Zafer mi, hezimet mi?

Taha Akyol

Cumhurbaşkanı Erdoğan Barış Pınarı harekatını başlatarak önemli bir risk yüklendi, önce ABD ile ardından Rusya ile anlaşıp YPG’yi sınırlarımızın 30 km. aşağısına itti. Bu diplomasi açısından zafer midir? Hezimet mi?

Erdoğan yanlıları zafer diyorlar. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik “Türkiye’nin diplomatik zaferi” olarak niteledi.

Erdoğan karşıtları bunu reddediyorlar, hele de sosyal medyada hezimet anlamında yorumlar var…

‘ROJAVA’ FAKTÖRÜ

Yazımın başlığındaki “zafer mi, hezimet mi?” sözü elbette Lozan’ı çağrıştırıyor. Muhafazakarlar yıllarca “hezimet” deyip” durdular. Gösterdikleri gerekçeler, Lozan’ın esasa etkili olmayan eksikleriydi. Ama şimdilerde Erdoğan da “Lozan’da bize yutturdular…” şeklideki malum söylemini bıraktı, Lozan için “dönemin şartları içinde düşünmek gerekir” diyor.

Lozan’la ilgili “dönemin şartları”nı ayrıca yazacağım. Günümüzde Kuzey Suriye sorunlarına bakarken de bütün şartları birlikte gözetmek gerekir.

Hatırlamalıyız ki, PYD Kuzey Suriye’de bir “Rojava Devrimi” yapmış, üç kantonlu bir özerklik kurmuştu; “KCK Sözleşmesi”ndeki modele göre totaliter bir özerklikti bu.

Öylesine bir özgüven kazanmışlardı ki, Türkiye’de Mart 2013’te başlayan “Çözüm Süreci”ni Kandil’in sabote etmesindeki amacı; güneydoğudaki tünel ve hendeklerle, silah ve mühimmat depolarıyla “Rojava Devrimi”ni Türkiye’ye taşımaktı.

İktidar da o zaman iç politika hesaplarıyla bunlara bir süre göz yummuştu.

25 Temmuz 2015’te iktidarın başlattığı operasyonlarla Türkiye içindeki bu terör yapılanması söküldü.

2019’un Ekim ayında da Suriye’deki “Rojava” yapılanması en azından güneye itildi, tesisleri imha edilecek. ABD, YPG’nin elindeki ağır silahları toplamayı da taahhüt etti.

Trump’la ağız dalaşına girmeden bu sonucu almak isabetli olmuştur.

Rusya da YPG’yi sınırdan uzak tutmayı taahhüt etti.

Taahhütleri kontrol edecek ortak mekanizmalar da kuruluyor.

Bu gelişmeler başarıdır, başarı saymamak akılla bağdaşmaz. Fakat…

BAGAJDAKİ HATALAR

İktidarın eleştirilmesi gereken hataları Suriye politikasında “Esad gitsin”e kilitlenmesidir. “Selahattin Eyyubi’nin kabri, Emevi camii, Hicaz demiryolu” gibi farklı çağrışımlara yol açan söylemlerle diplomatik esnekliği kaybetmesidir. Dış politikada “dostları çoğaltıp düşmanları azaltmayı” zorlaştıran hamasi söylemlerdir.

Şimdi bu sözler söylenmiyor, demek ki uzun vadeli bir politika motifi olamayacak sözlerdi!

Öbür tarafta ise PYD-YPG “IŞİD’le savaşan milisler” olarak tırmandı.

Rusya’nın ve Batı’nın ‘kendi evlerinde’ hissettikleri terör IŞİD ve benzeri örgütlerin terörüdür.

Batı’da daima Türkiye’nin karşıtları ama daima taraftarları da oldu. Biz taraftarlarımızı kaybederken PYD propagandası siyasi mevziler kazandı.

ABD Kongresi’nde PYD lehine, Türkiye aleyhine eğilimler geliştiği gibi Trump, “General Mazlum” diye hitap ederek, SDG-YPG ‘komutanı’ Mazlum Kobani’yi ABD’ye davet etti, senatörler vize işlemlerinin hızlandırılmasını istedi...

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun da ‘General Mazlum’la telekonferansta görüştüğünü dün Sputnik dünyaya duyurdu…

UZUN VADE

Türkiye terör tehdidini hayli geriletti, bu kesinlikle bir başarıdır. Fakat SDG-YPG örgütünün siyasallaşmakta olduğu, ABD ve Rusya’da itibar gördüğü açıktır, bunun siyasi sonuçlarının olabileceğini de hiç akıldan çıkarmamak lazım.

Rusya PKK’yı bile terör örgütü saymıyor; Türkiye ile gelişen bütün ilişkilerine rağmen bunda direniyor.

Ankara’nın Suriye politikasında baş hedef saydığı Esad Rusya himayesinde hem askeri hem siyasi olarak çok güçlendiği gibi, Putin, kendi ifadesiyle “Kuzey Suriye’de yaşayan Kürtler”le Esad arasında tam bir ittifak sağladı.

Soçi bildirisinde “Adana Mutabakatı”na atıf yapılması, iktidarın da Esad’ı muhatap almasının artık kaçınılmaz hale geldiğini gösteriyor. Bu adım, önceden Ankara’nın inisiyatifiyle atılmalıydı, şimdi Rusya’nın inisiyatifiyle ve PYD-Esad ittifakından sonra atılmaktadır.
Bu ağır sorunların hiçbirinin sihirli çözümü yoktur, dünden yarına çok uzun vadeli sorunlardır. Askeri güç lazım ama yetmez. Bu sorunların uzun vadede üstesinden gelmenin yolu gelişmiş ülkeler düzeyinde ekonomik güce, sosyal refaha ve demokrasiye ulaşmaktır, “dostlarını artırıp düşmanlarını azaltan” bir diplomasiye yeniden dönmektir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (74)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.