Kemalizma...

Yağmur Atsız

Önce unutmadan gecikmiş bir teşekkür borcumu edâ edeyim:

“Karar” Âilesi zarif bir davranışla beni arasına aldıkdan sonra eski ahbablardan, yâni kıdemli okuyucularımdan, pek çok selâm ve iyi dilek mesajı aldım. Zâten biz ondan önceki gazetemizde de bir aradaydık. Ne var ki şu dillere mesel teknik “dehâm”(!) bunları açıp okumaklığıma ancak evvelki gün olanak tanıdı. Şimdi pek çok başka sütun yazarı olsa bermûtâd abartarak işte milyonlarca mesaj filan diye övünürdü; oysa beni tanıyanlar öyle ucuz şişinmelere hiç tenezzül etmediğimi iyi bilirler. Doğrusu yalnızca 376.019 mesaj gelmişdi ki içlerinden biri de olumsuzdu. Meâlen, şurada ne güzel tatlı tatlı yuvarlanıp duruyorduk; ağzımızın tadını bozmaya ne hakkınız var, gibilerden bir metin…

Ama ne yapayım ki dayanamıyorum.

O okuyucum da benden bu kadar nefret ediyorsa, benim yazı günlerimde bizim gazeteyi almasın ve başka ufuk açıcı işlerle oyalansın; meselâ benim şiir kitablarımdan birini alıp şöyle bir gözatsın!

Bakalım bir daha elinden bırakabiliyor mu?

Kısacası ben şimdilik yerime ısındım; kalıyorum!

Kalmak dedim de aklıma geldi:

Bu söz burada tabii miskin miskin oturup kalmak anlamında değil; musırr ve sâbit-kadem olmak bağlamında. Yoksa Atamız öyle durup dururken muâsır medeniyet seviyesinin (buraya dikkat!!!) üzerine çıkmakdan bahsetmezdi. Bakar mısınız, onunla aynı seviyeye çıkmak bile dünyâlar durdukça nâmı yürüyesi Sarı Paşamızı kesmiyor; hattâ onun da üzerine…

Bunun vazgeçilmez şartlarından biri, belki birincisi ise karı kısmına lâyık olduğu mevqıi (tekrar!) vermek.

Ama elbet onların da biraz gayret göstermesi fenâ olmaz; her şeyi erkek takımından beklemesinler. Kaldı ki onların ne mal olduklarını da biz iyi biliriz.

Ben vaziyetin tavazzuh etmesi amacıyla bu problemayı herkesin anlayabileceği şekilde şöyle özetledim sevâbına:

İlke yurdda barış acunda barış;

Vermeyiz düşmana toprak tek karış;

Ey kadın, adam ol, yırt at türbanı;

Uygar baayan gibi gezmeğe alış!

Karnını kaşıma hiç öyle hart-hurt;

Kafasız halk; öğün, güven ve çalış!”

Ben uyarmış olayım da…

Hazır Kemalizma’dan (Üstâd Necib Fâzıl öyle yazardı…) açılmışken; Atatürk bu Cumhûriyet’i sizler yerlere çöp atasınız diye kurmadı. Lütfen biraz dikkatli olunuz! Her yüz metrede bir koskoca çöp kutuları var... Eğer istibdad devâm etseydi siz o çöp kutularını nah bulurdunuz oralarda!

Istanbul’u seviniz!

Istanbullu olmaya gayret gösteriniz!

Biliniz ki Istanbul’da yaşamakla Istanbullu olmak farklı şeylerdir!

Eğer Istanbullu olmayı beceremiyorsanız, yolunuzu kesen yok, defolup geldiğiniz yerlere dağılınız!

Istanbulluları da (ister doğma büyüme ister sonradan olma) rahat bırakınız!

Bakınız ne demiş şâir:

Gün gelir insan yorulur

Gün gelir anlarsınız ki ne kâinâtın

Ne ülkenin ne dostun ne düşmanın

Mukadderâtı sizden sorulur

Sonra hayâtımızdaki bütün eksiler

Ve nâdiren de olsa artılar…

Ve sonra Kızkulesi’nde martılar…

Martılar... Martılar…

İki şekerli bir sâde... Bugünlük bana müsaade…

Sorarlarsa Arap Yusuf’un Yeri’ne indi; orada iki tek atıyor dersiniz…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.