozitif bilimleri dine aykırı sanmasını eleştiriyordu: “Peygamberlerin ve Ashab-ı kiramın vazifesi halka dini konuları öğretmek olup eşyanın hakikatini açıklamak onların vazifesi olmadığından…” gök cisimlerinin hareketleri “dini işlerden değildir”, bilimlerin konusudur. (Cihannüma, 124)

Katip Çelebi, Şeyhülislam Bahai Efendi’ye sorduğu soruları anlatır. Biri şöyledir:

“Bir Müslüman, İngiliz gemisine binip 90. enleme vardığında, altı ay gündüz ve altı ay gece olacağı için, beş vakit namazını ve ramazan orucunu nasıl eda edecektir?”

İşte bu tür sorular da “geçmiş nesillerde kimsenin” aklına gelmemişti, çünkü dünya düz sanılıyordu. Bütün gök cisimlerinin küresel olduğunu bilen Katip Çelebi ise tabii bu soruyu soruyordu.

Şeyhülislam cevap verememişti, cevabı Katip Çelebi yazacaktı.

21. YÜZYILDAYIZ!

Artık kuantum fiziğinden, nükleer tıptan bahsediyoruz. İktisat, tarih ve sosyoloji de çağımızda ileri derecede gelişmiştir.

Türkiye’de ise yeni kurulmakta olan İslami İlimler Fakültelerinde felsefe grubu derslere yer verilmiyor! Medrese gibi…

Bin yıl, beş yüz yıl önceki fetvalarla ekonomiyi, ülkeyi idare etmek mümkün mü?!.

Çağımızda hukuk, adalet, hak ve hürriyet değerleri o fetvalar düzeyine indirilebilir mi?!.

Katip Çelebi, üç yüz yıl önce kendi zamanının bu kafadaki adamlarını eleştirirken “bunlar dine karşı suç işlemiş ve dini zayıflatmışlardır… Akıllı düşman cahil dosttan daha hayırlıdır” diye yazıyordu. (s. 53)

Aynen öyle…

Taliban ve o kafada olanlar da bugün aynı şeyi yapıyor, İslam’a büyük zarar veriyorlar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (222)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.