Montrö’yü anlamak

Taha Akyol

İktidarın ideolojisinde Cumhuriyet dönemine soğuk, Osmanlı’ya sıcak bir bakış var; bu yüzden ikisine de laboratuvar gibi bakmıyor.

Boğazların kapalı olması Osmanlı’nın başına ne belalar açtı, buna bakmıyor… 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesinde net kurallara bağlanan serbest geçiş nasıl bir denge kurdu, buna da bakmıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lozan hakkında yaptığı gibi Montrö hakkında de ‘şüpheci’ konuşuyor:

“Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir? Acaba bunu hiç düşündünüz mü? Bunların böyle bir derdi yok. Fakat şimdi Kanal İstanbul’la, işte biz bunu onlara anlatacağız, bunu görecekler.” (23 Aralık 2019)

Montrö neyi kaybettirmiştir? Danışmanları bir açıklasa da hepimiz öğrensek.

ÇAVUŞOĞLU MONTRÖ DİYOR

Putin’in “Rus Ortodoks” imparatorluk tutkularıyla Ukrayna’yı işgali ve Ukrayna’nın Rus gemilerine Boğazların kapatılmasını istemesi meseleyi yeniden gündeme getirdi…

TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “her zaman olduğu gibi Montrö Anlaşması’nı tamamen uygulayacağız” diye konuştular.

Çavuşoğlu “Hukukçularımız, askerlerimiz, bakanlığımız, arkadaşlarımızla Ukrayna’dan talep geldikten sonra bunu ciddi şekilde değerlendiriyoruz” dedi.

Güzel… Boş hamaset yerine, Montrö Sözleşmesi’nin vurgulanması, ayrıntılar için hukukçu, asker ve diplomatların çalışma yapması elbette çok iyi.

Keşke “Amiraller Bildirisi”ni zorlama yorumlarla suç saymak yerine Montrö’nün değerini ifade eden resmi bir açıklama yapılsaydı, Türkiye’nin Montrö’ye sadakati teyid edilmiş olurdu.

MONTRÖ NE KAZANDIRDI?

Gün 1 Ekim 1939, Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu, Moskova’da Stalin’in Dışişleri Bakanı Molotof’la görüşüyor. Molotov, elindeki notayı Saracoğlu’na uzatarak diyor ki:

“Boğazlar’dan bizim Akdeniz’e geçmemiz serbest olsun, ama Boğazlara yabancı harp gemisi girmesin!”

Bunlar, Putin’in ‘jeopolitik’ hocası Stalin’in talepleridir.

Merhum Saraçoğlu, notayı almıyor, masada bırakıyor, şöyle diyerek kalkıyor:

“Başka devletlerin de imzasını taşıyan Montrö Sözleşmesi’nin sadece Sovyetler Birliği ile değiştirilmesine Türk hükümeti asla razı olamaz!”

O andan itibaren Stalin’in karşısında tek başına Türkiye değil, Montrö’yü imzalayan devletler vardır.

Dış politikada en vahim vaziyet, yalnızlaşmaktır.

İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in denizaltılarının geçişini Montrö ile önledik… 2008’de Gürcistan krizinde de Montrö hem Amerikan hem Rus baskılarına karşı elimizdeki en güçlü diplomasi zeminiydi.

KANAL İSTANBUL TEHLİKESİ

Bugün Boğazlar’dan geçişler konusunda temel dayanağımız Montrö’dür. 19. Maddeye göre, savaş halinde, savaşan tarafların gemileri askerî harekât için değil, limanlarına dönme amacıyla Boğazdan geçebilir.

Dayanağımız Montrö olduğu için uzmanlar ayrıntıları inceliyor, çeşitli ihtimallere göre tavırlar geliştiriyorlar.

Fakat ciddi bir sorun var: Kanal İstanbul’dan savaş gemileri geçecek mi? Bu soruya Cumhurbaşkanı’nın cevabı şöyle:

“Montrö sadece Boğaz’ı bağlar. Kanal İstanbul, Montrö kapsamında değildir. Ona da o zaman çözüm buluruz. Gerekirse savaş gemileri de (Kanal İstanbul’dan) geçebilir!” (CNN Türk, 5 Ocak 2020)

Kanal İstanbul nasıl da önü arkası, hele de strateji ve güvenlik sorunları düşünülmemiş “inadına” bir projedir, görüyorsunuz. Cumhurbaşkanı “o zaman düşünürüz” diyor.

Kriz zamanlarında Kanal’dan geçiş veya geçişin engellenmesi yönünde Türkiye nasıl baskılara, tehlikelere maruz kalacak açıkça belli!

TÜRKİYE ÇEKİMSER!

Cumhurbaşkanı, Ukrayna olayında NATO’nun ve Batılı ülkelerin kınama ve yaptırım kararlarını yetersiz buluyor, hatta “Hacivat Karagöz cümbüşü” benzetmesi yapıyordu, “NATO’nun daha esaslı adım atması gerekirdi” diyordu.

Görüntü Batılılardan daha “şahin” bir duruştu… Fakat…

Avrupa Konsey’inde Rusya’nın üyeliğinin askıya alınması yaptırımı oylanırken Türkiye “çekimser” oy kullandı!

Rusya ile Ermenistan “red” oyu vermiş Azerbaycan oylamaya katılmamıştı.

NATO ve AB üyesi ülkelerin tamamı dahil toplam 42 devlet yaptırımı onaylarken Türkiye kendini bunlardan ayırdı! ‘Kararlılık’ beyanlarıyla, NATO üyeliğiyle, bizzat Erdoğan’ın “geleceğimiz Avrupa’da” sözleriyle taban tabana zıt bir tavır.

On yıldır bu tür davranışlar yüzünden Türkiye yalnızlığa sürüklenmedi mi?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (128)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.