En büyük düşmanımız

Taha Akyol

Türkiye’nin en büyük düşmanı kimdir diye sorsam ne cevap verirsiniz? Emperyalizm, Haçlılar, Siyonistler, Haçlı-Siyonist ittifakı…

İsimlendirmeyip soyut kavramlarla ifade edersek, dış güçler, üst akıl, içimizdeki hainler, işbirlikçiler, yedi düvel, kültür ajanları…

Yahut Erdoğan’ın yirmi yıl sonra dün ortaya attığı “mandacı iktisatçılar” söylemi…

Geçici acı ilaç olarak faiz yoluyla TL’nin değerlendirilmesini ve enflasyonun önlenmesini isteyenler “mandacı iktisatçılar”mış…

TL’Yİ KİM ERİTİYOR?

TL’nin erimesi, vatandaşın alım gücünün yerlerde sürünmesi ama bu sayede ucuza mal satarak ihracatımızın artması; iktidar medyası bunu ‘vatan savunması’ diye takdim ediyor.

Erdoğan Biden karşısında dik duruyormuş, bu yüzden dolar yükseliyormuş!

Ne demek bu? Bağımsızlık uğruna, TL’nin erimesi demek!

Ama Erdoğan, “Para, tıpkı bayrak gibi tıpkı milli marş gibi bir ülkenin gücünü itibarını bağımsızlığını simgeler” dememiş miydi?!. (1 Mart 2012)

Şimdi niye TL’nin değersizleşmesi bağımsızlık oluyor?! TL’nin değerlenmesini isteyenler niye “manda iktisatçısı” oluyor?

Ekonomimize “dış güçlerin” saldırısı mı?.. Bu iktidarın ilk iki dönemlerinde Türkiye’ye yatırdıkları 220 milyar doları yakmak için mi saldırıyorlar?!

Hayır, ekonomi kötü yönetildiği için TL eriyor!

Naci Ağbal’ın doğru bir kararla faiz artırmasına Erdoğan şu sözlerle destek vermişti:

"Gerekirse bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin farkındayız, dünkü faiz artışını bu çerçevede değerlendiriyorum.” (20 Kasım 2020)

Dolar 7.50 TL’ye inmiş, TL değerlenmeye başlamıştı.

Sonra, Naci Ağbal’ı azletti, “laf dinleyen” Şahap Kavcıoğlu’nu getirdi… 17 Kasım’da “faizi savunanlarla beraber olmam” diyerek mesaj verdi, 18 Kasım’da Merkez Bankası yine faizi indirdi; dolar çıktı 11 liraya! Ona göre her şey pahalanıyor.

Sebep dış güçler mi, yanlış politikalar mı?

İKİ TEMEL ZAAF

Türkiye’nin özellikle CB sisteminde hızla krize sürüklenmesinde iki sebep artık açıkça bellidir: Biri siyasette rasyonellikten uzaklaşma … Öbürü kurumların siyaseten ezilmesi…

İşte, iktisat ilminin prensiplerine değil, siyasi çıkarlara göre izlenen zikzaklı politikalar… Kurumsal planda da Merkez Bankası’nın uzun vadeli para politikaları oluşturamaz hale getirilmesi…

Bu yanlışları “dış güçler” falan gibi hamaset zarfına sarmak, sorunları büsbütün ağırlaştırdı.

Rasyonalite eksikliği ve kurumların zayıflığı ezeli sorunumuzdur.

Bizde aydınlanmanın öncülerinden Namık Kemal, 27 Temmuz 1867 günlü Hürriyet gazetesinde, Avrupalı komşularımızın “bizden ileri gittiğini, ticaret ve sanayii yani refah ve serveti onların ele aldığını” yazıyordu. (Sürgünde Muhalefet, Vakıflar Bankası yay, cilt 1, s. 22)

21. yüzyıldayız, mesafeyi kapatabildik mi?

AK PARTİ’NİN YİRMİ YILI

Son yirmi sene öğretici bir laboratuvardır: AK Parti’nin ilk on yılı Batı standartlarını ve evrensel hukuku esas alarak Türkiye’de kişi başına geliri 3 bin dolardan 12 bin dolara ulaştırmıştı… Erdoğan AB standartları için “Cumhuriyetin kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi” diyordu! (6 Temmuz 2011)

O zaman dış güçler, saldırılar, tuzaklar gibi sözler yoktu.

Bu doğru politikalardan uzaklaştıkça, kişi başına gelirimiz 8 bin dolara düştü. Zaten “dış güçler, düşmanlar, hainler” söylemi bu dönemdeki sorunları örtmek için üretildi. Erdoğan’ın “bunlar Haçlı ittifakı” sözü bunun bir simgesidir. (27 Mart 2017)

GELECEK İÇİN ENDİŞE

Endişeyi artıran husus; hatalardan dönmek ve kurumları güçlendirmek yerine, oy tabanını tutmak için siyasette daha çok ideoloji, ekonomide daha çok popülizm yapılmasıdır.

İYİ Parti lideri Meral Akşener’in dikkat çektiği gibi, “Sayın Erdoğan bundan sonra daha dini bir söyleme, seçmeni tahkim etmek üzere yöneliyor olabilir.”

Hatta dini kavramlara yer verilen bir “yeni anayasa” söyleminin seçimlerdeki temel argümanlarından biri olabilir diye endişe ediyorum. Çünkü, dinin bir partiyle, bir siyasetle, o siyasetin kusurlarıyla özdeşleştirilmesi hem samimi dindarların kabul edemeyeceği ağır bir vebaldir… Hem sorunlarımızın çözümü için gereken rasyonel politikaların daha bir unutulup ülkenin “orta gelir tuzağı”nda kalması gibi ağır bir milli mesuliyettir.

En büyük düşmanımız, ülkemizin gelişme hızını kesen kendi kusurlarımızdır.

Biz Almanya veya Japonya gibi bilim ve hukuk temelli gelişmiş bir ülke olsak hangi “düşman” ne yapabilir?!.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (129)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.