‘Kahrolsun IMF’

Taha Akyol

Bugün siyasetteki idam istismarını yazacaktım: Türkiye’nin hukuk imajını bozan ama hiçbir kazanç sağlamayan bu istismar, orman yangınlarıyla yeniden gündeme geldi. Başka bir gün yazacağım.

Bugün, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi EDAM’ın araştırmasından bahsedeceğim. Türk halkının uluslararası kurumlara, NATO’ya, BM’ye, AB’ye, IMF ve Dünya Bankası’na, Rusya’ya, Çin’e bakışına dair araştırma…

Dün sabah bir grup gazeteciyle birlikte Doç. Dr. Çiğdem Üstün’ün yönettiği araştırmanın sunumunu izledim. Diplomat Sinan Ülgen’in de yorumları sunumu zenginleştirdi.

DIŞ GÜÇLER VE AİHM

Bir çoğumuzun verilerden, somut olgulardan ziyade duygularla davrandığı bir kere daha görülüyor: Türk Devletleri İşbirliği Teşkilatı, kısaca Türk Konsey; bunu duyanların, bildiğini söyleyenlerin oranı yüzde 26, fakat “en çok güvenilen uluslararası kurum” olarak görenlerin oranı yüzde 46…

2018-2021 döneminde kamuoyu değişimlerini slaytlarla anlatan Can Selçuki, “hükümet söylemi mesela Batı karşıtlığında etkili oluyor; fakat olayların etkisiyle Batılı kurumlara bakışta olumlu bir değişim de var, bölünmüş bir toplum manzarası.” dedi.

“Dış güçler”i önemseyenlerin oranı 2018’de yüzde 35.6 iken, 2021 sonunda yüzde 47.4’de çıkmış. Ekonomik kriz derinleştikçe hükümetin “dış güçler” söylemini arttırmasına paralel bir sonuç bu.

Ama aynı zamanda, NATO üyeliğini Türkiye’nin güvenliği için gerekli bulanların oranı yüzde 30’dan yüzde 51.3’e çıkmış. Dış politikadaki yalnızlaşma karşısında bir ittifak içinde bulunma duygusunun güçlenmesi…

Demokrasi ve özgürlükler açısından Avrupa Konseyi’ne olumlu bakanların oranı artarken, “temel haklara saygıya dayalı yaşam standartları elde etmek için, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına koşulsuz biçimde uyması gerektiğini” düşünenlerin oranı %62,8 olarak çok yüksek. Bu da içeride yargıya güvenin nasıl sarsıldığını göstermektedir.

PARA NEREDEN?

Piyasa ekonomisi içinde tecrübelerimiz arttıkça, toplumda kredi ve kaynak ihtiyacı daha gerçekçi bir şekilde algılanıyor.

Dış kaynağın ya da kredinin Rusya’dan alınabileceğini düşünenlerin oranı 2018’de yüzde 21 iken, 2021’de 6.7’ye düşmüş. Şimdilerde çok daha düşmüş olmalı…

Çin konusunda da böyle.

Gerçek yaşayarak anlaşılıyor, hayal ederek değil.

Kaynak ya da kredinin IMF’den alınabileceğini düşünenlerin oranı ise aynı dönemde yüzde 25.3’ten yüzde 42.9’a çıkmış.

İktidar IMF’ye gitmiyor, IMF “dış güçler” tabii… Zorunlu kaynak ya da krediyi uluslararası piyasalarda yüzde 10 civarında dolar faiziyle borçlanarak alıyor!

Düyunu Umumiye faizinden yüksek!

Hangisi “mandacı” davranıştır?.. IMF’den ucuz kredi mi, uluslararası finansörlerden yüksek faizli kredi mi?! Mandacı nitelemesi her ikisi için de yanlıştır…

IMF’NİN ŞARTLARI

Tarihimizde IMF ile ilişkilerde olumsuz örnekler var; 1994 ve 2000 krizlerinde IMF ile yapılan anlaşmalar gibi.

Ama iki büyük başarı da var: Turgut Özal’ın 1980’de, Kemal Derviş’in 2001’de IMF ile anlaşarak yaptıkları reformlarla ucuz ve uzun vadeli kredi temin ederek ekonomiyi düze çıkarmaları.

1980’de piyasa ekonomisine geçiş reformları, 2001’de ise Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, şeffaf ve rekabetçi Kamu İhale Yasası, kamu bankalarının siyasi alet olmaktan çıkarılması gibi kurumsal reformlar IMF’nin koştuğu şartlardı.

Özal ve Derviş kendi hazırladıkları reformları IMF’ye sundular, şartları yumuşatmak, krediyi daha uygun hale getirmek için IMF ile çatır çatır pazarlık ettiler, başardılar.

Sokaklardaki “kahrolsun IMF” gösterileri, para gelmeye başlayınca kendiliğinden sona erdi.

Türkiye bir yılda sağlıklı büyümeye geçti. Bugünkü gibi müzmin ve dengesiz “enflasyonlu büyüme” değil, bir yılda enflasyonu aşağıya yönelten, ekonomiyi sağlıklı raya oturtan büyümeydi onlarınki. Benim “Laf Dinlemedi” kitabımda ayrıtılar vardır.

Bugün iktidar, istediğine ihale veremeyeceği bir Kamu İhale Yasası’nı, elindeki Merkez Bankası’nın bağımsızlaşmasını, kamu bankalarının elinden çıkmasını kabul eder mi? Etmiyor, piyasaya borçlanıyor yüksek faizle.

IMF şart değil, ekonomiyi dünya ekonomisinde güven yaratacak, kaynak çekecek bir rasyonalizmle ve kurumsal liyakatle yönetmek şart.

Kitaplardaki bu gerçeği, yaşadıklarımızla öğreniyoruz diye düşündüm, sunumu izlerken.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (111)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.